“Her kitap,
tılsımlı bir saray” diyordu âmâ üstad Cemil Meriç. Bu sarayda, yâni kitapların
vaaz ettiği bir mabette yaşadığını söylüyordu. “Kütüphane bütün çağların, bütün
ülkelerin ölümsüzleri ile dolu” diyordu…
Haddimiz değil, bu
kadar derinden bu kadar yükseklerden duygular taşımak… Fakat içimizde kitap
müptelalığı var bir miktar… Kendi seviyemizde, kendi dünyamızda kitaplarla
dostuz. Seviniyoruz çıkan her yeni kitaba… Elbette bizim değerlerimizi,
edebiyatımızı, şiirimizi, rüyalarımızı, millet ve medeniyet dâvamızı hâsılı
bizi anlatan kitapları seviyoruz.
Elimizde yeni
yayınlanan birkaç kitap var. Onların şimdilik adlarını yâd etmekten kendimi
alamadım. Kitapseverlik böyle bir hâl işte.
Ali Yurtgezen
hocanın “Evin Mahremi Olmak- Beyit Şerhleri” kitabı Semerkand Yayınlarında
çıktı. İlm-i-hâl bilgisinin ardından Her Müslümanın okuması gereken bir kitap
bu. Divan Edebiyatının en seçkin beyitlerinin şerhlerinden meydana gelen bu
güzide kitap gönlümüzü, dilimizi ve fikrimizi abad edecek, güzelleştirecek,
edepli kılacak mâna ve bilgilerle dolu.
Ali Yurtgezen
hocadan gönül diliyle bu kitabın çabuklaşmasını isteyen ve yazıları bizzat
derleyip Semerkand Yayıncıları doğrudan irtibata geçerek bu işe baş koyan ve
imrenilecek emeğinden dolayı bu kitap İsmail Göktürk’e ithaf edilmiş. Hemen
belirtelim ki, bu muhterem kitabın yayına hazırlanıp okuyucu huzuruna
çıkmasında, Semerkand Yayın Grubunun kitap tasarım ve tashih
heyetlerinde görev
alan, Mostar Dergisi eski yayın müdürü ve yazarlarından Mehmet Raşit
Küçükkürtül’ün muazzam emek ve gayretini söylemek, böyle bir kitabın özlemini
çeken edebî çevreler için önemli.
Bu kitapta Osmanlı
asırlarının büyük irfanını meydana getiren şair- velilerin, şair-dervişlerin
beyitleri şerh edilmiş. Her şerh gönül tâlimi yatırıyor ki, defalarca okuyup
meşk etmeden tadına varılmaz, tesiri anlaşılmaz. Şairlerin büyük atası Hz.
Fuzûlî’den Yunus Emre Hz.lerine kadar onlarca derviş ve ulu şairlerin
beyitlerinin şerhi, modern cehaletten, kalbi ve gönlü olmayan pozitivist soslu
sözde İslamcılık öğretilerinden bizi yeniden gönlü yumuşak ve irfanla abad
olmuş bir güzel Müslüman olmamıza değer katacak.
Bu kitap veya
benzeri tasavvuf menşeli beyitlerin şerhini okuyup fikir ve gönül tâlimi
yapmayan, hakikati Allah (c.c.) bilir ki, gönlü ve dili kupkuru bir insan
olarak kalır. Dahası var; “ Evin Mahremi Olmak” kitabın mündericatındaki
şerhleri meşk etmeyen, modern algıların hızlandığı bu çağda, ideolojik kalıplar
içinde ancak İşid tarzı ve Selefi anlayışlı kaba saba bir İslâmcı tipine
kayabilir.
“Evin Mahremi
Olmak” ne “demek? Ne mânaya geliyor?”
Bunu anlamadan,
meşk etmeden ve okumadan Mevlâna, Yunus gibi gönül çağlayanı, merhametli, aşk
sahibi, tasavvufla edeplenmiş bir Müslüman olmamızın bir yanı eksik olacağını
sanıyorum. Şimdilik şu birkaç cümleyi verebilirim ancak:
“…şiirlerde kendi
içinde mâna bütünlüğü olan en küçük bölüme ‘beyit’ denir. Beyit ‘ev’ demektir.
Nasıl bir evin hakikatini, içine girmeden, sadece dıştan bakarak
anlayamazsanız, bizim şiirimizi de çoğu zaman zâhirî görüntüsüyle
kavrayamazsanız. Evin mahremi değilseniz o eve giremezseniz. Hakikate vâkıf
olmak istiyorsanız evin, yani sözün, şiirin, beytin mahremi olmanız; bunun için
de zâhirdeki sözlerin birer sembol olarak nereye kapı açtığını bilmeniz
gerekir. (…) Evmizi özlüyor, medeniyetimize dönmeyi, yeniden ehl-i beyt olmayı
istiyorsak, böyle bir akletme tarzına ihtiyacımız var.”
Millet ve fert
olarak bir yığın meselemiz ve dâvamız var. Bu kitap bize “Evin Mahremi olmayı”
öğretiyor. Bu muhterem kitap hakkında müstakil bir yazı yazmak boynumuzun
burcu.
Elimizde yine
Semerkand Yayınlarından çıkan bir şirin kitap daha var: “Sokakbaşı.” Anadolu’da
bir şehrin semti ve insanları roman diliyle anlatılıyor. Bu semtin
köylü-şehirli karışımı insanların bazen acıklı, bazen nükteli, ama içinde her
insanın yaşadığı içi içe ve yana yana olan hadiselerin roman diliyle
anlatılması okuyan herkese kendi mâzisinden ve yaşadıklarından kareler
gösteriyor, geçmiş
hâtıraların bir film şeridi gibi gönünün canlandırıyor. Hastalıklı modern
romanların bize göstermediklerini gösteriyor.
Şehri- Maraş’ta
bir semtin romanı bu. Romanın adı: “Sokakbaşı.” Şair ve hikâyeciliği ile
tanınan ve bilinen Hasan Ejderha’nın saf, arı duru Türkçesiyle ve yer yer
Anadolu insanın mahalli ağzıyla yazdığı ve gerçeklerden hareketle kurgulanmış
insan hikâyeleri yan yana. Bir roman bütünlüğünde süren olaylar akıcı bir dille
bizi eski sokaklarımıza, unutulan köy hayatının güzellik ve yoksulluğuna, sonra
şehre yani Maraş’taki Sokakbaşı semtine götürüyor.
Saf aşktan, köyün
aksakallarına, çocuk dünyasından hayatın çetinliğine kadar her şeyi yaşatıyor
okuyana.
Köyünü çok seven,
fakat Maraş’a okumak için gelen ateşli bir çocuk olan İhsan’ın hikâyesi bu.
Romanın başkahramanı İhsan üzerinden Sokakbaşı’nda semtinde nasıl bir mekân,
insan tipler ve etraf bilgisi veriyor kitap. İyi, kötü her insan var etrafında.
İhsan’ın görüp yaşadıkları hepimizin hikâyesi.
Türkiye Yazarlar
Birliği Vakfı Başkanı D. Mehmet Doğan’ın Yazar Yayınlarından çıkan son iki
kitabını da başucumuza koyduk. “Neden Klasiklerimiz Yok?” ve “İki Yol Açıcı:
Nureddin Topçu ve Necip Fâzıl.”
Bir başka kitap
var elimizde. Şule Yayınları’ndan çıkmış bir şiir kitabı: “Dünya Hatırası.”
Şair Mustafa Köneçoğlu’nun ikinci şiir kitabının olduğunu öğreniyoruz. İlk
kitabı Hece yayınlarından çıkmış. Kendine has bir şiir tarzı ve dili var. Kitap
iki bölümden oluşuyor: Birinci bölümün serlevhası çok ilginç: “Tanışmak İnsanı
Yorar.” İkinci bölümün başlığı, kitaba adını veren “Dünya Hatırası.”
Köneçoğlu’nun
kitabını bütünüyle okumadık henüz. Arka kapak yazısından bu kitaptaki şiirin
dili ve maksadı hakkında herkes kendi anlayışınca bir anlam çıkartabilir: “Ne
hayatta pişti oldum ben ne eküri ne yaşadım fifty fifty / kelimelerime karşılık
bulamadım üzgünlüğüm ondandır / meğer eli sopalı bir öğretmenmiş benim acı diye
bildiğim / meğer babamın daraltılmış ömrünü giymek oğulların kaderi…”
“Semerkand
Yayınlarından bir güzel kitap daha var: Semerkand Dergisinin derviş ve medrese
ehlinden, yayıncı yazar, sohbet ehli bir güzel insan olduğu anlatılan Ali
Sözer’in hocanın “Kırk Mektubu” nu okuyacağız. Mürşidlerin, âlimlerin, ulu
kişilerin, mübareklerin elinde çıkmış “Kırk Mektup” duruyor önümüzde…
Habervaktim.com
yazarı Cemal Nar hocanın, daha önceki bir yazımda duyurduğum son kitabı
“İslam’da Irkçılık Ulusçuluk Milliyetçilik” isimli kitabı
çıktı, fakat
telâşemizdan kitabı henüz temin edemedik. Bugün en çok öğrenilmesi gereken
problemli bir sahaya dair başlık atmış bu kitap. Daha önce onlarca kitap
yayınlayan Cemal Nar hocanın bu kitabının bir önceki ayağı var ki, önce onu okumalı:
“İslâm’a Göre Irkçılık ve PKK Ekseninde Kürt Sorunu.” Fakir, bu kitabı okuyup
faydalanmıştır.
Türkiye’nin mizah
dalında en yerli yazarı hukuk müşaviri Durdu Güneş, mizahın kalitesiyle dolu
kitaplarını yeniden SAGE kitap ve matbaa’dan yeni yayınlamış mizah meydanına
yeni bir kitap daha eklemiş: “Mizah Atölyesi.” Yenilenen kitapları bir daha
hatırlamış olalım: “Hayatın İçinde Fıkralar”, “Ben Hakimim Masum Bey”,
“Bitkiler Üzerine Espriler / Bitkilerle Sohbet”, “Memur Olduğumu Kimseye
Söyleme”, Emekli Mehmet Efendi’den Fıkralar/ Nükteler / Dersler / Sohbetler.” ,
“Hayvanlığın Âlemi Var”, “Aşk İnsanı Komik Yapar.”
Erzurum TYB Şube
Başkanı Hanifi İspirli’nin iki kitabı da önümüzde: “Hiçkimse” (şiir) ve Yusuf
Kotan’la birlikte yayınladığı “Hatıralardaki Erzurum.”
Kitaplar böyle
işte! İnsana can verir, moral verir. Kitap sevmeyenler nasıl insandırlar acaba?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder