Gittim...
Nereye yürüdüğümü bilmeden koşarcasına
kaçtım kendimden.
Acı verdi omuzlarımdaki yük.
Düştüm, yalpaladım, ama kalktım kalkmak zorundaydım.
Yaşama hevesi buram buram
kokuyordu burnuma; hissediyordum göğüs kafesimde bu arzuyu.
Ve yürüdüm kimsenin bilmediği
uçsuz bucaksız denizlere, nehirlere, dağlara, ormanlara yürüdüm.
İSTANBUL'A yürüdüm ayaklarım ne
kadar yorulsa da ben geldim şehr-i İstanbul dedim.
Burnuma geliyordu denizin kokusu
ve Galata Kulesi’nin yalnızlığı; içime aşk doğuyor İstanbul'da.
Kırmızı tramvay anlatıyor
olanları bana tramvay'da yorulmuş ben gibi.
Vardım kız kulesine Boğaziçi’ne
çekip hapsediyordu tüm sıska bedenimi ve korkmuyordum; her zamanki gibi
savaşacaktım. Tüm yalnızlığım ile savaşacaktım aşk ile savaşacaktım bedenim
ile. Ve bir kez daha anlamıştım... Beklemenin keskin bıçak olduğunu...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder