Akşam üstü... Yağmur ve
bulutların eşlik ettiği hava erken kararmıştı.
Yamaçtan aşağı akan suyun
şırıltısı, işinden evine dönen ahalinin gürültüsüne karışıyordu. Evlerin
ışıkları bir bir yanmaya başladı. Karşı apartmandaki odaların ışığını, perdeler
kapatmaya çalışıyordu. Bir oda hariç...perdeleri ve penceresi serin havaya
rağmen, sonuna kadar açık bir haldeydi. Pencereden bir baş dışarıya uzanmış,
düşen damlacıkları saçlarında hissediyordu. Garipti. İsyanı sıcacık odalarına
kapanmış, koyu perdeleri çekmiş ve içeriye hapsolmuş insanları mıydı yoksa
içini kaplayan, kendisini yalnızlık hissine maruz bırakmış, dışarıdaki ve
içerideki ışığı engelleyen ruhunun perdelerine miydi bilinmez. Bir iç çekti.
Bir de sigarasını...
Düşüncelerini aşağıdaki kattan
gelen televizyon sesi bozdu. Söylendi...
- Ne çok açmışlar sesini...
Sonra düşündü o evdekileri. İki
çocuklu bir aileydi hane halkı. Anne ev hanımı, baba işçi. Çocuklar
okuldan dönmüşler. Ama hiçbir aile üyesinin sesi gelmiyor. Sadece televizyonun
sesi. Çocuklara acıdı. Sadece kendisinin yalnız olmadığını anladı. Babasını ve
annesini düşündü. Yanlarında olsaydı ne çok konuşmak isterdi onlarla.
Esen rüzgarın, ıslak saçlarının
arasından geçmesinden dolayı biraz üşümüştü. Pencereyi kapattı. Sonra perdeleri
çekti. Bir de içini... Sigarayı da unutmamıştı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder