“Sabır:
İşi bir dakika öncesine alma aceleciliğinden bir dakika sonraya bırakma
tembelliğinden kaçınma ve korunma iradesi demektir. Sezai Karakoç/ Kıyamet
Aşısı”
Okuduğu
kitabın kapağını kapattı ve bu cümlede düştü gönlü…Düştü olduğu yere ve
binlerce sabrettiği taşları vardı, her biri birbirinden farklı hal içinde ama
öyle bir taşı vardı ki çok LALce bir haldi. Ama o, Hanzade için ne çok geç
kalınmış bir duyguydu ne de erken gelmiş bir haldi. Kitapları delicesine
severdi, okurdu okudukça halden hale girer empati çizgisini satırlarda aşardı.
Şimdi kitaplardaki her konu, her tema onu hatırlatıyordu…Onu ve değerlerini…
Çalışma
masasından kalktı ve ellerini ısıtmak için pencerenin önündeki peteğin yanına
durdu. Perdeyi araladı ve camdan kendisine eşlik eden arap kızlarıyla toprağa
inen her bir yağmur damlasını seyre daldı. Dalınca bir daha çıkamadı onlu
hislerinden…
Ne kadar
derindi kalbi ve de ne kadar umarsız! kızdı onun bu haline. Hanzade, sağ elini
küçük bir yumruk yaptı, sol eli de sağ elini sıkıca kavradı. Soğuktan üşümüş
ellerini ısıtmak için dudaklarına getirip bir nefes verince, ellerinde isten
bir leke var oldu. Eliyle perdeyi aralayınca perdede isli bir iz oluverdi ve
dalmış sözlerle;
“Yar/e/mi
yaktın, Biriciğim…” dedi.
Camlardan
buğu buğu süzülüyordu onla ilgili duygular. Nasır tutmamış ellerinden de
öteydi, Hanzade’nin dünyası…Dudaklarında düğümlendi nemli cümleler ve toprak,
yağmurları aldı bir daha geri vermemecesine…
Bir insan
her yerde olur mu? Hanzade de onun için her mekandaydı. Tarifi imkânsız
duyguların yaşandığı sokaklar, çıkmazlara çıkarsa da o, hangi sokağın
başındaydı…Beyzade, Hanzade’yi bir kez daha düşündü. Ateş sadece düştüğü yeri
yakardı, düştü var olduğu yere, bile bile...Ateş gülü yakıyordu kül etmek
için…O ise o gülün varlığından gülümsüyordu herkese. Mısraların ucu yanık koksa
da koklatsa da onu her şeyden öte hissediyordu.
Çok
susadı, bir iki bardak derken suyu ömrü hayatında hiç görmemiş gibi kana kana
içti. Hanzade, boş bardağa bir kere daha baktı ve söylendi bardağa;
“-Üstada
sormuşlar kırılan kalp yine sever mi?
Üstat da “evet”
demiş.
Adam peki
demiş,
-Üstadım
siz hiç kırılan bardaktan su içtiniz mi?
Üstat da
cevap vermiş; “Peki sen hiç bardak kırıldı diye su içmekten vazgeçtin mi?”
Hanzade,
ne kadar duygu yüklemişse kalbine, bardağa bir göz ucuyla nazar etmesi ve
bardağı pencerenin kenarına bırakıp, onun kırılmasını seyretmesi anlık oldu.
Bir cam kırığı ne kadar da acımasız oluyordu gülden bir yaprağın tenince
değince…Kanıyordu nasır tutmamış hisler… Suyun altına tuttu tüm duygularını,
baktı ucu yanmış mısraların islerine, suyla akıp gidiyordu ateşin külden rengi…
Öğle
sonrası dersine gitmek için hafif uzandı pencere kenarındaki kanepeye. Biraz
olsun uyumak dinlendirirdi, zihnindeki başı ağrıyan cümlelerini. Kapının kilidi
açıldı ve Hanzade baştan ayağa süzdü geleni, tanıdı. İçeri girenin boyu ne uzun
ne kısaydı...Hızlı adımlarla koşan, duyguları ruhuna dokunacak melalde gelen
Beyzadeydi. Hanzade’nin yanına gelip onun gökten yıldızlar düşmüş saçlarına
dokunmak için tam eğilmişken uyandırdı onu., yakaza bir düşten…
Okuduğu
kitabın sayfasındaki bir SEN kelimesi ne kadar da dağıtmıştı dünyasını. Camdan
bakan arap kızlarının saçları dahi bu duygu hazanında arapsaçına dönmüş.
Hanzade için ben! diye başlayıp sen! diye biten cümleler, onlar için “O”
olmuştu. Türkçede kullanılan tüm şahıs zamirleri onu sahiplenmişlikleriyle; “sen”
zamiri, “Benim!” olurken, “ben” zamiri “Seninim!” diyordu…
Hanzade
için ne çok geç kalınmış bir duyguydu ne de erken gelmiş bir haldi. Kitapları
delicesine severdi, okurdu okudukça halden hale girer empati çizgisini
satırlarda aşardı. Şimdi kitaplardaki her konu, her tema benden ve senden
ibaretti…
Yar/e/mi
yaktın, Biriciğim! Dedi ve yutkundu, Kıyamet aşısı kitabından bir sayfa daha
çevirdi. Gökyüzünden düşen bir damla yine SEN kelimesini tam kalbinden vurdu…
Ve
gökyüzünde bir kıyamet koptu…
Kaleminize sağlık hocam.
YanıtlaSilYazıdaki duyguyu, cümleler hissettiriyor. Kaleminiz ışık olsun.
YanıtlaSilKalemin akıcı hocam MaşaAllah...
YanıtlaSilSabır, insanı hayvanlıktan kurtarır. Bir maksûd için sabır eyleyen, o maksuduna erer. Fakirliğe sabır eden zenginliğe, gedâlığa sabır eden kişi, baylığa erişir. Düşman zahmetine sabır eden, düşmanına muzaffer olur.” Hz. Muhammed
Her okuyan farklı bir tad alıyordur...Kaleminizin gücünü gördüm gerçekten çok güzel...Bir sonraki yazınızı büyük bir merakla bekliyoruz...
YanıtlaSil