DİL KAPISI / Ahmet Doğan İlbey

Dil Kapısı, Tûr Dağı’dır. Hz. Musâ’ya Allah’ın tecellisi bu Kapı’da gerçekleşir. Yusuf, Dil Kapısı’ndan girip çıktı, sabırla vardı Mısır’a... Züleyha, Dil Kapısı’nda sınandı. Ateşlerin, yâni ten aşklarının içinde... Yusuf’un aynasında gözleri kamaştı, eşiğinden adım atamadı içeri... Sonra kurtuldu teninden, geçip gitti Dil Kapısı’ndan... 
      
Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri, “dil nazargâh-ı Hûda’dır sâf kıl kim dola nûr” derken Dil Kapısı’ndaydı. Diyor ki mübarek veli: Dil, yâni gönül Allah’ın baktığı yerdir. Orada durup saf tutanların, sebat edenlerin içine nur doğacaktır.

Tasavvufun bir kapısı da Dil Kapısı’dır. Ehl-i dil olan edip ve şairler dilin sûretini aradan çıkarıp dilin mânası üstüne tâlim yaparak giderler hakikat yoluna... “Dili var dilden dile...” mısraı bu anlamdadır.

DİL KAPISI FÂNİDİR, UÇMAĞA GİTMEKLE BİTER

Şüphesiz Dil Kapısı fânidir. Fânilikle başlanır, uçmağa gitmekle biter. Sonra bu Kapı’nın hafif, orta ve ağır eşiklerinden geçebilene derece derece Mescid-i Aksâ ve Kâbe’nin kapısında yürümek nasip olur.

Bâzı hâllerde bir meyhanedir; aşk şarabına bürünmüş kelimelerle sarhoş olunur. Halktan Hakk’a, kesretten vahdetin sırrına, halvetten Mâşuka varılır bu Kapı’da. Hallâc-ı Mansûr’un başına gelenler misâli kimi hâllerde Dil yakar insanın dil kanatlarını... Kapı’dan vecdle girip çarçabuk geçenlerin imtihanıdır bu.

Asırlar önce Hayâli üstadın dediği üzere: “Şol gönül (dil) kim görecek zülfünü cân etti fedâya / Ermedi dârda Mansûr Onun payesine.” 
       
Dil Kapısı’nın en şedit, en yaman müdavimi Mansûr, Dil Kapısı’nın kurallarını bile lüzumsuz eğleşme olarak görüp, dilin sûretini delerek ötelere geçince, yani Dil Kapısı’nın idrâkini aşınca dâra çekildi.

Mâna ustası Ahmet Yüksel Özemre,“Cenâb-ı Allah, bazı kullarına kendi esrarıyla hakke’l yakîn yaşama imkânı verir. Böyleleri verilen bu durumlarını, ses ve söz kalıplarına dökemezler, intikal ettiremezler. Kitaplara dökülenler, dedikodu ve felsefe olur” diyor.  
       
Âmenna. Doğrudur. Fakat tasavvufun zirvesinde durmak kimin harcı? Dilin masivası nerede başlar, nerede biter? Peygamberlerin haricinde her kulun iç evini tutuşturan ateşten bir sual...

KELİMELERİ TARÎK EDİNELERİN ATEŞTEN İMTİHANI
                                                                                           
Dil Kapısı’nda duranların dâvası yalnızca uhrevîleşmek değil, dünya gurbetinden asıl vatana uçmak için kelimeleri kanat yapmaktır. Bu târifin muhatabı olup da malâyanîlikten kurtulan Dil Kapısı’nın müritlerinden olmaktır gâye.

Muhakkak ki hurufata dökülenlerde malâyanîlik, dedikodu ve benlik vardır. Lâkin kelimeleri tarîk edinenler peşinen ateşten bir mâvera imtihanına hazır mistiklerdir. Uşşakî şeyhinin dediği gibi “söz canın kokusudur.”

Zikirlerini mısralarla yapmak, iç evlerinden fışkıran söz kalıplarını sayhalaştırarak hurufata dökmek ve derece derece ulviliğe giden yolun yolcusu olmaktır muradımız...

Şüphesiz Dil Kapısı’nın tâlimleri arasında vehbî olan da var, kesbî olanda... İlhamla gelen kelimeler aldatabilir de, mânaya ulaştırabilir de... 




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder