Dedemin kulağıma okuduğu ezanı duyuyorum son zamanlardaki her vakit çağrıda. Cebimde taşıdığım birkaç kelime varlığının haricinde birikimi olmayan, onları har vurup harman savuran bir adamın yüzünde; her davanın gerginliği, her hakimin asabiyeti, her halimin hasılatı çok görülmez. Atsan atılmaz, satsan satılmaz bir evlat gibi durur. Bir tavus kuşunun tadımlık dünyaya gösteriş merakı, bir bülbülün derdinin olmasına sevinmesi gibi değil bu hâl. Şimdi bir çırpınıştır bu, bir albatrusun ölüme kanat çırpışı gibi.
Ahirî, bâtını…
Garip bir ihtiyarın hasret kaldığı bir bahar neşesini verememiş bir suçluyum. Sofrasının kenarına oğlu tarafından servis edilmiş gülü göremeyip, aynı sofranın ortasında olmasını beklediği ekmeğin varlığını sorgulayan gözlerde, hangi nezaket, nerede yer edinir?
İneceği yerin duraksız olmasına aldırmadan kendi derdinde bir otobüs şoförüne arkasından saydırmış hangi vicdan bu suçları paklar ?
Her yanı harap, adı kahraman bir şehrin yeniden inşa edilmesinin; hayallerinin inşasından zor bir ihtimal olduğu umudunu taşıyan bir adam, hangi çocuğun geleceğine yön verir ?
Üzerine yapışmış, dünyada bulunma ahdinin borçlarını, hangi pişmanlık kapatır ?
Hangi kıssada Nasuh olunur ?
Dünyadaki hangi mahkemede kadı hakkı bulur ?
Dedemin okuduğu ezan mıdır, müezzinin okuyacağı selâ mıdır iyisi ?
İhtiyar mı haklıdır, 5 Kasım soğuğu mu ?
Habersiz şoför mü haklıdır, duraksız yolcu mu ?
Tüm suallerin cevabı alnına yazılmış insan, yine zarar, yine ziyan!
karakale’m
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder