HİKÂYE MALZEMESİ DÜKKÂNI / Hasan KEKLİKCİ


AÇILIŞ

-Selamünaleyküm
-Aleykümselam
-Burada ben oturuyordum
-Aaa… ben buradaki yerlerin sahipli olduğunu bilmiyordum, buyurun.
-Tamam… tamam otur. Ben de şuraya oturayım, dedi uzun boylu, hafif öne doğru eğik gibi duran sırtında, gençlere mahsus diye bildiğim paraşüt gibi iki omuzundan kemerlerle bağlanmış sırt çantalı yaşlı adam. Evet, bizim buralarda böyle modern bir yaşlı bulunmaz. Elinde bastonu, sırtında dağcı çantasına benzer bir çanta taşıyamaz da zaten bizim bu tarafın yaşlıları.

AŞTİ’deyim –Ankara Şehirlerarası Otogarı-. Akşam saat onda Maraş’a gidecek olan otobüsün kalkma saatini bekliyorum. Dün sabah Ankara’ya geldim; dolayısıyla geceyi uykusuz geçirdim. Gündüz de o kadar fazla işe koştum ki; kulak çınlaması, baş dönmesi, bayılma hissi ayakta durmama müsaade etmiyor. İşte tam o anda başımda bitti bu yaşlı amca. Yanıma, daha doğrusu ben kendisinin yanına -İnsaniyetlik önce onun oturmasını gerektirir çünkü- oturur oturmaz ilk lafı “Baban yaşıyor mu?” oldu. Anamın da babamın da yaşadığını söyledim. Nereli olduğumu sordu. Maraşlı olduğumu söyledim. “Yarın Maraş’a varınca babana Malatyalı Mahmut Emminin selamı var de.” dedi.  Selamının başım üstüne olduğunu, Maraş’a vardığımda ilk işim selamı babama iletmek olacağını söyledim. Olur ya babamı tanıyıp tanımadığını da sormadan edemedim. Sırtıma eliyle hafifçe bir iki vurduktan sonra, “Yaşlılar birbirini tanır, sen selamımı söyle yeter.” dedi. Lafı devam ettireceğim ama merak edenleri bekletmemek için şuraya yazayım. İlk işim sabah gelip Malatyalı Mahmut Emminin selamını babama iletmek oldu. Babam, gurbetten bir dostunu getirmişim gibi hüzünle aldı başına koydu selamı. Hafif bir tebessümle “Tanıdım Malatyalı Mahmut Emmini, yaşlılar birbirini tanır.” dedi.

Üç tane oğlu varmış. Maşallah her biri bir görevdeymiş. Kendisi emekliymiş. Bir askeri birlikte aşçı olarak çalışmış emekli olmadan önce. Şimdi de AŞTİ’ye yakın bir fırında çalışıyormuş. Fırın işi gece olduğu için iş saati gelinceye kadar otogarda zaman geçiriyormuş. Esasen bu işe maddi olarak ihtiyacı yokmuş, ancak çalışmadan olmazmış.

-Ben emekli olursam bir saniye çalışmam, dedim.

-Emekli ol da göreyim seni, dedi çantasını sırtına alırken

-Omzuma vur bakalım

-Haşa

-Vur sen vur da vedalaşalım. Sağlık olur, bereket olur Müslümanın eli Müslümana.

Adam sanki bendeki kulak çınlamalarını, baş dönmelerini ve de bayılma hissini de yüklenip gitti.

Emekli olalı iki yıla yaklaştı. Malatyalı Mahmut Emmi yaşıyorsa Allah hayırlı uzun ömür versin. Sırtında çantasıyla her an hazır olduğu dönülmez yola gittiyse mekânı cennet olsun. “Emekli ol da göreyim seni.” derken ne kadar da haklıymış. Emeklilik dedikleri şey çalışmaktan zormuş meğer. Fakat bu yaştan sonra birilerinin yanında çalışmak istemiyorum, artık sabır kalmadı. Kimse alınmasın ama yanında çalışılacak adam da kalmadı bizim meslekte. Ben de düşündüm taşındım; gittim bir büyüğe danıştım, bir de küçüğe danıştım. Bir dükkân açmaya karar verdim, becerebilirsem en iyisi esnaflık. Bakmayın bu bizim esnafların “öldük battık” dediğine; Ahır Dağının çevresinde ne kadar bağ, villa varsa hepsi bu “batık” esnaflarındır. Allah daha versin gözümüz yok. Bizim derdimiz; bağdan, villadan ziyade, çıkabilirsek eğer akşama yatarak değil çalışarak çıkmaktır.

Eve yakın, yol kenarında bir dükkân buldum. Evde olanları evden, olmayanları olandan, hiç olmayanları da satanlardan alarak, tuttuğum dükkânı büro şeklinde döşedim. Olup olanı bir oda yarım mutfak zaten. İçeride otururken elektrikli semaverin kaynattığı su sesi kulaklarımıza, çayın demi burnumuza kadar geliyor.

Dükkânda hikâye malzemeleri satacağım. Malzeme dediysem, elle tutulur, gözle görünür bir şey değil tabi bizim satılık mallar. Laf satmayı hesap ediyorum işin doğrusu. “Laf da parayla satılır mı?” derseniz size cevabım “Evet” olur. “Kör satıcının kör alıcısı olur.” demiş atalar. Ben satıcısıyım, alan olursa ne âlâ. Elimizdeki, daha doğrusu dilimizdeki malzeme kokar bozulur cinsten bir şey değil nasıl olsa. Sonra, hele bir düşünün bu millet ne laflara ne paralar döktü. “Birine, beş veriyorum.” diyenin ardına düştü, beş beklerken biri de kaybetti. Fakat bu tipler bizim hitap ettiğimiz kesim değildir. Bizim hitap ettiğimiz müşteriler okumuş; okumamışsa da okumaya, yazmaya hevesli insanlardır. İlkokul öğrencisinden, profesyonel yazara kadar herkese satacak bir iki cümlemiz bulunur evelallah. Kaldı ki çağımızın hikâyecileri; şehrin aynı sokağını, aynı kaldırımını elinde sigarasıyla ellinci defa dolaştı. Ellinci defa sevgilisini bekledi, kalabalık caddelerde. Nasıl ki şairler serbest şiiri icat edip, insanları şiirden soğuttuysa, günümüz hikâyecileri de modern hikâyeyi yani öykü dedikleri öykünmeyi icat ederek okuyucuları okumaktan soğuttular. Belki bizim dükkânın malzemeleri sayesinde yeniden; köye, kasabaya, ilçeye hülasa bu millete dair hikâyeler yeniden gün yüzüne çıkar.
  
Biraz da dükkânın işleyişinden bahsetmek lazım: Her ne kadar bizim oturduğumuz masanın arkasındaki duvarda, “Veresiye Satan, Peşin Satan” resmi bulunuyorsa ve her ne kadar Ahilik Ahlâkı almış bir esnaflık sergilemeyi düşünüyorsak da küresel sistemin çarklarının dişleri arasında çiğnenip gitmemek için bir kısım tedbirleri de aldık. Bir kere her türlü kredi ve banka kartı geçerlidir. Yüzün üzerine çizgi çekip elli yazmak, on’u dokuz doksan dokuza vermek ve dört al üç öde gibi esnaflığa yakışmayacak sahtekârlıklara kapımız kapalıdır. Atalar “İt etinin veresiyesi olmaz.” demiş, kesinlikle veresiyemiz yoktur.

Ücret, mal satılmadan önce peşin tahsil edilir.

Satılan mal geri alınmaz. Satın aldıkları malları kullanamayıp, herhangi bir yerde yayınlamayanlara ikinci defa mal satılmaz.

Kesinlikle başka şubemiz yoktur.

Dostlar; davullu zurnalı, belediye bandolu, çelenkli, ayakta pasta yemeçli, limonata içmeçli şehrimizin büyüklerinin; çoğu siyaset, azı ticaret içeren konuşmalarını heyecanla dinleyip, alkışlayacakları bir işyeri açılışı hayal etmesinler.

Dükkânımız açılmıştır efendim.    

NOT: Satılan, anlatılan ve yazılan hikâyeler tamamen hayal ürünüdür. Hiçbir kişi veya kurumla alâkası yoktur, hiçbir hayvana zarar verilmemiştir.

 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder