Arkanıza bile bakmadan gittiniz.
Önce; dışarıdan bir el uzandı, beşyüz yıl
boyunca ayrısı gayrısı olamayan sizi, bizden ayırdı. Aslında çok da
direnmediniz, hatta belli ki bu ele yabancı bile değildiniz. Çabuk kandınız
bizi sizden ayrı koyan yalanlara.
Arkanıza bile bakmadan gittiniz.
Bir teşekkürü bile duyamadık sizden.
Hüzünle seyrettik sizin yeniden yazılan oyunu oynayışınızı. Yine hiç
direnmiyor, hatta sevinç ve heyecan içinde yeni ufuklara yelken açıyordunuz.
Lakin daha memleketimin sınırından çıkar çıkmaz gaz ve ses bombaları, dayak,
her türlü küfür karşılıyordu sizi. Ama sizin gözünüz kör, kulağınız sağır olmuş,
hiçbir şeyi görmüyor, duymuyordunuz. Zaten ne önemi vardı bunların, gitmekte
olduğunuz yerler kendi koyduğu evrensel kuralları kendisi çiğnemezdi ya.
Arkanıza bile bakmadan gittiniz.
Bu gidişlerinizin ülke nüfusunuzu nerelere
indirdiğini bile fark edemediniz. Boşalttığınız yerlerin, ata baba ocağınızın,
kadim İslam topraklarının sözde va’dedilmiş statüsü ile kimlere kaldığını dahi
anlayamadınız, siz sadece arkanıza bile bakmadan gittiniz.
Arkanıza bile bakmadan gittiniz.
Gitmeyen veya gidemeyenlere acıyarak
baktınız. Onlar hem sizin gibi kurnaz akla sahip değillerdi ki, bu ayrıcalıklı
halden faydalanabilsinler. Sizin tabii ki hakkınızdı bu. Sadece biraz sabırlı
olmanız gerekiyordu. Kapılar açılacak ve siz arkanıza bile bakmayacaktınız
zaten.
Arkanıza bile bakmadan gittiniz.
Oysa biz insanlığın utanç çağı 20. yüzyılın
başında sizin oralardan ayrılırken sadece içimiz kan ağlamıyor, kınalı
kuzularımızı da size ve iş birlikçilerinize kurban veriyorduk. Size o gün de
anlatamamıştık bu kirli oyunu, bugünde öyle…
Arkanıza bile bakmadan gittiniz.
Gerçekten hiç bakmıyordunuz, sizin terk
ettiğiniz kadim İslam yurdunu savunmak yine bize kalmıştı. Kahramanlar can
veriyordu yine, sabaha karşı geliyordu sizin oralardan acı haberler. Ama siz
gitmiştiniz zaten buralardan değil mi? Ne anlam ifade edebilirdi ki düşlediğiniz
yeni dünyalarınızda...
Arkanıza bile bakmadan gittiniz.
Ezan sesi olmayıversin, başka başka
bayraklar dalgalanıversindi. Nasılsa gitmekte olduğunuz yerler özgür insanların
ülkeleriydi. Kimse kimseye karışmıyordu ki, size karışılsındı.
Arkanıza bile bakmadan gittiniz.
Bizim de ata yurdumuzdu oraları,
ecdadımızdan kalmıştı oraları... Size bıraktığımız emanetin bile kıymeti yoktu
gözünüzde. Biz sizi kardeş soframıza buyur ederken, siz hiç bir şeye değer
vermez olmuştunuz. Tek düşündüğünüz gitmekti buralardan, arkanıza bile
bakmadan.
Arkanıza bile bakmadan gittiniz.
Yine de kızamadık size, Tuna’dan avrat uşak
geçilmez dedik, geri dönün dedik... Ama dinletemedik. Buna rağmen değil
vazgeçmek, daha büyük bir hırsla hücum ediyordunuz pembe dünya ile aranızdaki
dikenli tellere…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder