Uzun İnce Yolculuğumuz: Güneydoğu Rapor
Özeti III
“Bu
dağlar meşe dağlar, vermiş baş başa dağlar. Yarim küsmüş gidiyor, koymayın aşa
dağlar” Geldik
mi Şırnak’ın kuş uçmaz kervan geçmez dağlarına Ahmet Abi? Gabar, Namaz… Dik
yamaçlara tırmanırken Şırnak türkülerinin Urfa-Erzurum arası içerlek havasının
seni çarptığını söylemeden edemeyeceğim. Yoksa Namaz Dağları’nın yamacında
Polonya’nın kültürel meselelerini, din devlet, demokrasi anlayışlarını niye
tartışasın ki! Her ne kadar “ideolojik şehir” desen de kabul edelim abi,
türkülerinin tınısı seni çekiyor bu şehrin. Ne de olsa sarp dağlar, derin
çaylarla örülü bir şehir. Mardin gibi önü açık değil. İnsanlığın dıramının
dağlarla çevrildiği, türkülerin Botan çayı gibi derin ve uğultulu aktığı bir
şehir burası.
Bülbüller
düğün eyler/bilmem ki ne gün eyler/ben feleğe neyledim/bana bildiğin eyler/ Bilirim Ahmet Abi, senin
de felekle bir hesabın vardır. Devasız dertlerin vardır. “bana bir sevda
geldi, başımdan savabilmem” Görürüm ki senin de başında “bu millet” dediğin
bir sevda vardır. Başından savmak ne mümkün! Bin miligramlık türkülerinle “yedi
yıl yerde yatsan” bu aşk seni çürütmez, diri tutar. O zaman gel yolda barikat
kurup üstümüze molotof atan arkadaşlara, dostlara aslında aynı milletten
olduğumuzu belirten şu türküyle veda edelim: “Dereler buz bağladı/Avcılar iz
bağladı/beni bir gelin vurdu/yaramı kız bağladı.”
Bu
molotof atıp lastik yakan yeni yetmeler ya bu türküyü Okan Murat Öztürk’ten
dinlememişler ya da yürekleri yanlarında değil. Şırnaklı olup da bu türküyü
dinlemeyen, dinleyip de kolunda benzine, gaza uzanacak mecal kalan, o mecali
bulduysa molotofu kolunda patlatmayan delikanlıya eyvahlar olsun!
Şırnak,
Avşar kızı, ak daş, Kırşehir’de Hacı Bektaş, Konya’da Mevlana, bayram günü…
bunların hepsi Şırnak türkülerinin anahtar kavramları Ahmet Abi. Hangi yeni
yetme ideolojik adam, aşkın önünde durmayı, bu derin akan berrak suyu geri
çevirmeyi göze alabilir? Hangi ideoloji, Botan’a kapılıp giderken Konya’da Ulu
Mevlana’dan, Merzifon’da Piri Baba’dan, Kırşehir’de Hacı Bektaş’tan himmet
isteyen, “Mevlam şu taşa bir can ver” diye yalvaran bir garibin sesini
kesebilir? Hangi seküler ferman, gözyaşının toprağa düştüğü andaki feryadın
önüne geçebilir?
Şırnak
ideolojik şehir falan değil Ahmet Abi. Anadolu’nun bütün şehirleri gibi yerin
altındakilere de yerin üstündekilere de ağlayan bir şehir. Gurbeti olan,
gurbeti bilen ve gurbeti yaşayan bir şehir. Ola ki gidenin gelmiyor olması
kalanları biraz daha hırçın yapıyordur. “Eşimden ayrıldım, gözyaşım
durmaz/yaralı ceylanım, avcılar vurmaz/vefasız o zalim halimi sormaz/yar ayrı
ben ayrı şu yad ellerde/Dertliyim, ağlarım gözüm yollarda/
Gözü
Namaz Dağları ile Gabar Dağları arasında kıvrıla kıvrıla gelen yolda yarini,
milletdaşını beklemektedir Şırnak. İster arı duru Anadolu Türkçesiyle söylesin,
isterse ideolojik olmayan ana dilinde öz Kürtçesiyle söylesin, Şırnak bu
milletin ortak kaderi için ağıt yakmaktadır. Bu milletin duygularını
sömürenler, yel esip toz kalktığında alttan akan derin damarın aynı coşku ve
aynı derinlikte aktığını göreceklerdir.
Yorulduk
Ahmet Abi. Şırnak’ın dik yamaçları yordu bizi. Şurda Veysel Karani
Hazretleri’nin ziyaretgahında duralım biraz. Soluklanalım. Bir çay içelim.
Şu
var ki, harmanı kaldıramadık Ahmet Abi. Gem dönmeye devam ediyor. Gün akşam
oldu. Harmanı toplamalıyız şimdi. Saçtığımız sapı toplayıp üstünü örtmezsek
gece gene çiğ yağar üstüne, garbiler. Gündüz gene öğütemeyiz.
Toplayalım
harmanı. Üstüne bir naylon örtelim. Mevsim güze dönüyor. Bir de yağmurlar
başlarsa hiç kaldıramayız harmanı. Yarın sapı biraz güneşletip öğlen koşarız
gemi.
Soluklanalım
Ahmet Abi, bir çay içelim. Siz de bir şeyler atıştırın. Açlığın verdiği
aceleyle hırsınızı öküzlerden çıkarmayın. Yazıktır hayvanlara. Sonra “gemin,
harmanın sırası mı şimdi ey Türk” diye bana da kızmayın. Nerden geldiyse geldi
kuruldu işte harman yazının ortasına. Zaten genelde en düz ve her taraftan
kolay ulaşılabilir yer olduğu için, harman yazının ortasına kurulur Ahmet Abi.
Çay
içelim Ahmet Abi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder