Hikâye
Vefat
haberini aldığımda öğle ile ikindinin tam ortasıydı. Nisan güneşinin
sıcaklığını iyice hissettirdiği günlerden biriydi. Üzerimdeki kahverengi
fitilli kadife ceket havayla hiç uyumlu bir seçim yapmadığımı söylüyordu bana.
Gerçi Nisan ayı oldum olası böyledir, kıyafet seçiminde insanı yanıltmak
yönünde bir şöhreti vardır. Sabah evden çıkarken giydiğin sabahın havasına göre
isabetliyken, öğlen vakti seni pişman eder ve akşama doğru şükrettirir. Arabanın
içinde bu hâl üzere beklerken bana doğru gelmeye başladı Sema. Kucağında Ahmet
olduğu halde araladığım kapıyı zorlanarak kendine doğru çekti, Ahmet'i usulca
bana doğru uzattı ve sırtında artık kendisiyle bütünleşen çantasını çıkarıp
eline aldıktan sonra ön koltuğa oturup yerleşmeye çalıştı. Bu arada ben de kısa
bir süre Ahmet'i oyaladıktan sonra emanetin diğer bekçisi olan annesine teslim
ettim. İlk önce anlam veremediğim bir sessizlik oldu. Sema'ya döndüm ve ona
bakınca bakınca birşeyler olduğunu hemen anladım. Evliliğimizin üzerinden uzun
yıllar geçmemesine rağmen birbirimizin hal ve tavırlarından çıkarım yapabiliyor
çok yüksek oranda doğru tahminlerde bulunabiliyorduk. Vereceği cevabı nereden
bilebilirdim.
- Bir
şey mi oldu?
Yüzündeki
acıyı görebiliyordum.Bana dönmeden üzgün bir ifadeyle konuştu.
- Leman
yengem vefat etmiş.
Ağlamaklı
oldu. Bu habere çok üzüldüğü her halinden belliydi. Başkalarını bilmem ama
vefat haberlerini ilk duyduğum an daima içim cız eder, üzülürüm. Acaba vefat
eden kişi dünya hayatını faydasız uğraşlarla mi tüketti veyahut Allah'ın
rızasını kazanacak işlerle uğraştı mı? Sonu belli olan istikameti düşünerek
hayırlı bir ömür geçirdi mi?
Vefat
edenin arkasından her zaman söylediğim gibi "Allah rahmet eylesin"
dedim; fakat Yengesinin Sema'nın hayatındaki önemini bildigim ve üzüntüsünün
yüksek olduğunu gördüğüm için cenazeye katılmamızın yerinde olacağına karar
verdim.
Yola
çıktık. Cenazenin defnedileceği şehir araba ile 1 saatlik mesafedeydi.
Cenazenin ikindi namazına müteakkip kaldırılacağını biliyorduk. Rahatlıkla
yetişeceğimizi düşündüm. Yoldayken Sema'ya dilim döndüğünce ve bildiğim
kadarıyla hakkı ve hakikati anlatmaya çalıştım.
Cenaze
namazının kılınacağı camiye zamanında ulaştık. Bizimkileri gördüm hemen,
yanlarına gittik. Sema çocukla beraber annesinin yanına geçti. Sarıldılar.
Merhume
musallanın üzerindeydi. Bu fani hayatta uğranacak son durak. İnsanın hayatı iki
ezan arası kadarmış. İkinci ezanın okunmasına az bi vakit kalmıştı. Eş, dost,
akraba giderek kalabalıklaşıyordu. Usulca etrafı izliyordum ve evet görüyordum
,yüzlerde, duruşlarda, kalplerde, başlarda, dudaklarda hayat devam ediyordu.
Kalpler hala atıyor, ruha teslim bedenler hala nefes alıyordu. Bir tek az ötede
tahta, soğuk tabutun içinde yatan beden nefesten mahrumdu artık, fakat bundan
kime ne...
Burası dünya
Ne çok kıymetlendirdik
Oysa bir tarla idi
Ekip biçip gidecektik..
Cahit Zarifoğlu
Caminin
avlusundan taşan cemaat durdu imamın arkasında. Ön sıra uzadıkça uzamıştı. Ben
en sağ baştaydım. Fiziksel olarak uzak olsam da, gönlüm yakındı. Gönlüm
dündeydi, maziyeydi, kederdeydi. Gönlüm faydasız ve zülümle geçirdiğim zamana
ağlıyordu. Bir ağızdan Allah' ın selamı ve rahmeti üzerine olsun dedi cemaat.
Diller haklarını helal ettiklerini söylediler ve peki ya gönüller?
Geriye
çekildik, bir kısım cemaat (merhumenin oğullarının da içlerinde olduğu) tabutu
omuzlayıp cenaze arabasına taşıdılar. Cenazenin defnedileceği yere biraz mesafe
vardı, lakin kayınbabamla beraber ben ve birkaç kişi yürümeyi istedik. Uzun
uzun çamların gölgesi altında yürürken bir sessizlik kapladı. Belki de herkes
benim düşündüklerimi düşünüyordu o an. Bir gün gelecek bugün burada toplanan herkes
o son ezanı duyup kendinden yaratıldığımız mübarek toprağın altına girecekti ve
kim bilir devamı nasıl olacaktı...
Mezar
yeri önceden açılmıştı. Görevliler dışında cenaze yakınları da mezarın
etrafındaydı. Yaşlıların ve kadınların oturmaları için küçük beyaz taburelerden
getirmişlerdi.Toprak kıyamete kadar evsahipliği yapacağı yeni konuğunu
bekliyordu.
Cenazenin
etrafındaki çemberde bulunan herkes ne yapacağını bilir bir eda ile hareket
ediyordu. İki kişi mezarın içerisindeydi, merhumeyi tabuttan alıp onlara
yavaşça onlara uzattılar. Merhumeyi kabre koydular, önceden hazırlanmış ince
kesim tahtaları uygun bir şekilde üzerine yerleştirdiler. Bu cenazeye karşı bir
saygıydı. O artık nefes almıyordu, fani hayattan ebediyete göçmüştü, fakat
islamda cenazeye hürmet vardır, onu incitmeden son vazife yerine
getirilir.
Toprak
yer yer insanların kalpleri gibi katılaşmıştı ve adam kazmayla toprağın kalbine
darbeler indirdikçe, sanki çevresinde toplanıp,el bağlayan insanların kalpleri
de yumuşuyordu. Ya da bana öyle geliyordu...
Sizin en hayirliniz ölümü en cok hatirlayaninizdir demiş peygamberimiz hatirlattigin için sagol muradım ��
YanıtlaSil