KARPUZ KAMYONU (Anı Hıkâye) /Teyfik KARADAŞ

Kahramanmaraş Kayseri Karayolu bizim köyün sağ tarafından geçerdi. Karayolu Çağlayan Köyünü geçip bizim köye doğru doğru gelirken iki yüz-üç yüz metre kadar uzunlukta bir heyelan bölgesi karşılardı onu. Heyelan bölgesinden geçen yolu, karayolları her yıl tamir ederdi ama yol yıl bitmeden yeniden bozulurdu. Şoförler heyelanlı bu bölgeden geçerken analarından emdiği süt burunlarından gelirdi. Çok sıkıntı yaşarlardı. Heyelan bölgesinden hemen sonra önce sağa sonra sola doğru yılan gibi kıvrılan ardışık üç keskin virajla karşılaşırdınız. Bu virajlardan en tehlikelisi en sonda yer alan Baltacı Virajıydı. Yeşil Vadi Virajında ve Narlı Seki Virajında zaman zaman trafik kazası yaşansa da pek can ve mal kaybı olmazdı.  Baltacı Virajında meydana gelen trafik kazalarında ise her yıl onlarca insan canından, yüzlerce insan malından olurdu. Bu virajda meydana gelen her iki kazanın birinde mutlaka bir insan ölür, mutlaka can kaybı yaşanırdı. Özellikle Göksun istikametinden gelip Kahramanmaraş istikametine giden yüklü kamyonların, yüklü tırların rampaya aşağı inerken balataları ısınıp frenleri tutmazsa; şoförler ustalıklarıyla Yarma Virajını, Aşığın Deresi Virajını kurtarsalar bile, keskin olması nedeniyle Baltacı virajında kesin olarak takla atarlardı. Baltacıda Virajında takla atan arabalar genellikle yolun sol tarafındaki Tekir çayına doğru savrulurdu. Sağ taraftaki kayalık uçuruma çarpan arabalardan zaten kolay kolay sağ olarak insan çıkmazdı. Arabaların Tekir çayına düşmesi sonucu büyük bir can pazarı yaşanırdı. Kaza sesiyle birlikte Kötü Pınarda bağda çalışan, Ayvalıda hayvan otlatan, Kabir Üstünde ekin biçen ve Kovuk Çınarda bahçede uğraşan vatandaşlar kaza yerine koşar ilk müdahaleyi yaparlardı. Civardan toplanan insanlar kazaya müdahalede yetersiz kalırsa köye haber gönderirlerdi. Bizim köyün halkı yediden yetmişe kaza haberinin duyulmasıyla birlikte gönüllü bir kurtarma ekibi sorumluluğuyla Baltacı Virajına koşar, kazaya müdahale eder, kazazede insanları kurtarmaya çalışırlardı. Bazı insanlar kaza anında sağ olduğu halde; kazadan sonra Tekir çayının coşkun sularının içinde boğularak can verirlerdi. O günkü şartlarda kaza yerine güvenlik güçlerinin ve ambulansın gelmesi bazen bir bazen iki saati bulurdu.

Kaza yerine gelen köy halkı önce insanları kurtarıp, sonra kaza yapan araçları yola çıkarmaya gayret ederdi. O zaman bizim köyde traktör dahi yoktu. Köy halkı öküzlerini arabalara koşarak kazazedelere yardım etmeye çalışırdı. Kaza yapan araçların yükünü başka bir araca naklederler, bu hizmetlerinden dolayı ücret almaya ar ederlerdi. Baltacı Virajına bisküvi yüklü tırın, şeker ve salça yükü kamyonların devrildiğine canlı olarak tanıklık ettim. İnsanlar için coğrafya kaderdir. Bizim köyün arazisinin engebeli, dağlık ve taşlık olması nedeniyle standartlara uygun düzgün bir karayolu yapılamayacağını ilk görüşte anlarsınız zaten. Bu coğrafyadaki zorlukların bedelini bazı dikkatsiz şoförler bazen hayatlarıyla öderlerdi. Ben doğmadan öce bin dokuz yüz atmışlı yıllarda Çukurova’ya amele götüren bir kamyonun bizim köydeki Yarma Virajından evlerin üzerine doğru takla atması sonucu otuz üç yolcunun tamamının vefat ettiği kazayı, o günü yaşayan büyüklerimiz bizlere çocukluğumuzda ağlayarak anlatırlardı. Bizlerde destanlara konu olmuş bu büyük acıyı aynı hüzün ve aynı üzüntüyle kendi çocuklarımıza anlatmaktayız. Türkiye genelinde trafik kazasının yaşandığı bin üç yüz kara noktanın en az beş tanesi bizim köyün sınırları içinden geçen karayolundaydı desem mü bağla olmaz. Doktorun Lokantasının altındaki virajdan mezarlığa doğru takla atan arabaların onlarcasına ortaokula giderken bir zat şahit olmuş bir insanım. Ala cayırdaki Çukurhisar köyü yol ayırımındaki virajdan takla atan nice arabalara ilk müdahaleyi yapan insanlardan biriyim.

Köyümüzden geçen karayolundaki virajlar kazalara davetiye çıkartırken rampalarda trafiğin akışını olumsuz yönde etkilerdi. Afşin Elbistan Termik Santrali yapılırken iki tırla taşınan devasa parçaların nakli sırasında şoförlerin çektiği rezilliği bir ben, birde Allah bilir. Ağır yüklü kamyonlar Baltacı Virajını dönerken yavaşladığı için Alaçayır Rampası başlamadan birinci vitese, Yarma Virajına vardığında ise takviyeye düşerdi. Biz ortaokula giderken bu ağır yüklü kamyonlarla hızlı adımlarla yürüyerek yarış ederdik. Köyümüzden geçip Kayseri’ye ve Kahramanmaraş’a giden karayolu anlatmaya çalıştığımdan bile on kat vahim durumdaydı.

Ben bu yolun Döngel Köyü ile Tekir Köyü arasındaki altı kilometrelik kısmını ortaokulda okurken üç yıl süreyle her gün yaya olarak gittim geldim. Rampasını, virajını, menfezini, yokuşun, düzünü ve etrafındaki ağaçların çeşidini elimin içi gibi bilirim. Her metresinde, her virajında, her rampasında mutlaka tanık olduğum bir olay veya yaşadığım bir anı, bir hatıra vardır. Şimdi sizlere bu yolda yaşadığım hatıralardan birini anlatmak istiyorum.

Ortaokul birinci sınıfın son günleriydi. Ailem hayvanlarımızı otlatmak için Oymaklı Yaylasına göçmüştü. Ben köyde dedemin evinde kalıyordum. Nenem yaşlı bir insan olduğu için benim hizmetlerimi yeterince yerine getiremiyordu. Ben de bu nedenle bazen anne annemin yanına gidiyordum. Anne annem baba anneme göre daha genç ve evin hizmetlerin gören iki teyzemde anne annemle yaşıyordu. Teyzelerim ihtiyaç olması halinde elbiselerimi yıkıyor, kahvaltımı hazırlıyor ve beni saatinde okuluma gönderiyorlardı. Baba annem elinden geleni yapsa da yaşlı olması nedeniyle bazı hizmetlerimi zamanında yerine getiremiyordu. Baba anneme de anne anneme de Allah rahmet eylesin. Mekanları cennet olsun. İkisi de beni kendi çocuklarından daha çok severdi. Bir gün akşam anne annemin evine geldim. Anne annemin evinde akşam yemeğimi yedim. Yemekten sonra arkadaşlarımla saklambaç oynamak için köy meydanına gittim. İsimlerini hatırladığım kadarıyla Levent, Alper, Sefer, Oktay ve Taner’de köy meydanına geldiler. Köy meydanına bizi izlemek için gelen başka arkadaşlar da varsa bile şu an isimlerini hatırlamıyorum.

Köy meydanına gelen altı arkadaş üçer kişilik iki guruba ayrılarak saatlerce saklambaç ve uzun eşek oyunu oynadık. Ayın dolunay olması nedeniyle gece gündüz gibi aydınlıktı. Saat on bir olmuş eve gidip yatma saatimiz gelmişti. Ben arkadaşlara “Hayırlı geceler ben yatmaya gidiyorum” dedim. Alper bana” Hiçbir yere gidemezsin. Şimdi yola gidip kamyondan karpuz indirip yiyeceğiz” dedi. Ben ise “ben gitmem. Kamyondan karpuz indirip yemek hem ayıp hem de günah olur” dedim. Benim ağzımdan çıkan söz biter bitmez hep birlikte “Bizimle gelmezsen seni döveriz, öldürürüz” gibi sözlerle beni tehdit etmeye başladılar. Ben gitmezsem kendilerini annelerine babalarına şikâyet ederim diye korkuyorlardı. Bu nedenle beni mutlaka suça ortak etmeye çalışıyorlardı. Ben köyün ortaokul birinci sınıfta okuyan tek öğrencisi idim. Herkes bana gıpta ile bakıyor ve sevgi gösteriyorlardı. Bizim köyde o zaman ki ortaokul öğrencisinin sosyal saygınlığı bu günkü doktora öğrencisinden daha fazlaydı. Ben de karpuz çalmaya gittiğimiz duyulursa saygınlığıma leke gelir, babam beni evlatlıktan reddeder diye düşündüğümden dolayı arkadaşlarımla yarım saatten fazla tartıştım ama onları bir türlü ikna edemedim. Neticede baktım ki bu işten kurtuluş yok. Yaşları benden büyük olduğu için kaçsam tutarlar. Kavga etsem döverler. Çaresiz vaziyette “Sizinle gelirim ama çaldığınız karpuzdan yemem” dedim. Arkadaşlarda “Tamam. Bizimle gelmen yeter. Karpuz yemesen de olur” dediler.

Arkadaşlarla birlikte köy meydanından yürüyerek, Maraşlı Durdu’ nün evinin önünden geçip Yarma Durağına çıktık. Fırsat bulursam kaçarım endişesiyle arkadaşlar beni esir düşmüş asker gibi tam ortalarında yürütüyorlardı. Yarma Durağından Tekir istikametine doğru dönüp yolun kenarı sıra yavaş yavaş yürümeye başladık. Bu esnada gece yarısı olmuş, köyde ışığı yanan bir tane ev kalmamıştı. Köy ile yol arasındaki görüntüyü Alaçayır Deresinin kenarında yetişen çınarların dalları bir tül perde gibi kapatıyordu. O zaman köyümüzde elektrik olmadığı için aydınlatma gaz lambası ile sağlanırdı.  Televizyon olmadığı için insanlar yatsı namazını kıldıktan sonra hemen yatarlardı. Karayolu ile köyümüzün arasından geçen Alaçayır Deresinden akan bir değirmen yürütür büyüklükteki suyun çağıltısı ile köydeki köpeklerin havlama sesi, an itibariyle gecenin sessizliğini bozmaya yetiyordu. Biz ise yolun karşısında evleri bulunan İspir Ali, Çirkin Osman Apış Usta gibi büyükler sesimizi duymasın diye kendi aramızda konuşmadan işaret diliyle anlaşmaya çalışıyorduk. Bu arada köye tali olarak giren Gedik Oba yol ayırımına vardık. Burada arkadaşlardan kaçarak kurtulma şansı yakaladım ama mezarlıktan korktuğum için bu şansı değerlendiremedim. Gedik Oba yol ayrımından elli atmış metre ileride yolun sol tarafında köy mezarlığı vardı. Bende o yaşlarda mezarlıktan çok korkuyordum. O günlerde de mezarlığa yeni bir cenaze defnedilmişti. Bende yeni defnedilen adamın cenazesini yıkanırken gördüğüm için çok etkilenmiştim. Bu nedenle korkumdan mezarlık tarafına koşamadım. Çaresiz bir vaziyette arkadaşlarla yola devam ettim. Yol ilerledikçe rampanın eğimi artıyor, kamyonlar bu rampada iyice yavaşlıyordu. Bu arada yukarıdan aşağıya doğru gelen yolcu otobüsleri, aşağıdan yukarıya doğru giden yakıt tankerleri, çimento ve saman taşıyan kamyonların ışıklarını gördükçe rahatsız olmuyoruz desem yalan olur. Allah sizi inandırsın sıkıntıdan terliyorum, terledikçe üzerimdeki gömlek sırtıma yapışıyordu. Arıtaşı Deresinin suyunun aktığı menfeze vardığımızda katırlarına kereste yüklemeye çalışan üç-dört tane orman kaçakçısı bizi görmüş olmalılar ki “Kaçın. Ormancılar geliyor” diye bağırarak yıldırım hızıyla gözden kayboldular. Yarım dakika sonra hayvanlarının nal seslerini Kara Ömer deresindeki taşlık kesimde duydum. Kaçakçıların bağırma sesini duyunca bizde korkumuzdan kendimizi yolun şarampolüne atarak yattık. Adamların bölgeden uzaklaştığını fark edince toparlanarak tekrar ayağa kalktık.

Aşağıdan inleyerek gelen bir BMC kamyon bize doğru yaklaşınca üzerindeki yükün ağırlığıyla iyice yavaşladı. Kamyonun kupası kırmızı, karoseri mavi boyalıydı. Karoserin üzerinde yeşil renkli bir çadır çekiliydi. Alper bu kamyonu görür görmez “Karpuz kamyonu geldi” diye bağırdı. Ağaca tırmanmış bir sincap edasıyla arka taraftan kamyonun üzerine çıktı. Alper oldukça atik, atik olduğu kadarda korkak bir arkadaşımızdı. Sekiz yıl ilkokula gittiği halde okulu bitirememişti. Köyde başı boş gezerdi. Kamyonun üzerine çıkar çıkmaz geri indi. “Karpuzun üzerinde yatan bir adam var. Kunduranın topuğuyla başıma vurdu” dedi. Halbuki karpuzun üzerine insan yatamaz. Yatarsa karpuzların hepsi kırılırdı. Alper’in korkak olduğunu bilen Oktay sağ arka taraftan kamyona çıktı. Elinin biriyle dengesini sağlamaya çalışırken diğer eliyle çadırı açmak için kancadan kendiri boşandırmaya çalışıyordu. Çadırı tek başına açamayınca “Bir kişi daha gelsin” diye bağırdı. Oktay’ın bağırmasıyla Sefer orta taraftan kamyona çıkmak için koştu. Elini karoserin kapağından tutup ayakları yerden kesilir kesilmez dengesi bozuldu. Dengesi bozulunca da bir çuval un gibi ağzı üstü asfalt yola çakıldı. Yola çakılmasıyla birlikte “Ölüyorum anam” diye bağırmaya baladı. Ben aşağıdan gelen başka bir araba Seferi tepelemesin diye jet hızıyla koşup Seferi kucaklayarak yolun banketine çıkarttım. Seferin yaralandığını gören Oktay’da kamyondan indi. Sefer ölecek diye hepimizde çok korktuk. Kimsenin aklında karpuz kavun kalmadı. Seferin yüzündeki deriler çizilmiş, burnundan hafifçe kan akıyordu ama Sefer “Oy dizim, oy dizim ölüyorum” diye bağırıyordu. Eşek çamura çökerse sahibinden yiğidi olmaz diye boşa dememiş atalarımız. Sefer benim yakın akrabam olduğu için sırtıma alarak aşağıya doğru hızlı adımlarla yürümeye başladım. Bu sırada Sefer “Anam ölüyorum” diye hem bağırıyor hem de ağlıyordu. Bizde hep birlikte büyük bir telaşa kapılmıştık. Ne yapacağımızı bilmiyorduk. Aşağıdan yukarıya doğru gelen kamyonlar bize selektör yapıyor, el hareketleriyle ne yaptığımızı sormaya çalışıyorlardı.

Biz de bu esnada can havliyle karayolundan uzaklaşmaya çalışıyorduk. Yarma Durağına inmemize yüz metre kadar mesafe kalmıştı. Karakol Komutanı irfan Astsubay özel otomobiliyle yukarıdan aşağı gelmez mi. Bizi görünce frene bastı ama arkasından otobüs geldiği için duramadı. Ben Karakol Komutanını görür görmez Seferi birdenbire sırtımdan yere attım. Yarma Durağının üst kısmındaki patika yoldan “Karakol Komutanı” diyerek köye doğru koşmaya başladım. Diğer arkadaşlarda benim peşimden koşmaya başladılar. Karakol komutanını gören Sefer korkusundan iki yüz metrelik yolda depar atarak hepimizin önüne geçti. Biz patika yoldan koşarken Alaçayır Deresinde löküz ışığıyla balık avlayan bir adam” Kimsiniz ulan. Ne koşuyorsunuz” diye bağırsa da biz aldırış etmeden yolumuza devam ettik. Bize bağıran o adamın Muharrem Abi olduğunu tahmin ediyorum. Köy meydanına çıktığımızda evinin bahçesindeki tuvaletten çıkan Hamza Amcada bizi görünce irkildi. Karakol Komutanına yakalanmamamız büyük bir şanstı. Biz köy meydanında birbirimizden ayrılarak evimize giderek sessizce yataklarımıza yattık.

Ben sabahleyin erkenden yürüyerek Tekir Köyünde bulunan okuluma gittim. Okula giderken bizi görünce ormancı olduğumuzu sanıp hayvanlarıyla birlikte kaçan insanların bıraktığı keresteleri gördüm.  Kamyondan düşen Sefer’in dizine zeytin büyüklüğünde taş battığını ve bir hafta hastanede yatığını bir ay sonra Oktay’dan duydum. Ben o arkadaş gurubuyla ondan sonra hiç oyun oynamadım. Haram kapuz yemek ne bana nede arkadaşlarıma nasip oldu.

Devletimiz kamyonların gidemediği, arabaların takla attığı virajlı, heyelanlı, tehlikeli Kahramanmaraş Göksun Kayseri Karayolunu iki viyadük on bir tünelle geçerek duble yol haline getirdi. Yola da Edebiyat Yolu adını koydular. Her tünele, her viyadüğe Kahramanmaraşlı bir şairin ismini verdiler. Şehirler arası mesafeler kısaldı. Yeni yol açılınca eski yol viran oldu. Şimdiki duble yolda ne takviye düşen kamyonlar ne de yürüyen kamyonun üstünden karpuz çalan çocuklar kaldı.

Bayramda düğünde bu çocukluk arkadaşlarımızla karşılaştığımızda, yaşadığımız anıyı bana anlattırıyorlar, kendiler de kahkahayla gözleri yaşarıncaya kadar gülüyorlar.

Yatağa yatınca kimi zaman geçmiş günleri düşünüyorum. Geçmiş günleri düşündükçe bazen ağlıyor, bazen gülüyorum. Bir musibet bin nasihatten hayırlıdır diyorum. Hepinize huzurlu sağlıklı yarınlar diliyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder