"Hayat devam ediyor"
Adım Farah, beni içtenlikle
dinleyecek bir dosta ihtiyacım var.
Yaşamıma bakıp bir göz
gezdirdiğimde, heybemde acı tatlı bir sürü hatıranın biriktiğini görüyorum.
Bitmek tükenmez şikayetlerimizin ne kadar yersiz olduğundan dem vurmak isterim.
Bazı mutsuz günlerimi, en mutlu günlerime değişmem misal.
Yaşadığım bütün acıları yeni bir
başlangıcın, yeni bir doğumun sancıları kabul edip sabırla bekledim hep; yalan,
vefasızlık, riyakarlık tiksindiğim hasletler oldu. Ama güzel insanlar vesilesiyle hep
kaç kez tükenmenin eşiğinden geri dönme lüksüne de sahip oldum.
Hep valizimi toplayıp gidebilme
özgürlüğünü hayal etmekle geçti ömrüm. Ama bu fırsat elime geçse de
sorumluluklarımdan kaçarak asla mutlu olamayacağımdan, gitmeyeceğimden eminim.
Yine de "gitme" hayali hep beni rahatlatan bir hayal olmuştur, belki
de gidip de göremediğimden hiçbir zaman.
Nelerden nelerden bahsetmek
istiyor insan kalemi böyle eline alınca. Büyüklerimizden kimi "Dünya
Hâli" diyor, kimi "Ömürlük Yara". İşte biraz dert, biraz
mutluluk ekmeğimize katık yapıp eritiyoruz zamanı sabır süzgecinde. Mutluyum
hem de çok mutlu, kuluyum işte yeter diye teselli edip güç buluyorum her
düştüğümde.
Kalemi elime almak mı dedim az
önce. Ağız alışkanlığı. Kalemi elime alamam. Ben söylüyorum dostum yazıyor. Ben
yazamam çünkü bedenim zindanım oldu, geçirdiğim kazadan sonra kıpırdayamıyor,
kaskatı yatıyorum, konuşmamı bile güç anlıyorlar.
Mutluyum, çünkü yalnız ve çaresiz
günlerde Allah'ı düşünecek daha çok vaktim oldu. Zindanım haline gelen şu beden
bana gereksiz bir yığınmış gibi geldi ilk günlerde. Sonra duruma yavaş yavaş
alıştım. Donuklaştım, kafamın içi boşaldı, sanki bütün bildiklerimi unuttum,
isyanın kıyısında dolaştım dolaştım. İçinde bulunduğum durumun aslında
çaresizlik değil benim kabul etmem gereken aslî durumum olduğunu anladığımda
sorgulamayı ve belki de isyanı bıraktım.
Yatağa mahkûm olmadan önce de
bedenim zindandı aslında bana. Şu an sadece bunu tefekkür edecek boş vaktim
var. Evet, ayakta koşturuyorken, günü kurtarırken de bedenim bir zindandı,
sadece daha süslü, bakımlı ve şımartılan bir zindan. Aslımı bulmama bir
vasıtaydı sadece. Ruhuma dönüp bakmayı ihmal ettiğim günlerde de bu beden benim
zindanımdı. Hepsi geçecek, özgür olacağım günler yakındır.
Mutluyum çok mutlu hem de. Macera
dolu ve güzel insanlar arasında şahane bir çocukluk geçirdim misal. Anne babamı
kaybetmedim. Bir yetimhanede geçmedi misal çocukluğum. Tecavüze uğramadım bir
yetimhanede onlarca kez çok şükür. Toplanıp organ mafyasına satılan sokak
çocukları arasında da olmadım.
Mutluyum, çünkü sevdiklerim
yanımda. Kaybolup gitsem de arada fırtınalarda az ama öz insanlar vardı yanı
başımda. Gönlümü açıp sevdiğim onca insan oldu, ben de çok sevildim, ihanet
edenler denizde damla gibi kaldığından unutup geçtim onların üzerinden. Acılar
hemen geçip gitmese de sağlam yoldaşlarım oldu, mutluyum çok mutlu.
Bedenimi bana zindan yapan o
kaza, acı haberi alıp yola fırlayışım, bu kadarına dayanamam dediğim o an, işte
bu kaza ve bu yatağa mahkûm oluş, kaldıramayacağım hayattan O'nun beni çekip
almasıydı aslında. Bitti dediğim an yeniden başlamak oldu size şu an durağan
gelebilecek olan bu durumum.
Çok mutluyum, bana hiçbir şeyin
kendinden büyük olmadığını hatırlattı hayatımın her aşamasında. Çok sevdim
dediğim kahramanların zaaflarını bir bir gördüm. Kırıldım, yenildiğimi ve
aldatıldığımı düşündüm önce, sonra anladım ki burası dünya yeriydi ve kimse
kahraman olamazdı, herkesin zaafları vardı.
Mutluyum. Aslında kızmayı
beceremeyen yufka yürekli bir insan olmama rağmen, iyiliği ve nazikliği
anlamayan insanlara gerektiğinde haddini bildirecek sivri dilim vardı.
Hikayelerim oldu, iyi kötü
çirkin, hepsinden sonra sıkıntılarımı alacak bir şifa kaynağı yolladı bana, bu
yüzden de mutluyum.
Bu halimden rahatsız oldum bazen
veya rahatsız olanlar olmuştur. Polyanna demişlerdir biraz iyi niyetliler,
biraz daha kötü niyetliler ise enayi. Ne yapayım tabiatım böyle, en öfkeli
halim beş dakikaya geçiyor, mutluyum, mutlu olacağım çok şey var.
Sevgili dostum, hayli yazdırdım,
yordum seni de…
Yatağımdayım, gözlerimden başka
kımıldayacak hiçbir organım yok, tüm vücut felçli haldeyim, hastane kokusu ve
yalnızlık yoldaşım, uzaklara uzaklara bakmaktan başka yapacak hiçbir işim
kalmamış gibi. Zindanım olan bu bedenden kurtulup aslıma kavuşmak için
yalvarıyorum sadece. Henüz günler geçmemiş, ben bu hâle düşmemişken, içinde
bulunduğumda kıymetini bilemediğim, güzel günlerimi hayal ediyorum.
Çocukluğumla yetişkinliğim arasında gidip geliyorum, gidip geliyorum, gidip
geliyorum. Hayatımın bir ilk bölümü olan güzel çocukluğum, bir de son bölümü
olan sisli ve yarı karanlık yetişkinliğim arasında gidip geliyorum. Son bölümün
aydınlığa kavuşması için, ilk bölümde kaybettiğim anahtarı arıyorum, gidip
geliyorum.
Anlatacak çok şey var… (Devam edecek)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder