Efendi Hocama Hürmetle…
Derinden ve sessizce, kimi zaman acı ve
ıstırap çektirerek, kimi zamansa acılarımıza sahte mutluluklar serpiştirerek,
önce bize unutturarak sonra ise unuttuklarımız dışındaki her şeyi hatıralarımıza
kazıyarak; zamanımızı çaldılar, hükümsüzdür!
Mekânlarımıza, caddelerimize, kaldırımlarımıza, ağaçlarımıza, mahalle aralarındaki dar sokaklarımıza; bir selâm sonrasında oturup muhabbete başlamak için başka hiçbir argümana ihtiyaç duymayacağınız esnaf önlerine; tavşankanı renginden ve başka hiçbir kokuya benzemeyen kokusundan daha ağzınızı açmadığınız halde muhabbete başlamışsınız hissi verdiren çayların içildiği çayhanelerimize; hiçbir zaman bizim olmamış seslerle, gözlerimizi hiçbir zaman doldurmamış resimlerle sinerek fikrimizi çaldılar, hükümsüzdür!
Hiç
bizim olmamış korkular, asla hamalı olmayacağımız. Yüklerin yorgunlukları,
insan dışındaki herhangi bir varlığa ait olması muhtemel insan sesleri,
değerlerini sağ arka cebindeki cüzdanda arayan kişiliksiz hayatlar… Sonsuz
sonumuzdan bihaber planlar… Kâbe önüne sıralanmış milyonlarca kıble, kıble diye
yazılmış milyonlarca cümle; cümle diye birbirine giydirilmiş ya da birbirine
girdirilmiş milyonlarca kitap; gözlerini yitirmiş gönüller, gönlü perdelenmiş
gözler; telsiz bağlamalardan çıkan ses ve mızrabını yitirmiş her nefes;
hayallerimizi çaldılar, hükümsüzdür!
Leyla
hep şaşırtır, mecnunsa şaşmaya ezelden meyillidir zaten. Gökyüzü durup dinlenip
devam eder ağlamaya, çünkü izlediği filme ne can dayanır ne de canan. Ahır
dağından Erciyes’e oradan Ağrı’ya tüm dağların yüceliği ve heybetinin aslında
ne kadar çabuk eriyebileceği ve mütevazı bir edayla ne kadar çabuk
eğilebileceği; iki metre boyunda, yüz yirmi kilo ağırlığında bir cengâverin
asker dönüşü özlediği anasının eline sarılıp öpmesi ve sonra kucağına yatması
ile oluşan manzara kadar gerçektir. Kalemi elimize hep alırız; sınav için,
sınav için, sınav için… Ama hiçbir kalem dosta giden mektubu, sevgiliye
söylenen şiirleri yazanı kadar gerçek değildir.
Hâlimizi
çaldılar, hükümsüzdür!
Kılavuzsuz çıkılmış yol gibidir dost
olmadan sigara içmek; yarım kalmıştır bir şeyler ve sanki hiç tamamlanmayacak
gibidir… Ama elinde iki bardak demli çayla geliyorsa dostunuz siz tam da
sigarayla ateşi buluşturacakken; tamamlanmaya hazırdır her cümle, çıkılmaya
hazırdır her yol, beklenmeye değerdir geleceğine yürekten inandığınız her gemi,
ölmeye değerdir mutlak doğruya koşan her dava.
Hâlimizi çaldılar, hükümsüzdür!
Denizlerimizi çaldılar ama denizler
hâlâ bizimdir hocam çünkü içinde sizi bekleyen sadık balıklarınız var…
Şehir
hâlâ bizimdir hocam, şehir hâlâ bizimdir, içinde inananlar var, şehir hâlâ
bizimdir, içinde içindekileri kaybetmemiş birkaç adam var, şehir hâlâ bizimdir,
çünkü sancağımızı çalamadılar.
Hâlimizi
çaldılar, hükümsüzdür!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder