Sevenlerini, müptelâlarını
asırlardır peşinden koşturan, uğruna her fedakârlığın göze alındığı kitap
nedir? Hâl tercümesinde neler var? D. Mehmet Doğan’ın “Büyük Türkçe Sözlük” nde
(s.1041) kitabın kısa târifi şöyle: “Allah’ın insanlara
peygamberleri vasıtasıyla gönderdiği emirleri ihtiva eden vahiy eseri.
Kitabullah. Kur’an-ı Kerîm. Yazılmış ve basılmış sayfaların bir araya
getirilmesiyle oluşan toplam. Yazılı emir, mektup.”
Diyanet İslâm Ansiklopedisi’ne
göre kitap, “İki deri veya kumaş parçasını birbirine eklemek, inci tanelerini
dizmek, su kırbasının ağzını sıkıca bağlamak gibi mânalara gelen ketb kökünden
masdar olup hem harfleri yazıyla birbirine ekleyip dizmeyi, hem de masdar-isim
olarak bu şekilde oluşturulan yazılı metni ifade etmek üzere kullanılmıştır.
Kur’ân-ı Kerîm’de kitab kelimesiyle aynı kökten bazı fiiller ‘yazma’ mânası
yanında ‘farz kılma, hükmetme, takdir etme’ mânalarında da geçmektedir.” (Cilt:
26, s. 121)
KİTABIN TEKÂMÜLÜ
Kitapların atası hayvan derisinden
yapılan parşömene ve papirüs bitkisinden elde edilen kağıtlara yazılı ilk
metinlerdir. Müslüman milletlerde kitabın ilk hâli imlânın çoğulu “emâlî”
şeklindedir. Âlimlerin, talebelerinin ortasına oturup ilmini anlattığı ve
talebelerinin de yazması mânasına gelir. Bu usulle yazdırılan metinler cüzler
hâlinde bir araya getirilip kitap formuna sokulmuş. Kitabın bildiğimiz şeklini
alması, kağıdın dokuzuncu asırda İslâm milletlerinde imal edilmesi başlar.
Kitabın ciltle tanışması İslâm dünyasında dokuzuncu asrın ortasındadır. Bu
asrın sonlarında Bağdat ve Şam’da kitapların ciltlere bürünmesi hızlanır. Daha
sonra kitap tezhip ve hat sanatıyla bezenmiş bir mazrufa girer. (Erünsal,
a.g.e., s.87-88)
Kitap üç maddeden meydana gelir:
Kağıt, kalem ve mürekkep. Müellif, yâni yazıcı kitabı inşa edendir. Eski
kitapların giriş kısmına mutlaka besmeleyle başlanırdı. Bölümlerin başında ise
“hamdele” ve “salvele” yazarak devam edilirdi. Kitapların sonunda kitabı
“istinsah”, yâni çoğaltanın adı sanı, çoğaltma tarihi gibi kayıtlar ve yazanın
şeceresi, doğum ve ölüm tarihi gibi bilgiler yer alırdı. Eski kitaplar,
konusuyla birlikte yazarının adını taşırdı. “Es-Sicistanî’nin Kitâbu’l
Mesâhif’i”, “İbni Mücâhid’in Kitâbu’l-Kırâ’ati’il-Kebîr’i”, “Tezkire-i
Şu’arâli-Âşık Çelebi” gibi… (Erünsal, a.g.e., s. 169)
KİTABIN KORUYUCUSU: YÂ KEBİKEÇ
Eski kitapların korunması için
sırtına “Yâ Hâfız”, “Yâ Kebikeç” ifadeleri yazılırdı. Allah’ın (c.c.) koruyucu
sıfatı olan “Yâ Hâfız” ifadesini kitabın alnına yazmak Müslümanlarda bir
gelenektir. Kitap kültürümüzün zaafa uğradığı modern zamanlarda pek
kullanılmayan “Kebikeç” in kitaplara dadanan kurtların kıralı bir cin olduğu
söylenir. Kebikeç otu kitabın arasına konulduğunda kurtların kitaba
yaklaşamayacağı düşünülmüş. Dahası, mürekkebin içine zehirli ot da denilen
kebikeç otunun özünden katılarak yazılan bu kelime kitabın sırtına üç kez
yazılırdı. Bâzı kitaplarda “kebikeç” ifadesinden sonra Ashâb-ı Kehf’in köpeği
Kıtmir’in adı da dâhil edilirdi. (Erünsal, a.g.e., s.160-161)
Kitabın insan içine çıkışı ve
hayatımıza dâhil oluşu hülâsanın hülâsası olarak böyle. Kıymeti ulvî emirlerle
ve insan sözüyle tasdiklenmiş kitaplara ta’zimde bulunmak ve sevgi göstermek
her kitapseverin boynuna borçtur. Bu vazife yerine getirildikçe kitaplar daha
çok insanın başucu dostu olacak. Bu mânada kitaba medhiye yazan bir eski zaman
şairinin kitap gazelini paylaşarak, kitap dostluğuna dair âcizâne vazifemi
yerine getirmek istiyorum.
“KİTAP YÜZ YAPRAKLI BİR GÜLDÜR”
Kanunî devri dîvan şairlerinden
ve “Tezkiretü’ş-Şuarâ” nın yazarı Latîfî (1491-1582) kütüphânesindeki her bir
kitap için “Bütün dertleri defeden hakiki ve müşfik dost” mısraını yazan
“mecânin-i kütüb” yâni kitap mecnunluğuyla meşhurdur. Kitaplara dair yazdığı
gazellerden sadece “kitap ilkbaharda açmış yüz yapraklı eşsiz bir gül” mısraı
onun ne yaman bir kitap sevdalısı olduğunu anlatmaya yetiyor. Bu mısraını
sadeleştirip yazı başlığı yapan Dursun Ali Tökel’in “Latîfî Der ki: Kitap Yüz
Yapraklı Bir Güldür” yazısı kitap dostluğumuza ziyadesiyle şevk verdi.” (Türk Dili
Dil ve Edebiyat Dergisi’nin Nisan 2004, 748. sayısından iktibas eden Akademik
Dergipark.org.tr.’nın 26 Aralık 2019 tarihli sayfası)
“Her dem ehl-i dillerün yanında
yârıdur kitâb / Mûnis-i evkâtı yâr-ı gam-küsârıdur kitâb / Nitekim eglencesidür
mâl ü câhı câhilün / Ehl-i irfânun da mâl-i bî-şumârıdur kitâb / Yeg durur bin
kân-ı zerden ehl-i fazla bir varak / Câhil almaz bir pula n’etsün ne kârıdur
kitâb / Kenz-i lâ-yefnâya irer pâdişâh-ı vakt olur / Her kimün gencine vü
gencine-dârıdur kitâb/ Gel berü ey zulmet içre âb-ı hayvân isteyen / Bu sevâd
içre o aynun çeşme-sârıdur kitâb / Gonca-veş dil-teng olanun gönlin açar gül
gibi / San gül-i sad -berg-i fasl-ı nevbahârıdur kitâb / Ol kişi buldı
cihân içinde yâr-ı bî-halel / Ey Lâtîfî her kimün yanında yârıdur
kitâb / Hikmet anda ma’rifet anda hakîkat andadır / Hâsılı sermâye-i dünyâ vü
dinimdir kitâb.”
KİTAP DÂVASININ TELLÂLIYIZ
Bu mısraları şerh etmek haddim
değil. Latîfî’nin kitaba güzelleme yaptığı bu mısraların bugünkü Türkçeyle
şerhi de yapılmış. Biz kitap dâvasının tellâlıyız. Kitap aşkının cezbesiyle
duyurmayı, nakletmeyi seviyoruz. Kitap yârânı aşk ile okusun:
“Kitap her zaman gönül ehli
insanların dostudur, kitap bu insanların her anının en yakın arkadaşı ve
sıkıntılarını alıp götürenidir. Makamlar, mevkiler, mal ve mülkler cahillerin
eğlencesidir; irfan ehli insanların kitapları ise onların yegâne malı mülkü ve
hazinesidir. Fazilet sahibi insanlar için bir kitap yaprağı binlerce altın
madeninden daha değerlidir. Ama bu hazineyi câhile versen, câhil işte anlamaz,
bir kuruş bile vermez. Kitap denen o hazineye kim sahipse o kişi, bitimsiz bir
hazineye konmuş ve vaktin padişahı olmuş demektir. Ey ‘ölümsüzlük suyu karanlık
mağaralardaymış’ deyip de abıhayatı aramaya çıkan zavallı, o hazineyi yanlış
yerde arıyorsun, asıl abıhayat bir kitabın siyah mürekkeple dizili satırlarında
akmaktadır. Kitap, bir gonca gibi sıkışıp kalmış gönülleri açan, bir ilkbahar
mevsiminin âdeta yüz yapraklı gülü gibidir. Ey Latîfî, kimin yanında arkadaş
olarak bir kitap varsa o bu cihan içinde ebedî bir dost bulmuş demektir.”
(Tökel’in adı geçen yazısı)
“KİTAP AY YÜZLÜ BİR YÂR GİBİDİR”
Latîfî için kitap âşık olunan bir
mâşuk gibidir. Öylesine içten sever ve tasvir eder ki kitabı, şu cümleler bir
sevgiliye yazılmış sanki: “Benim nazarımda her kitap ve defter gencecik bir
sevgili ve ay yüzlü bir yâr gibi idi. O sayfalardaki harfler ve noktalar sanki
sevgilinin yüzündeki benler ve gençliği anlatan yüzlerdeki tüyler idi. Ve
kitaplardaki her bir satır sanki sevgilinin misk dolu, kıvrım kıvrım, anber
kokulu saçları gibi görünürdü.” (Tökel’in adı geçen yazısı)
Dâvamız kitap olunca, “Elimde
olsaydı her karış toprağa, buğday eker gibi kitap ekerdim” diyen ecnebî
filozofun sözü dahi kitap aşkımıza şevk veriyor. Âmâ üstad Cemil
Meriç’in “Seçiş hürriyetimizin sınırsız olduğu tek dünya, kitaplar
dünyası” cümlesini dimağına yazmamış bir kitap tiryakisi var mıdır?
“KANUNLAR ÖLÜR, KİTAPLAR ÖLMEZ”
Asıl adı Mustafa bin Abdullah
olan, devletin “Mukabele Kalemi”ndeki üstün vazifesinden dolayı “Hacı Kalfa” ve
“Kâtip Çelebi” (1609-1657) adıyla bilinen büyük âlimin günümüz Türkçesiyle
sadeleştirilmiş “Kitaptan daha iyi bir arkadaş yoktur, zaman zaman insana dert
ortaklığı eder, insanın gönlünü açar, yüreğine su serper. Gönlünün her muradına
onunla erişirsin, böylesine güzel bir dost görülmemiştir; ne incitir; ne
incinir” sözünü dinlemeye ne kadar ihtiyacı var dijital uyuşturucu komasına
girmiş üniversite ve orta mektep gençliğinin. (Kâtip Çelebi’nin düşünce
dünyası, Akademik Dergipark.org.tr./ 20 Haziran 2019) Durum
vahim. Bütün kitapseverlerin ölçüyü kaçırmadan mensup olduğu milletin irfanına
yaslanarak “Kanunlar ölür, kitaplar ölmez” diyerek tebliğe çıkmalarının
zamanıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder