Bir yol olmalı, bir yolda
olunmalı, bir yolu olmalı insanın. Bazen düz, bazen engebeli, bazen dik bir
zirveye çıkan, bazen de dik bir inişi olan. Bazen bir ovadan geçmeli, bazen
kurak bir çölden, bazen ormanlıklar içinden, bazen zifiri karanlık, bazen
aydınlık. Bu yolda, bazen çöl güneşinin kavurucu yakıcılığı olmalı, bazen kutup
soğuğunun donduruculuğu. Boran olup fırtına kopmalı yolda, ama ılık bir
meltemin bir buse kondurur gibi yanağına esmesi de olmalı.
Yolda yürüyebilmektir önemli
olun. Onca müşkülü, engeli katlanabilir kılan bir gaye, bir amaç, bir hedef
olmalıdır. Kızıl elması olmalıdır insanın. Hiçbir zaman ulaşılamayacak ama her
zaman hayali kurulan, mücadelesi verilen bir amaç. Ulaşıldığı hevesi ve ümidine
kapılındığı anda gelinen yolun daha başlangıç olduğu şuuru idrak edilebilmeli.
Onca emeğe ve zahmete rağmen bir "of" bile diyebilinmeyecek kadar yüce
bir amaç
Başarıya giden her yol mubah
olmamalı. Değerleri olmalı, manevi değerleri insanın. Elde edebilmek uğruna
feda edilenlerle, elde edilenler karşılaştırılıp maneviyatın mihengine
vurulabilmeli. Elde ettiğini zannettikleri ne kazandırdı, feda ettikleri ne
götürdü. İnsan neyi önemsiyorsa önceliği ona verir. İnsanlar vardır, ailesi
için gece gündüz çalışır ama ailesinden bîhaberdir. Bazıları vardır
"dindar" olan ama hayatı dine göre değil; dini hayata göre yaşayan.
Bir özü olmalı insanın. Özü köklerinden kopanın ömrü kısa olur.
Kaybedilenin acısı çok olur.
İnsanın kaybetmekten korktuğu değerler olabilmeli. Kaybedince düzenin çarkları
içerisinde çiğneneceği bilmeli. Bir değerler silsilesi olmalı insanın. Hiçbir
sınır zorlanmamalı. Sınırlar aşıldığı an ar damarı çatlar insanın. Ar damarı
çatlayan insanda ne hayâ kalır ne utanma.
"Ar etme" diye bir
deyim vardı bir zamanlar. Ar ve arsız kelimelerinin manaları vardı. Arsız
kelimesi az kullanılırdı. Çünkü bu özellikte kişi az çıkardı. Arsızların bile
bir ar damarı vardı. Çünkü toplumun ar damarı daha çatlamamıştı. Bir yerde
çatlak veya kaçak varsa orayı onarmak gerekir. Eğer dikkate alınmıyorsa o
çatlak büyür ve tamiri mümkün olmaz
Öncelik, ne olman gerektiğinin
farkına varabilmek galiba. Bize kim veya ne bu imkanı sağladı? Kimine göre
Allah, bazılarınca tanrı, bazılarınca doğa, bazılarınca tamamen tesadüf. Eğer
Allah diyebiliyorsa gönül, bir kapının eşiğine gelmiş oluyor insan. O kapıdan
girebilmek teslimiyet gerektiriyor. Sorgulayarak gelinen kapıdan içeri
girildiği zaman teslimiyet hırkasıyla örtünmek. Sormak ama sorgulamamak
gerekiyor. Derununa inebilmek, cevabını bulduklarına tam teslimiyetten geçiyor.
Teslimiyet zordur. İnsan çocuğuna, malına, mülküne, makamına teslim olarak
huzursuzluk ve kölelik sisteminin bir ferdi olabiliyor. Ama yaratıcısına tam
teslimiyetle sonsuzluk âleminin bir neferi olamıyor...
Toplumun da bir tasavvur evreni,
ortak bir düşüncesi olmalı. Onu millet kılan değerlerini yitirmemeli. Ortak kutsalları,
saygıları, sevgileri olmalı. Görüş farklılığı olsa da vatan, millet, din, iman
gibi dokunulmazları olmalı. Birine olan kin, öfke ve nefret adaletten
şaşırtmamalı. Ya da birine olan sevgi, muhabbet gözleri kör etmemeli. Ortak
değerler ve kutsal kaybedilmemeli...
Kutsallarımız vardı.
Değerlerimiz, ortak bir noktada hep birlikte mutlu ve huzurlu olabiliyorduk.
Mutluluk ve huzur denilen kelimelerimiz vardı. İçten gelen, samimi, göstermelik
olmayan kelimeler. Manevi bir atmosfer vardı. Ortak düşünebiliyorduk. Mesela
ekmek kutsalımızdı. Yere elimizdeki somunu düşürsek anında panik olurduk, çok
büyük bir günah islemişçesine. Onu alır üç defa öper başımıza koyarken içimizde
pişmanlık, acizlik fırtınaları kopardı. "Ben ne yaptım, nasıl böyle bir
gaflette bulundum" hissiyatı. Çünkü öyle öğrenmiştik. Ekmek nimetti ve
Allah'ın verdiği her nimet kutsaldı. İbadette, taatte geri kalmış, günahkârımızın
bile manevi değerlere saygısı vardı. Büyükler sayılır ve sevilirdi. Yolda bir
büyükle karşılaşılırsa baş öne eğilir en masum ve saygılı hâl alınır,
edepsizlik edilmekten sakınılırdı. Baba beklenirdi dört gözle. Rahmetli babam
gelince tüpte satırla su ısıtılırdı. O suyla rahmetli başını yıkardı.
Rahmetlinin başına su dökmek bizim için bir mutluluktu. Biraderimle o suyu
tasla dökebilmek için sen ben kavgası yapardık. Her şeyimiz yoktu ama
mutluyduk.
Asırlardır İslam’ın
bayraktarlığını yapmış ve Türk demenin Müslüman demek olmasına sebep olmuş, bu
uğurda hiçbir dünyevi gayesi olmadan hedefine kızıl elmayı alarak Allah rızası
için mücadele etmiş atalarımızdan Allah razı olsun. Mekânları cennet, yerleri önderimiz,
liderimiz, yol göstericimiz, bize İslam’ı tanıtan, anlatan Allah ile olan
bağımızı kuran, Allah’ın kulu, Resulü, sevgilisi Hz. Muhammed s.a.s efendimizin
sohbet halkası olsun. İslam uğruna can almış ve can vermiş cümle Muhammed
ümmetine Allah rahmet etsin. Onlara yaraşır bir nesil olabilmeyi Allah bizlere
nasip etsin. Allah’ına kul, Peygamberine ümmet, atalarına yakışır torunlar
olabilmek nasibimiz olsun.
MaşaAllah. Derdinde dermanı bulan yüregine sağlık... Kalemine kuvvet...
YanıtlaSilRahmetallahi ebeden vâsian
YanıtlaSil