Anı Hikaye
Üniversite son sınıfta okuduğumuz yılın ilk haftasıydı. Derslerimizin bazısı dolu, bazısı boş geçiyor, bazı hocalarımız ders işliyor, bazı hocalarımız sadece yoklama alıp gidiyordu. Arkadaşlar da bu boşluğu birbirlerine yaz tatilinde memlekette yaşadıkları anıları gezip gördükleri yerleri anlatarak dolduruyorlardı. Erciyes’ten Hasan Dağına doğru esen yeller İç Anadolulunun sıcak havasını serinletmiş, iklim günün her saati çarşıda -pazarda dolaşmaya müsait hale gelmişti. Tatil dönüşü herkesin cebinde yeteri kadar harçlığı var, moraller yerindeydi. Bizden bir üst sınıfta okuyan arkadaşlarımız ağustos ayının ilk haftası öğretmen olarak atanabilmek için yeterlilik sınavına, eylül ayının ilk haftası da okulun bütünleme sınavına girmişlerdi. Kara haber tez duyulur demişler. Bakanlığın bütünleme sınavında mezun olan arkadaşlarımızı, yeterlilik sınavı tarihinde mezun durumda olmadıkları için öğretmen olarak göreve başlatmadığı haberi okulumuza bomba gibi düştü, dominant etkisi yaparak patladı. Bu haber üzerine ben dahil okulun son sınıfında okuyan bütün öğrencilerin morali bozuldu, canı sıkıldı, hayali yıkıldı. Arkadaşların çoğunluğu gelecekle ilgili planlarını mezuniyet üzerine yapmışlardı çünkü. Mezun olduktan sonra hemen öğretmen olarak göreve başlayıp, kimimiz nişan yapacak, kimimiz evlenecek, kimimiz askere gidecektik. Maaş almaya başlayınca ailelerimize yardım edecek, kardeşlerimize kıyafet alacak hatta alt sınıfta okuyan fakir arkadaşlarımıza harçlık gönderecektik. Bu haber hayallerimizi, planlarımızı birdenbire suya düşürdü. Bizim okuldaki öğrencilerin yarıdan fazlası bütünleme sınavı sonunda mezun olabiliyordu. Final sınavları sonunda mezun olan öğrenci sayısı bir elin parmaklarını geçmezdi.
Okulun lider vasıflı, önde
gelen bütün öğrencileri, sınıf mümessilleri akademik takvime göre eylül ayında
yapılacak şekilde planlanan, bütünleme sınavlarını temmuz ayına aldırmak
amacıyla bal yapmak için çiçeklere uçan bal arısı misali harekete geçti. Kimi
dekanın yanına giderken, kimi fakülte Sekreterinin yanına koştu. Bazı
öğrenciler siyasi parti yetkilileriyle görüşürken, bazı öğrenciler sivil toplum
kuruluşları nezdinde girişimde bulunmaya başladı. Okul kantinindeki yalan
haberler Kelebek Vadisindeki balonlar misali her gün havada uçuşuyordu. Konu
bütün öğrencileri ilgilendirdiği için değişik görüş ve düşünceye mensup
insanlar bir araya gelerek, karınca misali elinden gelen çabayı gösterdi ama
bir dönem boyunca maalesef bir arpa boyu yol alınamadı. Sonuç sıfır çarpı
sıfır, eşittir sıfır. Anlayacağınız arkadaşlarımızın bütün çabaları verdikleri
onca emekler boşa gitti.
İkinci dönem yine akademik
takvim değişikliği konusu bütün son sınıf öğrencilerinin gündemi meşgul
ediyordu. Bütün arkadaşlar akademik takvimle yatıyor, akademik takvimle
kalkıyordu. Okul yönetimi ya bu sorunu çözmek için duyarsız davranıyor, ya da
çaresiz kalıyordu. Ben ise son sınıfta
olduğum halde alttan çok sayıda ders aldığım için mezun olamayacağımı düşünerek
Birinci dönem konuyla pek alakadar olmamıştım. İkinci dönemin başında alttan ve dönemlik derslerin tamamını alınca mezun
olma imkânım ortaya çıktı. Bunun üzerine akademik takvim konusuna müdahil
olmaya başladım.
Önce akademik takvim nedir?
Nasıl hazırlanır? Nasıl kabul edilir? Nasıl değiştirilir gibi teknik konuları
öğrenmeye karar verdim. Okulumuzun öğretim elamanlarına ve memurlarına sorarak
akademik takvimin Öğrenci İşleri Daire Başkanlığı tarafından hazırlanıp,
Üniversite Senatosunca kabul edildiğini ve Senatonun gerekli gördüğü hallerde
akademik takvimde değişiklik yapabileceğini öğrendim. Bir işe girişirken alt
yapıyı bilmeden, yasal durumu öğrenmeden başarılı olma şansınız yoktur.
Akademik takvimin lüzumu halinde değiştirilebileceğini öğrenmek biraz olsun
içimi ferahlattı. Muhterem büyüğüm, değerli hemşerim, kıymetli bilim adamı
Prof. Dr. Cenap Tekinşen o zaman Selçuk Üniversitesi Rektör Yardımcısıydı ve
üniversitede etkili bir insandı. Kendisini bir yıl önce bir vesileyle ziyaret ettiğimden
şahsen tanıma imkânım olmuştu. Memleketimizin yetiştirdiği nüktedan insan
merhum Mehmet Bilal Hukuk Fakültesi Sekreteriydi. Mehmet Bilal’i üniversitenin
tamamı tanıdığı gibi, Konya’nın da en az yarısı tanırdı. Konya’da yaşayan bütün
Kahramanmaraşlılar Mehmet Bilal’in başında toplanırdı. Ben de Mehmet Bilal’i
orta okul yıllarımdan itibaren tanırdım. Hatta ailecek görüşürdük. Cenap
Tekinşen hocam ile Mehmet Bilal abimin üniversitedeki saygınlıklarına güvenerek
akademik takvim konusundaki sorunu çözebileceğimi yakın arkadaşlarımla
paylaştım. Arkadaşlarımın bir kısmı benim bu sorunu çözeceğime inanırken, bir kısmı
bana inanmadığı gibi benimle alay etmeye başladı. Bana inanan, bana güvenen
yakın arkadaşlarım konuyu son sınıftaki öğrencilerle istişare edip, yanıma
alacağım iki arkadaşla birlikte Konya’ya gitmeme karar verdiler. Konya’ya
gidecek üç kişilik heyetin masraflarını karşılamak üzere para toplayıp bana
teslim ettiler. Biz ise zaman geçirmeden Oğuz Alparslan Zoroğlu ve Feridun
Keleş isimli arkadaşlarımla otobüse binerek başka bir ülkeye uluslararası bir
sorunu görüşmeye giden diplomatik bir heyet edasıyla onlarca arkadaşımızın
alkışları arasında Konya’ya hareket ettik.
Bindiğimiz otobüs Bor’a
ulaştığında ilçe otogarı bitişiğindeki Şeyh Kuddusi hazretlerinin türbesine
varıp ruhuna birer Fatiha okuyup işimizin rast gitmesi dua ettik. Otobüsümüz
Ereğli’ye doğru ilerlemeye başlayınca yolun sağındaki ve solundaki elma
bahçeleri ile uçsuz bucaksız ekin tarları dikkatimi çekerken, Ereğli’nin arka
kısmındaki Toros Dağlarının görkemli heybeti içimdeki vatan sevgisini bir kat
daha artırıyordu. Karapınar’a vardığımızda tarlaların ortasındaki onlarca obruk
gözümden kaçmıyordu. Konya Ovasının düz yollarında otobüsümüz hızla ilerlerken,
kiremit çatılı köyler, bir süngü gibi göklere yükselen minareler geride kalıyor
ve benim içimdeki heyecan gittikçe artıyordu. Biz bu arada arkadaşlarımızla cuma
günü yapacağımız görüşmelere nerden başlayacağımızı ve neleri konuşacağımızı planlıyorduk.
Böylesine heyecanlı böylesine güzel geçen bir yolculukta dört saatlik sürenin
nasıl geçtiğini anlayamadan otobüsümüz Konya Otogarına intikal etti.
Otogardan bir taksiye binerek
geceyi geçireceğimiz misafirhaneye gittik. Misafirhaneye çantalarımızı
yerleştirip akşam yemeği için çarşıya çıktık. Ecdat yadigarı Mevlâna diyarı
güzel Konya’nın manevi iklimi, ilk andan itibaren ruhumu okşuyordu. Alâeddin
Tepesi ve Mevlâna Türbesinin gece görüntüsü ruhumdaki coşkuyu on kat daha
artırarak zirvenin, zirvesine yükseltiyordu. Çarşıda dolaşırken lokantaların
önünde “ sıcak, sıcak etli ekmekler” diye bağıran garsonlar gecenin
sessizliğini bozmaya yetiyordu. Ülkemizin ortalamasını belki on katı insanın
bisiklet kullanması Konya’daki insanların sağlıklı yaşamayı tercih ettiğine
işaret ediyordu. Akşam vakti Konya’nın ana caddelerinde biraz dolaşıp,
karnımızı doyurduktan sonra misafirhanemize döndük. Misafirhanenin lobisinde
birer bardak çay içerek odalarımıza giderek yattık. Sabahleyin erkenden kalkıp
güzelce kahvaltımızı yaptık.
Önce merhum Mehmet Bilal abimin
fakülte sekreteri olarak görev yaptığı Muhacir Pazarı semtindeki Hukuk
Fakültesine gittik. Mehmet Bilal abim bizleri muhabbetle karşıladı. Bize
çay-kahve ikram etti. Halimizi hatırımızı sordu. Beni farklı açılardan
arkadaşlarıma tanıttı. Bende Oğuz Alparslan Zoroğlu ve Feridun Keleş isimli
arkadaşlarımı Mehmet Bilal abime tanıttım. Mehmet Bilal abim yarım saat
içerisinde bize en az beş tane fıkra anlattı. Muhabbetimizin girizgâh kısmı
bittikten sonra ben söze girerek ziyaretimizin sebebini yani akademik takvim
konusundaki derdimizi anlattım. Mehmet Bilal abim talebimizin yerinde olduğunu
çözülmesi gerektiğini, meselenin çözümü için elinden geleni yapacağını söyledi.
Ayrıca Kahramanmaraş Eğitim Enstitüsünde görev yaptığı döneme ilişkin bazı
anılarını anlatıp, bizleri güldürerek morallendirdi. Benim yanımdaki arkadaşlar
Mehmet Bilal abimi ilk defa gördükleri için güle, güle gözlerinden yaş geldi.
Öğrenci İşleri Daire Başkanı Hüseyin Beyhan beyi telefonla arayarak sorunumuzun
çözümü konusunda bize yardımcı olmasını rica etti. Beni ise Rektör Yardımcısı
Cenap Hoca ile kendisinin yeğeni olarak tanıttı. Bizi Hukuk Fakültesine ait bir
otomobil ile Rektörlüğe gönderdi.
Bizi Rektörlüğe götüren aracın
şoförü Öğrenci İşleri Daire Başkanı Hüseyin Beyhan beyin odasına kadar bize
nezaret etti. Şoför odayı göstererek yanımızdan ayrıldı. Biz kapıyı çalarak Hüseyin
Bey’in odasına girdik. Çayımızı içerken ben akademik takvim konusunda
arkadaşlarımızın yaşadığı sıkıntıyı anlattım. Bizlerinde aynı sorunla karşı
karşıya kalmamamız için akademik takvimin değiştirilerek eylül ayında yapılacak
bütünleme sınavlarının temmuz ayında yapılması gerektiğini söyledim. Hüseyin
Bey önce bizim talebimize pek sıcak bakmadı. Yapmış olduğumuz uzun müzakereler
sonunda Hüseyin Bey’i akademik takvim değişikliğine razı ettik. Razı olmasında
kendisinin de eski bir öğretmen olmasının etkili olduğunu tahmin ediyorum.
Hüseyin Bey konuyu Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Cenap Tekinşen hocama izah etti.
Ayrıca heyetin başında benim olduğumu söyledi. Bu görüşmeden sonra bizi Cenap
hocanın yanına gönderdi.
Öğrenci İşleri Daire
Başkanlığından bir kat üste çıkarak Cenap Hocanın odasına vardık. Kapısı açık
olduğu için sekreter hanımın bizi sorgulamasına fırsat vermeden içeri aldı.
Benden Niğde’de orman İşletme Müdürü olarak görev yapan kardeşi Mete Beyi
sordu. Sorunumuzu dinledi. Talebimizi makul karşıladı. Bizim okul ile öğretmen
yetiştiren diğer birimlerin (Eğitim- İlahiyat Fakülteleri) bütünleme
sınavlarının temmuz ayına alınması hususunda Senatoya talep yazısı yazılması için
Öğrenci İşleri Daire Başkanı Hüseyin Bey’e talimat verdi. Bize de pazartesi
günü Senato toplantısı var. Senatoda bu konuyu hallederiz siz rahat olun
diyerek moral verdi. Gıda Bölümünde dersi olduğu için bizden müsaade isteyerek
bizim birlikte odasından çıktı. Biz ise ümit ve ümitsizlik arası bir atmosferde
girdiğimiz Rektörlük binasından zafer kazanmış kurmay heyeti edasıyla ayrıldık.
Hafta sonu tatilimizi de Ercan
Demirlek arkadaşımızın ev sahipliğinde Konya’da geçirdik. Niğde’ye pazartesi
günü akşamüzeri gittik. Salı günü sabah okula gittiğimizde akademik takvimin
değiştirildiğine dair Senato Kararının okulun bütün kapılarına asıldığını
görünce sevincimiz zirveye ulaştı. Oğuz Alparslan ve Feridun Keleş benim
yaptığım çalışmaları yöneticilere birazda abartılı şekilde anlattılar. Rahmetli
Cüneyt Utku Mutlu Hocam cuma günü mesai bitimindeki bayrak töreninde beni
kürsüye çıkartıp yaptığımız gayretli çalışmalar için teşekkür ettikten sonra
yüzlerce öğrenciye alkışlatınca olimpiyat şampiyonu olmuş pehlivanlar gibi
gururlandım. Arkadaşlarımın hüsnü teveccühüne mazhar oldum. Şu veya bu şekilde
benimle hesabı olan zatların heveslerinin kursaklarında kalmalarına neden
oldum. Okuldaki tüm öğrencilerin kahramanı, benim yol yürüyen arkadaşlarımın
gurur kaynağı oldum. En güzeli de akademik takvim nedeniyle bizden önceki
arkadaşların atama döneminde yaşadıkları sorunu yaşamadık. Yeterlilik sınavında
başarılı olan arkadaşlarımız öğretmen olarak görevlerine başladılar. Aradan
otuz yıldan fazla süre geçtiği halde bu anı aklıma geldiği zaman içim burkulur,
gözlerim dolar, gururlanırım.
Merhum Mehmet Bilal abimle
ölünceye kadar muhabbetim devam etti. Cenap Tekinşen hocamla halen dostluğum devam
etmektedir. İsimlerinin geçtiği her ortamda bana ve benim şahsı manevimde
binlerce öğrenciye yaptıkları yardımlar için onları saygıyla yad ederim.
İyilik yap denize at balık
bilmezse halik bilir…….
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder