Sakladım duygumu ben konuşarak
Bir acı tarlası sessiz yüzünde
Aşkı yürürlüğe koyma savaşı
İçimde bir düzen kaynaşmaktadır
Büyük ve çekingen bakışlarından
En iyi anlatış artık susmaktır.
Bir acı tarlası sessiz yüzünde
Aşkı yürürlüğe koyma savaşı
İçimde bir düzen kaynaşmaktadır
Büyük ve çekingen bakışlarından
En iyi anlatış artık susmaktır.
Akif İNAN
Bugün yine susuşlarımdan birini
yaşıyorum çünkü biliyorum ki hayata düşürülemeyen büyük notlardır susuşlarımız.
Bazen doğru kelimeyi bulamamak bazen doğru mekânı ama hep yapmaya çalışırken
yıkmamak için dayanaktır susuşlarımız. Çünkü susmak, kelimelerin kölesi
olmaktan korkmaktır sanki ağzından çıkınca sözcüklerin kölesi olacaksın ve o
kelimeler hayatını yönetecekmiş gibi. Ama anladım ki susmak bir cüsse işiymiş
yani derin denizlerin işi…
Hiçbir şiir ve söz sükût ve amel
kadar tesirli olamaz. Çok dinlemek çok konuşmak içindeki sükût dünyasını tanzim
etmedikçe günübirlik geçer gider. Peki, susmakla neyi anlattık ya da herkesin
anladığı dil susmak mı? Bazen susarız çok şey bilir gibi görünürüz. Bazen
susarız bilgisizliğimizi gizleriz. Bazen anlattıklarımızı kelimelere
döktüğümüzde bizi yanlış anlayacak insanlar vardır; gene susarız. Bazen ise
susmak Hz Meryem gibi susma orucu tutmak olanı biteni takdiri kelama
bırakmaktır. Bazen hissiz kalabalıklara sesini duyuramayanlar şamata da vaaz
etmekten vazgeçmiş sükûta sığınmışlar. Ama bu sığınma korkaklık kaçış ve
nemelazımcılık olmamış onlar, hep sıralarının gelmesini beklemişler yukarıya
kalkan parmakların arasında; seçilmeyi ve susarken olgunlaşmanın meyvelerini
paylaşmayı beklemişler. Ulvi olan sukuttur der Ving.
Sükût ikrardan gelir derler.
Gelin olacak kız için adaptandır
belki de.
Belki de susmakta kocaman bir
evet saklıdır.
İsrafın en kötüsü zamandır ve
zamanın en kötü kullanışı sözü israf etmektir. Bazen öfkelerini isyanlarını
mukaddes bir çığlığa dönüştüremeyenler sükûtun manalı zırhına asla bürünemezler.
Ama bazen de bir mazlumun biçare sükûtu, bir âlimin ilim perdesini insanlarla
arasına çekmesi bir zakirin zikrinin aşikâre söylenmemesi kıyamet saatini
erkene alabilir. Suskunluk bazen bir ziynet gibi süslü durur. Mesela çiçekler
susunca güzel; derviş susunca derin; kadın susunca esrarlı olabiliyor.
Yunus gibi sarı çiçekle
konuşamıyorsan onun suskunluğundan anla kainatın sırrını diyorum. Bazen sözün
bittiği yer deriz kelimeler düğümlenir ayrılık vardır işte o zaman, ölüm
vardır, imkânsızlık, çaresizlik vardır; aşk vardır, heybetlidir susuşlarımız.
Bir kitabı konuştururuz bazen; fakat yetmez anlamaya suskunluğumuzu. Sonra bir
kitap, bir kitap daha; ben hep kitapları konuşturarak arıyorum suskunluğumu. Sonra
kaleme sarılıp nasıl aradığımı yazıyorum sükûtumu. Bir Allah dostunun tek bir
kelimesi için derin denizler kadar heybetli bir sükût aradım kendimde hikmet
incilerinin gezindiği bir sükût kelimelere dökülüşünü aradım.
Sonra Necip Fazıl’ın dizeleri geldi duygularıma tercüman
gibi.
Gittim gittim denizin
Sınır yerine vardım
Halin bana da geçsin
Diye ona yalvardım
Bir çığlık vesvesede
İçim didiklense de
Olaydım o cüsse de
Onun gibi susardım.
Ama Onun gibi olmak çoook uzun yoldu henüz benim için. Susarak anlattın bütün
gizliyi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder