Marallar oymağında bir ceylanla oturup ağlayan
şairin hikâyesini bilir misiniz? Geçmiş aşk çağlarından bir hikâye değil,
şimdiki zamanda yaşayan şair Hasan Ejderha’nın mâna olarak yaşadığı, sonra “Marallar
Oymağında Bir Ceylanla Oturup Ağlamak” adıyla mısralara döküp inşirah bulduğu
bir ceylan aşkının hikâyesidir bu.
“Çok göresim geldi ay ceylan seni” diyecekti şair.
Hıçkırarak ürkek ceylanın boynuna sarılacak, elleriyle zarif yüzünü okşayacak,
yüreğinden sâdır olan gözyaşları ceylanın sabî yüzüne damlayacaktı. Ürkek ceylanın
lâl olan bakışları şairin yaralı yüreğini daha da kanatacak ve "vururlar,
vururlar seni ah ceylan!" diyerek ağlayacaktı.
Şairin marallar yurduna gitmek için tâlim yapması
Yeryüzünde kirli insan medeniyetlerinin ulaşmadığı
uzak dağların ardındaki sahralarda zâlim insanoğlundan ayrı bir başına marallar
oymağının yaşadığını atalarından dinlemişti şair. Yaratılmışlar içinde temiz
fıtratlarıyla kötülük düşüncesini bilmeden yaşayan marallar oymağının sevginin
ve paylaşmanın yürürlükte olduğu yurduna hicret edecekti.
Ceylan masumiyetindeki çocuklara savaş açan
kötülerden uzaklaşarak alıp başını gidecekti. Görklü bir hayat süren maralların
hayatına katacaktı şair yüreğini. Irmaklardan su içecekti ceylanlarla. Pak
kalpli insanlığı katleden kıyıcı ve aşksız insanlardan kaçarak marallar
oymağının konuğu olacaktı.
Bir zamanlar ceylan derisi kaplı kitaplar aşkına
yazmış olduğu "Biz ceylan derisi kitapları kokladık" şiiri yüzünden
kendini helâk etmiş, kırk kere nâdim olmuştu şair. Ceylanlardan af dilemek ve
yok edilen merhamet hissini marallar oymağındaki bir ceylana anlatmak için
gönül tâlim yapıyordu. Rüyalarına giren
ceylanla oturup pak kalpliliğe dair söyleşecekti yürekten; bezm-i elest’te
verilen sözün üstüne ağlaşacaklardı. Kalbini ceylanla arıtacaktı. Rüyalarını
anlatacak ve şiirlerini okuyacaktı hüzünlü diliyle. Marallar oymağı şairi
dinlemek üzere saf tutacaklardı ürkek ve zarif duruşlarıyla.
Şairin marallar oymağına konuk kabul edilmesi
Diz çökecekti bir ceylanın önünde; “Kaçma ürkek
sultan, zarif sultan / hasret kokan şiirlerimle geldim sana, ay ceylan” diye
gözlerine bakacaktı. Ceylanın ürkek ve sabî gözlerinden gözyaşları döküldükçe,
şair tutamayacaktı kendini, hıçkırarak ağlayacaktı. “Ay ceylan, yüreğimle
geldim sana / kötülerden kaçıp senin cemâlinde aşk bulmağa geldim / Yüreğimi
kavî kılmaya, pak kalpli aşklarda pişmeye geldim / sende beni bulmak için sana
geldim ürkek sultan, zarif sultan” diyecekti. Şairin dilinden dökülen mısralar
marallar oymağının yüreğini saracaktı. Onu konuk edecek ve kendilerinden
sayacaklardı. Bunun üstüne şair marallar oymağına şiirler okuyacaktı bir daha.
Şairin maral ana efsanesi’ni anlatması
Af dileyecek, dostluklarını talep edecekti şiar. Kardeşliklerinin
sembolü olarak onlara Ana Maral Efsanesi’ni anlatacaktı: Düşman kabile
tarafından bütün fertleri yok edilmiş bir kabilenin mensubu bir kızla bir
oğlanın yaşadığını gören düşmanlar onları da tam öldürmeye karar verirken, maralların
ulularından Ana Maral çıkıp gelerek çocukların serbest bırakılmasını ister.
Düşman kabile reisi: “Ne yapacaksın bunları?” diye sorar. “İnsanlar ikiz
yavrumu öldürdü, bu çocukları evlat edeceğim, bunları emzirmek istiyorum.”
Düşman kabile reisi: “İyi düşündün mü? İnsan
yavruları bunlar, büyüdükleri zaman senin yavrularını yine öldürürler.” Maral
Ana: “Hayır, büyüyünce benim maral yavrularımı öldürmezler, onların anaları
olacağım, onlar da benim çocuklarım olacak, insan öz kardeşlerini öldürür mü?
Onları kimsenin bulamayacağı uzak bir ülkeye götüreceğim, serbest bırakın bu
çocukları, memelerim dopdolu, sütüm öldürülen yavrularım için ağlıyor.”
Maral Ana çocukları yanına alır ve şöyle der: “Ben
sizin ananızım, siz de benim çocuklarımsınız, sizi ormanla örtülü uzak karlı
dağların koynundaki Isık Göl denilen yere götüreceğim, orada barış içinde
binlerce yıl yaşayın, soyunuz, nesliniz çoğalsın, sizden gelenler ana dilini
hiç unutmasınlar, analarının, babalarının diliyle konuşmaktan zevk alsınlar,
ben gelecek zamanlarda hep sizinle olacağım.”
Peygamber Efendimiz’in ana geyiği kâfirlerden kurtarması
Marallar oymağı, kirli çağın kıyıcı yaratılmışlarından işitmedikleri bu kutlu efsaneyi anlatan şairi yurtlarına konuk ederek yüreklerini açacaklardı şaire. Marallar oymağının bir büyüğü, Peygamber Efendimiz’in maralların yaşlı atalarından bir ana geyiği kâfirlerden kurtarışını ve kefil oluşunu anlatacaktı:
Kâfirler, İslâm Peygamberi’nin, peygamberliğini
âyan etmesini, mucize göstermesini istemek üzere huzura gelirler. İslâm
Peygamberi, bir kâfir atının eyerine bağlı, iki gözü iki çeşme bir ana geyiği
görüp “Şu geyiği çözün, benim peygamberliğimi açıklasın” buyururlar. Kâfirlerin
reisi, “Biz o geyiği ne hallerde yakaladık, bırakalım da kaçsın mı?” der.
Efendimiz, “Kaçarsa yerine beni tutun” diye buyururlar ve geyiği çözdürmeye
râzı eder.
Yavru geyiklerin İslâm Peygamberi’ni görmek
istemesi
Serbest kalan ana geyik, Allah tarafından dile
gelerek İslâm Peygamberi’nin peygamberliğine şahâdet eder: “Yâ Mustafa, bir
kara yüzlüyüm, çok cefa gördüm, Çin diyârından kardaşımı aramaya gelmiş bir
garibim, Mekke dağlarına gelip kuzuladım, iki kuzucağım oldu, gizledim.
Kuzularımı emzirmek için otlamaya çıkmıştım, bu kâfirler benim çevre yanımı
sarıp avladılar, mecalim yoktu, kaçamadım. Bana şimdi bir gün doğdu, dağda
bıraktığım yavrularımı ne yapayım, dişleri bitmemişti ki otlayalar. Yâ
Resûlullah, yavrularıma ulaşayım, onları emzirip doyurayım, durumumdan haberdar
edeyim” der.
İslâm Peygamberi’nin kefaleti ile ana geyiğe belli
bir süre için izin verilir. Ana geyik ise yavrularına ulaşır, başından
geçenleri bir bir anlatır. Bunu üzerine yavru geyikler ana geyiğe İslâm
Peygamberi’ni görmek istediklerini söylerler.
Art niyetli kâfirler, verilen süre içerisinde ana
geyik gelmesin de İslâm Peygamberi sözünden yalan çıksın diye gizlice tuzak
kurarlar. Bunun üzerine Cebrail Aleyhisselâm, Allah tarafından
görevlendirilerek tuzağa düşen geyiği tuzağıyla beraber alıp İslâm Peygamberi’nin
huzuruna getirir. Kâfirler yaptıklarından mahcup olup imana gelirler ve ana
geyik de muradına erer.
Bu kıssayı dinledikten sonra yüreği kavîleşen
şair, “Âh marallar oymağı, ay ceylan! İyiler var, kötüler var. Ben iyi ve görklü
insanların yüreği adına geldim sizlere. Yeryüzünün gökyüzüne bakan gözü Isık
Göl yamaçlarından Anadolu’nun boz yeşil dağlarına kadar saf fıtrat ve güzellik
üzere süren hayat hikâyenizi dinledim atalarımdan” diyerek geçmiş zamandan bir
vak’a anlatacaktı Marallar oymağına:
Gazne sultanının yavru ceylanı bırakması
Zamanın Gazne hükümdarlarından Emir Sebüktegin bir
savaşta yenilgiye uğrar. Gönlü viran, kalbi yaralı bir vaziyette yalnız başına
Gazne’ye dönerken yolunun üzerinde yavrusuyla oynaşmakta olan bir ceylan peydâ
olur. Okunu gerip tam fırlatacağı sırada acıdığı için vazgeçip yavru ceylanı
canlı yakalar. Yoluna devam etmesine rağmen ana ceylan hükümdarı takip ederek
feryat eder. Hükümdar, ana ceylanın yürek parçalayıcı hâlinden dolayı gözlerinden
yaş döke döke yavru ceylanı bırakır. O günden sonra hükümdarın başındaki kara
bulutlar dağılır ve her tuttuğu altın olur.
Daha sonra aynı hükümdarın kudretli ve gaddar oğlu
Mahmud, omuzundaki iflâh olmaz ağrıdan dolayı kasavetini dağıtmak üzere aynı
yerde ceylan avına çıkar. Bir ana ceylan ve yavrusu ile karşılaşır. Ayakları
küçücük, gözleri kocaman yavru ceylanı yakalayıp kucağına alır, fakat ana
ceylanın kımıldamadan durup titreyerek beklediğini gören Gazne Sultanı
babasının başından geçen kutlu ceylan hâdisesini hatırlar ve yavru ceylanı
serbest bırakır. O an vücudunu ilâhî bir titreme ve kalbini ilâhî bir heyecan
sarar. Yüreğinden ılık bir şeyler akıp geçer. Sağ omuzundaki ağrı yok olur ve
gözlerine karanlık gözüken âlem birden parlamaya başlar.
Şair ve marallar oymağının karşılıklı ağlaması
Bu söyleşiden sonra şair güzellikler ve yüce
aşklar üstüne konuşacaktı bir ceylanla: “Kaçma ay ceylan, göğe eren / dört yanı
harlı ateş olmuş aşkımla geldim sana” diyecek ve ağlayacaktı. Şairin yaralı
yüreğine, aşklı mısralarına dayanamayan ceylan da ağlayacaktı. Sonra bütün
marallar oymağı ağlayacaktı.
Bu hicretten sonra o şairin yüreğinde kuş, çocuk
ve ceylanlar yuva yapacaktı. Kuşlar, çocuklar ve ceylanlar için, “Sevgim ve
merhametim o kadar kuşatıcı ve bol olsun ki / hiçbir kötülük onlara uğramasın”
diyecekti bütün şiirlerinde.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder