Hastayım Hakim Bey Affımı Talep Ederim *
Muhterem Hakim Bey’e ve Doktor’a…
Yaralandık Ahmet abi. Yaramız gün
geçtikçe derinleşiyor. Buradan geçen atlıların yaramıza baktığı da yok. At
gözlüğünü atlara takmıyorlar artık Ahmet Abi. Atlılar kendisi takıyor at
gözlüğünü: Adı oluyor sanal gözlük.
Hepimiz sanal gözlük takıyoruz.
Yedisinden yetmişine her birimizin elinde birer sanal gözlük. İngilizcesini
söylemek de havalı. İngilizcesinin baş harfleriyle satılır internette: VR yani
virtual reality. Savaş Hocamın
ifadesiyle “doğru yalan”. Savaş Hocam yıllar öncesinden bu günleri görmüş sanki.
Gerçekmiş gibi, hem de üç boyutlu ama sanal, yani kuyruklu yalan.
Kimse kimsenin halini sormaz
oldu. Daha doğrusu dakika başı soruyoruz. Ama sanal. Komşu komşunun külüne
muhtaçken malına sahip çıkmayanlar komşusunu hırsız eder oldu. “Bugün buldum
bugün yerim, hak kerimdir yarına/ Rızkımı veren Huda’dır kula minnet eylemem”
diyen kaldı mı Türk Müslüman ülkesinde? Ki büyükler “bunu Bağdat’ın Basra’nın
köpekleri de yapıyor” demişler. “Cümlenin
rızkını veren ol gani settar iken/ Yeryüzünün halifesi hünkara minnet eylemem”
deyişini dilinden düşürmeyenler elimizden gideli çok oldu. Hayreddin Karaman
Hoca, ülkemizde müteahhitlik yapmak isteyen ama işin çeşitli merhalelerindeki
bazı işlemlerden dolayı hüküm soran vatandaşa rüşvetin haram olduğunu beyan
eden makale serdediyor gazetede bugün.
Koşuşturuyoruz, yuvarlanıp
gidiyoruz. Düz vatandaşız biz Ahmet abi. Göbeğimizi de kaşıyoruz, demliği
bitirene kadar çay da içiyoruz. Dibini buluyoruz yani. Eskiden masallarımız
vardı. Dağların ardını aşmak, kırk kapıdan geçip padişahın kızına iksir
yetiştirmek çocukların hülyalarını beslerdi. Nenesi ninni söyler, masal anlatır
uyuturdu bebekleri. Akşama kadar dışarıda oyunda ya da işte yorulan
çocuklar akşam yemeğini zor yerdi. Sabahın ilk ışıklarıyla uyanırdı. O dönemin
son çocukları bizdik Ahmet abi. Belki bizden bir iki nesil sonrakiler de hayal
meyal bir ninni hatırlarlar babaannelerinin dilinden. O zaman da düz
vatandaştık. Ama ninnilerin, masalların, halk hikayelerinin, son Delta
radyolardan çalınan TRT türkülerinin beslediği organik vatandaşlardık. O
zamanlar çayın, sohbetin, sofrada tencerenin dibini buluyorduk. Ama neticede her
şeyin bir dibi vardı. Dibi görünmeyen sulara da girmezdik. Haram nedir helal
nedir öğrenir, bilir ve amel ederdik.
Şimdi çocuklarımız dibini
bilmedikleri sulara girer oldu. Her gün baraj sularında, sulama kanallarında
akıntıya kapılan fidanlarımızın haberleriyle uyanır olduk. Bir de
internet akıntısı var ki onun ne dibini bilen var ne debisini. Bir de 5G
çıkacakmış diyorlar önümüzdeki sene. 5G’yi tercümanına sor Ahmet abi. Ürpertici
bir tablo anlatıyor bilenler.
Şimdi çizgi filmlerle büyüyor
bebekler. Nenesi dizi seyretmeyen bebeler vardır belki bazı defineye malik
viranelerde. Ne mutlu onlara. Torununa ninni söyleyen analar, neneler kalmıştır
belki kıyıda köşede. Ama kahir ekseriyet böyle. Çocuklar Kaf Dağı yerine
labirentleri aşıyor bilgisayarın karşısında sanal terör oyunlarında. Üstelik
polis rolünde terörist kovalamıyor, terörist rolü veriliyor ve polisten
kaçmaya, hırsızlık yapmaya çalışıyor. Bunları başarırsa oyunu kazanıyor.
Yırtıcı hayvanlar falan da var sanırım arada mücadele ettikleri. Yedi başlı
ejderha gibi ama şekil olarak zihin bulandırıcı. Eciş bücüş, insan, hayvan,
ejderha arası yaratıklar. Çocukları
doğrudan gerçek hayatta tehlikeli faaliyetlere sürükleyen intihara sürükleyen
oyunların haberleri her gün televizyonlarda anlatılıyor.
Beş altı yaşından on on beş
yaşına kadar bu şekilde sanal oyun oynayarak büyüyor çocuk. Evde tablet, dışarı
çıkarsa internet kafe. Sonra bir gün delikanlı oluyor. Arkadaşlarıyla dışarı
çıkıyor. Kendisine eğlence arıyor. Her şeyi sanal gerçeklik gözlüğünden görmeye
alışmış. Ondan sonra yolda bulduğu kediyi köpeğe parçalatmayı oyun belliyor.
Soru soran gazeteciye “seni öldürsem üzülmem, kediye mi üzülecem” diyor.
***
Şimdi siz söyleyin hakim bey,
önünüze gelince bu çocuklar nasıl hüküm vereceksiniz? Rahmetli Aşık İmami’nin “Ala
Gömlek” deyişini bilir misiniz hakim bey? “Gel danışalım obaya, evlat
gıyar mı babaya/Şikayet ettim Mevlaya, garagola demem seni”. Evladına kıyan babalara hiç giremeyeceğim. Siz
bunların bin mislini biliyorsunuz. Seyhan Nehri’nde kaybolan uyuşturucu
bağımlısı gencin annesinin feryadını, yasını hangi savcı duyacak efendim?
“Ölüsü çıkarsa şeker dağıtıp davul çaldıracağım” diye feryad-ı figan eden bir
ananın çığlığını, yüreğinin yangınını hangi hakimin hükmü söndürecek? Çocuklarımızı
zehirleyen çetelerin boynuna yağlı urgan geçirebilecek bir babayiğit yok mudur?
Adalet istiyoruz hakim bey! Memleketin dört bir yanında çocuklarımıza kıyan
canavarları kimin vergisiyle besleyeceksin hakim bey? Adıyaman’da onüç
yaşındaki fidan boylu Hüseyinimize kıyan caniyi babası Sadık ustanın asgari
ücretinden kesilen vergilerle mi besleyeceksin hakim beyim? Hangi vicdana hangi
adalet anlayışına sığar bu hüküm?
Ahmet abinin bin miligramlık türkülerinden
biriyle bir kez daha sorayım: “Uyan Alim uyan uyanmaz oldun/Yedi bıçak
yarasına dayanmaz oldun” Hüseyin’in vücudunda da altı bıçak yarası
bulunmuş. Sen Ali’yi öldürenden daha insaflıymışsın diye cezada indirim mi
yapacaksın hakim bey? Giden canlar seri sonu ürün mü? Ali’nin, Hüseyin’in akan
kanı bir damla şurda dursun, gözü yaşlı
anaların gözünün tek damlasının hesabını yarın ruz-ı mahşerde nasıl vereceksin
hakim bey?
Peki doktor beyim, Seyhan nehrine düşüp kaybolan uyuşturucu
bağımlısı genç “kurtuldu, asıl bu gün yaşamaya başladı” da, ailelerinin de
kendilerinin de hayatını zindan eden bu illetin pençesine düşmüş gök
ekinlerimizin tedavisi için hangi reçeteyi yazacaksınız? Yara vücudu sarıyor
doktor bey! Hastalıklarımız değişti farkında mısınız doktor bey? Eskiden ince
hastalık vardı, kötü hastalık vardı. Devası bulunmazdı. Ağıtları yakılırdı.
Maraş’tan gelen haberle Meyriğin yasını tutmaya devam ediyoruz. Ankara’dan “eyolursun
diye köye yollanan” Hatice’nin yaralarının trende sarsıldığını, Keskin’e
varanda kopan kıyameti Hacı Taşan’ın ağzından gözümüz yaşlı dinlemeye devam
ediyoruz. Şimdi söyleyin bana doktor bey, bu bağımlılık illeti ne menem bir
hastalıktır? Bu nasıl bir yaradır ki kötü huylu ur gibi vücudumuzu sarar amma
kesip atamayız? Amma devası nedir? Hazık hekim değil misin sen? Ursa ur, ince
hastalıksa ince hastalık? Ne yiyip ne içmeliyiz? Hangi ilaçları kullanmalıyız sayın
hocam? Cerrahi ameliyat mı gerekiyor? Operasyon diyorsunuz ya. Şimdi tıp
gelişti, ışınla da kesip biçmeden müdahale ediyormuşsunuz. Yeni aletleriniz
bunu tespit ve teşhis edemiyor mu?
Bizim bildiğimiz Allah rızası için kurban
verilir. Hazreti İbrahim, oğlu Hazreti İsmail’i kendisine ilham olunduğu üzere
Allah için kurban etmeye götürmüştü. Fakat Rahman ve Rahim olan Allah Hz.
İbrahim’in sabrı ve Hz. İsmail’in teslimiyetinin nişanı olmak üzere Hz.
İsmail’e bedel olarak bir koçu kurban olarak göndermişti. Ahmet Abi’nin
uzmanlık alanıdır İsmail teslimiyeti. Neden bağımlılık müptelası gençlerimiz
için “kurban” ifadesini kullanıyorlar? Doktor biz haşa yeni tanrılar edindik de
yavrularımızı bu tanrılara mı kurban veriyoruz? Doktor gıdım gıdım ölüyoruz.
Doktor hastane önünde incir ağacı kaldı mı bilmem ama artık biz ağıt yakmak istemiyoruz.
Gencecik fidanlarımızı bağımlılık illetinin pençesinden kurtar doktor. “Doktor
bulamadı bana ilacı” diye ağıt yakmak istemiyoruz artık.
***
Ahmet abi, sahi ağıt yakan kaldı
mı acep? Ateş düştüğü yeri yakıyor da bu yangını dile getiren gelecek nesillere
aktaracak olan aşıklarımız kaldı mı Ahmet abi? Ölmüşüz de ağlayanımız yok Ahmet
abi. Senin bin miligramlık türkülerinin devamı olacak derdimizi hüznümüzü diri
tutacak, sönmeye yüz tutan ateşimizi harlayacak ozanlarımız dengbejlerimiz
nerde Ahmet abi? Hüzün kaldı mı ülkemizde elimizde, obamızda? Hüzün
medeniyetinden gelip “götürün memeleketi”ne gidiyoruz. Görsünler ya da
görseller ülkesi de diyebilirsiniz. Dünya ülkeleri arasında 2018 yılında İnstagram
kullanımında beşinci sıradayız Ahmet abi. İnternet fenomenlerinin dediklerine
göre, instagramdan canlı yayın yapmak kahvaltı yapmak kadar doğal bir şeymiş
artık. Mağarandan çık da arada etrafta ne olup bittiğine bak Ahmet abi. Düz
vatandaş artık internet fenomeni.
Görsel çağında türkülerimizi
söyleyen kalmadı da dinleyen var mı Ahmet abi? İnternette bir video sitesi var.
Görsel çağındayız ya basit bir araştırma yapalım. Genel olarak pop şarkılar
diye bir tarama yaptığınızda ilk sırada çıkan listenin izlenme sayısı yüz
milyon civarında. Türküler diye tarama yaptığınızda ilk sırada çıkan listenin
izlenme sayısı iki milyon. Yüz popa karşı iki türkü. Tabi bu listelere tüm
dünyadan ulaşılabildiğini hatırlatmak isterim. Özel olarak bazı şarkılar ve
şarkıcılar daha fazla izlenme sayısına da sahip olabiliyor. Mesela rastgele
tıkladığımız “saz mı caz mı” şarkısı 155 milyon civarında bugün için. Yine
rastgele seçtiğimiz “şu karşı dağda kar var duman yok” türküsü 1 milyon
civarında. Senin bin miligramlık türkülerinin internette dinlenme/izlenme
sayılarını vermeyeyim Ahmet abi.
Vatandaşın günlük hayatından da
sözlüğünden de hüzün silindi. Kısa bir zamanda çok hızlı bir şekilde. 5G’den
daha hızlı bir çölleşme başladı hayatımızda. Her yerde şiddet hüküm sürmeye
başladı. Vatandaş birbirini görmez dinlemez hissetmez oldu. Akıllı telefonlara
temas etmekten parmaklarımızın hissetme duygusu köreldi. Bir cilt hastalığı
Ahmet abi. Bu da doktorun alanına girer.
Sen mağarandasın abi.
Türkülerinle baş başasın. Türkü dinliyorsun başının ağrısı geçiyor. Kulağının
uğultusu diniyor. Bizler düz vatandaşız Ahmet abi. Sığınabileceğimiz bir
mağaramız yok. Mağara var tamam, ama düz vatandaş mağaraya çıkamaz. Sen eski
tüfeksin. Filhakika modernsin, kentli şamansın ama mağaraya çıkma “çellıncını”
başarıyorsun. Tercümanına çellınc ne diye sorduğunu duyar gibi oluyorum.
Tercümanın bu konuları daha iyi bilir, o daha iyi açıklar. Ama bir cümleyle
söyleyecek olursam bahsettiğim video sitesinde gençlerin gevezelik, malayani
cinsinden bir şeye dirençlerini test edip video çektikleri bir akım var. Mesela
en fazla acı biber yeme çellıncı, komik video izleyip gülmeme çelıncı vesair.
Sen başarıyorsun ama düz vatandaş yolda yürümeyi unutmuş. Sen mağaranda
yalnızsın. Düz vatandaş sanal gözlüğünün içinde hapis. Tatlı su Müslümanlığı
diyorsun ya o devir geçti artık Ahmet abi. Tatlı su mu kaldı ki?
Çeşme başları tarihe karıştı.
Üngüt köyündeki son akarsuyun, yün yıkama yerinin de üstüne gönül
belediyeciliği yapan belediyelerimiz beton döktü. Çeşme başına giden genç
kızların işmarları delikanlıların yüreğini yakmaz oldu. İşmar nedir, bilen
kaldı mı Ahmet Abi? “Ayrılık molur harman zamanı” diyor türküde. Harman
yerine betondan emekli konutu yapılalı çok oldu Ahmet Abi. Karıncalar yuvasını
nereye taşıdı acep bilen var mı?
Köylerimizi şehirlerimizi sel
basıyor. Dört G, beş G debisinde seller. Ahmet abi sen afetçisin. Bir salisenin
milyonda bir anında bastıran ve başlangıçta 20 megabit iken 5G’ye çıktığında
200 megabite kadar çıkabilecek bir sel. Eğer internet dere yatağını ıslah
etmezsek taşkınlar vermeye devam edecek ve çok cana mal olacak Ahmet abi. Hangi
afet planı durdurur bu taşkını?
Son bir hususu daha belirtmek
isterim Ahmet abi: “Bireysel gibi görünüyor ama, Yemen kadar, Sarıkamış kadar
ahaliyi yaralayan derin bir trajedinin içindeyiz. (Hakim beye selamlar olsun).
Beri gel Ahmet abi, Yemen’i, Sarıkamış’ı, Çanakkale’yi unutma ama 2008-2016
yılları arasında kaybolan çocuk sayısı 104 bini aşmış. Avrupa’da kaybolan
mülteci çocukları da sayalım mı? Yüreğin kaldırmaz, oraya hiç girmiyorum. Şairine
“marallar oymağı” şiiri ısmarlamakla, hüzünlü türküler dinlemekle bu meseleyi
savuşturamazsın. Biliyorum yüreğin yangın yeri, biliyorum, şimdi gözlerin
buğulandı, gözlerini kaçıracaksın benden. Biliyorum ateşin kırk derece ama
ateşini düşür artık Ahmet abi. bir parasetamol al, kulak aparatını tak.
Dükkanın holüne çık bir hava al, elini yüzünü yıka. Sen afetçisin, bir su dök
ateşe, bir iş makinası gönder dere yatağına, mahsur kalanları kurtar. Suyun
yönünü değiştir, evleri tahliye et. Ben düz vatandaşım, boğuluyorum. Ahmet abi,
bir halat, bir kalas bir yardım eli uzat.
****
Gitmek nasıl bir eylemdir Ahmet
abi? Gitmek gerektiğinde kime gidilir? Çarşılarında günaşarı bomba patlayan
İdlibliler kime gider Ahmet abi? Kudüslüler İsrail zulmünden kime gitse gerek?
Doğu Türkistan kime gider, Arakan, Yemen, Yeni Zelenda Müslümanları?
Yemen cephesi gaibi Mehmet dedeme
gidebilir miyim ben Ahmet abi? Yemen cephesinden yedi yıl mektubu gelen dedem
yedinci yıldan sonra nereye gitmiştir? Askeri kayıtlara nasıl düşülmüştür?
Daha ne kadar karlar eriyince
İran sınırında kar altında bulduğumuz donmuş Afganlı kardeşlerimiz için
ağlayacağız biz? Türkiye Müslümanları Suriyelileri geri göndermenin
tartışmasını yaparken yürekleri vicdanları yanında mı?
“Ver benim sazımı efendim ben
gider oldum
Süremedim lavantamı konsola
koydum”
Kader böyleyse ne yapsın eller?
Kadere inanmak imanın şartlarından. Amenna ve saddekna. Ama sanal dünyanın
kablo kokusundan vatandaşın burnu koku almaz oldu. Dokunmatik telefonları
ellemekten birbirimizi hissedemez olduk. Biri gözümüzdeki şu üç boyutlu gözlüğü
çıkarsa da lavanta kokusu alsak olmaz mı?
Gençlerimiz lavantayı, miski
sürünüp arz-ı endam etsin. Doğu Türkistan’dan Bosna’ya düğün bayram olsun Ahmet
abi. Kurban bayramın mübarek olsun.
Bayram üstü limon kolonyası da
olur Ahmet abi, yeter ki az ferahlayalım.
4 Ağustos 2019
Tekerek Yolu /Kahramanmaraş.