Dil ve Lâl Üzerine / Hasan KEKLİKCİ

Elinde sarat saratın içinde afara. Bekledi. Bekledi… Sağına soluna bakındı. Sarat elinde ağırlaşmaya başladı. Tartıyormuş gibi biraz havaya kaldırıp indirdi saradı. Bekledi… Kolu yoruldu. Sonra bir anda aklına gelmiş gibi, “Esmezsen esme al bu da senin olsun.” dedi, içinde harmanın; buğdaylı, çavdarlı, taşlı, topraklı, samanlı son kalıntılarının bulunduğu saradı, harmanın alt başındaki yörebe doğru fırlattı Omar Emmi.

“Nasıl olmuştu ana?” dedim. “Baban askerdeydi. Çok ağladım. Zaten doğru dürüst bir yemek olmazdı, ben olanını da yemedim günlerce. Bağdan bahçeden bir şeyler deşirirken ne ağzıma attıysam o öğünüm oldu. Gündüz ben kendim için ağlardım, geceleri babanın yerine… Her gece düşüme girerdi baban; Selver Hacı’nın yaptığı tahta valizi yerde, kendi Konak Taşının üstünde. Köye girmezdi. Eve gelmezdi. Konuşmazdı. Ben yanında çok durursam asker tıraşlı başını yerden kaldırmadan ‘Kızı n’ettin?’ derdi. Uyanırdım o zaman. Etrafımı yoklardım. Oğlanlar uyuyor olurdu yanı yanına. Kız… Harmancık mezarlığında.”    

   Okuyucu düğün davetiyesi dağıtıyordu. Eve girdi bir kibrit bıraktı ev sahibine. Düğün sahibinin selamını söyledi sonra. “Düğün davullu” dedi, davulcuların parasını kendisi veriyormuş gibi övüngen bir edayla. Ev sahibi okuyucunun torbasına bir tabak bulgur koydu. Evin oğlu okuyucudan önce çıktı evden. Hiç öylesine yürüyormuş gibi okuyucunun yoluna doğru yürüdü. Okuyucu yanından geçerken usçalık -yavaşça- “Düğüne Berduş da davetli mi.” dedi.

      Ekim ayıydı. Hatta ilk günleriydi ekimin. Bir kar yağmıştı bir iki gün önce. Elif Anamgile gitmiştim. “Nasılsın Elif Ana.” dedim. Sevindi “İyiyim oğlum.” dedi. “Akşam namazdan sonra dua ettim, Allah’ım yeşil yaprağın üzerine kar mı olurmuş, bu karı al ta şu dağların başına götür dedim.” dedi, değneğiyle; karlı, karşı dağları göstererek.

    Omar derler bizim köyde Ömer’e. Yiğit adamdı Ömer Emmi. Dik kafalıydı ama. Ben yanındaydım saradı içindeki afarayla birlikte fırlattığında. Sarattaki buğdayın samandan ayrılması için rüzgâr esmeliydi. O saradı salladıkça buğday ayağının dibine, saman ve ot çöp harmanın kenarına doğru savrulup gitmeliydi. Esmedi rüzgâr… Mekânı cennet olsun Ömer Emminin. Yeğeni Hasan Ejderha şair oldu, yazar oldu. Kitap yazdı. “Dünya çocuklarının amcası” oldu.

             “Seni yaşamadan olmaz can
              Bereketsiz olur harman”
dedi.

            Gün oldu:

“Harmanı yanan bir ihtiyarın

Yoksulluğunca yanıyorum” dedi.

“Ana” diyorum “bize, çocuklarına hakkını helal ediyor musun?” “Aman oğlum çocuklarım bana haklarını helal etsinler, ben sizlere ne yapabildim ki?” diyor anam. Allah uzun ömürler versin. Anamın yeğeni Cafer Keklikci de şair oldu. Çeşit çeşit kitaplar yazdı.

“Herşey uzak: ellenmiş bir can çıkacak herşey uzak

bir kurdelâ takılmayacak bir kızın saçlarına herşey uzak” diye şiirler yazdı.

Berduş’suz davullu düğün olmazdı. Davulcudan önce kalkar davulcudan sonra yatardı, düğün günlerinde. Halayın başına o geçerdi. Davulcu gözüne bakardı. Oyun ismi söylemezdi, her oyunu bilirdi “Üstündekini vur, altındakini vur.” derdi. Bazen mendil elinde beklerdi. Biraz daha… Biraz daha. Bir adım atardı sonra. Sol tarafında dizilmiş tor halaycılara bakardı. Aşka gelirdi kendi kendine. “Atalım atalım” derdi. “Her kime” diye karşılık verirdi oyuncu arkadaşları. Ve hep birlikte öne doğru eğilerek “Damadın şerefine heyyy” diye bağırırlardı… Mekânı cennet, makamı âli olsun Berduş’un da.

Berduş’un -Berduş Berduş’tur, ona emmi, dayı, abi yakışmaz- oğlu  Hüseyin Burak US'da okudu yazdı şair oldu. O da kitap çıkardı. Şiir tamirine başladı. Tiyatroya can verdi, ruh verdi.

“Provasız ağladım replik replik mezarları

Baş tutmayan yarasıydım perdenizin oğlum

Şimdi aklınızdan alt yazı olarak geçiyorum” dedi.

Sonra:

“Açılmaktan utanan oruçlar tutuyorum

Yorganım yok oğlum

ayağımı kafama göre uzatıyorum” dedi -kim geldi penceresi- kitabında.

Elif Anam iki çocukla ortalık yerde kaldığı zaman, onu ikinci hanımı olarak alan herifi, “Ben çocuğunun birine bakabilirim, ötekine karışmam.” demiş. “Dört yaşındaymışım” diyor karışılmayan çocuk... Elif Anama, önünden ardından gidenlere de rahmet olsun.

Ve Elif Anamın torunu Meryem (Yardımcı) Küçük de şair oldu. Kitabının ismini “Dil ve Lâl” koydu.

“Yapraklar serilir

Sonbahar denilir

Karla bahar olur” dedi.

Cafer Keklikci İspat adlı şiirinde;

“hepimiz bir türkünün soyup düzelttiği yerden

hepimiz bir aşkın kanatıp bıraktığı yerden” diyor.

Evet, yukarıda isimlerini zikrettiğim ve hepsini tanımakla şerefyab olduğum şair ve yazarlar aynı köyden, Karadere’dendir. Hasan Ejderha ve Cafer Keklikci Harmancık, Hüseyin Burak Us Karadere, Meryem (Yardımcı) Küçük Kocaseki’den. Bu arada burada zikretmem gerekir ki, Kocaseki’den bir hikâyecinin daha kitap müjdesi gün sayıyor. Emine (Yardımcı) Abacı kardeşimizin Vesselam ve diğer dergilerde yayınlanan hikâyelerini de kısa zamanda bir kitapta toplanmış olarak görmeyi murat ediyoruz. Yine Harmancık’tan Şair Şeyhşamil Ejderha’nın yakın zamanda çıkması muhtemel şiir kitabı da heyecanımızı arttırmaktadır.

Meryem Küçük; Yoldaki Kalemler, Vesselam Dergisi, Usare Dergisi, Tebriz’de (İran) Azerbaycan Türkçesiyle yayınlanan Köprü dergisinde şiirler yazıyor. Gülnar Yayınlarından Ağustos 2021’de çıkan Dil ve Lâl ilk kitabıdır. Kitapta hepsi birbirinden güzel kırk bir adet şiire yer verilmiş. Bir parmak bal misali:

Şehir ve İnsan

“Aşkın ve sabrın tahammülünde gönül

Hala umut var kuşlar uçuyorsa göğünde.”

“Sürgünlerini kucaklar yücelik duygusuyla

Durulana durulana/ yunur şehir…”

Bağıra Bağıra Susan Bu Medeniyet Bizim

“…

Yeniden kuramadık

bu asrın inşasını

avuçlarımızda can verdi

öz benliği tarihin

Koca bir devrin padişahını/

Sürgün ederken/gömdük

Biz şanlı medeniyeti”

           

Tövbem Kırık

“yazarak ölsem/yazarak dirilsem

kader olur mu/sussam

şiir yorulur mu”

            Meryem Küçük kardeşimizin kitabının hayırlı uğurlu olmasını, okurunun bol ve kitaplarının devamının gelmesini diliyorum. Erzurumlu şair dost Muhammet Hanefi İspirli geçenlerde, “Büyük bir emek ve bir kitap… Öncelikle yakının, arkadaşın, dostun kitabı hediye etmeni bekliyor… Ya hu gidin alın.. Siz sahip çıkın.” demişti. Muhammet Hanefi İspirli’ye canı gönülden katılıyorum. Size zahmet gidin alın bu kitabı.

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder