Bir yangın yeridir gönül
coğrafyam. Sevda yüklü, muhabbet yüklü. Bakmayın sert bakışlı, haşin ve itici
olduğuma. O çehrenin arkasında çekingen, ürkek bir kişilik yatmakta. Evet asabi
ve tez canlı biriyim. Mümine yakışmayacak özellikler olsa da bir Müslüman
olabilme çabası içerisindeyim.
Hep bir özlem ve bir hasret çeker yüreğim. Sanki bir sevda ateşiyle yanar
ruhum. Bir özlem ve hasretin kaybolmuşluğu içerisindeyim. Gönül bilinmez bir
sevdanın hasretiyle çırpınır durur.
Nedense gözlerde kaybolurum.
"Gözler kalbin aynasıdır" diyordu bir şarkıda. Belki gözlerde arıyor
kalbim aradığı huzuru.
Hafif çiseleyen yağmurda yürümek
arzusu kaplıyorsa ruhunu. Boş, ıssız bir yolda sonbahar soğuğunda kendisiyle baş
başa kalmak istiyorsa insan, bazen hissiz, düşüncesiz, amaçsız bir şekilde
bilinmezliğe doğru ağır adımlarla ilerlemek istiyorsa eğer. O gözlere
dokunabilme ihtimali halinde, bir telaş, bir huzur, bir heyecan kaplıyorsa
bedenini. O gözlerin mahkûmu olmuşsun demektir.
Hüzünle buğulanan gözlerime bir
bakabilsen uzaklardan. Bir görebilsem o ürkek ve derinden bakan gözleri. O
gözlerde dalabilsem rüyalar âlemine. Senken her yer, sensizliğin nasıl bir acı
olduğunu nereden bileceksin. Sen hiç sensiz kaldın mı?
Ruh özlem içinde, gönül hasret,
kalp yanar da yanar. Beden yok olmak ister. O olmak, O olabilmek, O'nda bir
bütün olabilmek ister. Hiçlikten kurtulup O'nda bir olabilmek ister. O'nun
varlığında hiçliğini manalandırabilme ateşi yakar tüm benliğini. Dizinin
dibinde oturabilmek, hissedebilmek, yaşayabilmek arzusu yakar. Ey hiçliğe anlam
katan güzel. Gözlerinle yak, kül et şu habis bedeni. Sende kaybet bu benliği...
Yokluğunun ayazı sızlatırken
kalbimi, hayalin ılık bir meltem esintisiyle ürpertir bedenimi. Gönlüm baharı
beklerken, zemheri soğuğunu düşürdü ayrılığın. Gözlerinin buğulu bakışlarıyla
buza dönmüş kalbim çözülmek, erimek ister. Sensizliğin zifiri karanlığında
yönünü bulamaz oldu gönlüm. Karanlık dünyama bir kuzey yıldızı ararım yönümü
bulabilmek için. Ürkek, çekingen, kaçamak bir bakış kuzey yıldızım olur,
karanlıklarımın yol göstericisi...
Bakıyor olmak görebilmek midir?
Oysa görebilmek derununa inmek, hissedebilmek değil midir? Eğer bakarken
hissedebiliyorsa, sadece gözlerle değil hislerle de bakabilirsen
anlayabilirsin. Gönlünle, ruhunla, kalbinle bağ kurabilip; gözlerinle gözlerine
dokunabilmek. O dokunuşunu hissedebilmek, o bakışlardaki manaya erebilmek...
Gençliğimi hatırlarım. Yağmurlu
havalarda deri montumun içerisine büzülmüş bir şekilde ağır adımlarla biteviye
yürüdüğüm yolları. İliklerime kadar işleyen o rahmet sularını hissetmeden garip
bir haz ile kendi kendimle baş başa, sanki başka âlemlerde gezinirdim. Gönlümde
bir sızı, boynum bükük, saçlarımdan aşağı süzülen rahmet suları, gözlerim yerde
sanki bir çift göze dalmış gibi saatlerce yürürdüm.
Ayazlarda yanıp, temmuz
sıcaklarında üşürdüm. Bazen bağrım yanardı soğuk kış gecelerinde, bazen yaz
gecelerinin bunaltıcı sıcaklarında üşürdüm. Ama nedense hep hüzünle huzuru aynı
anda yaşardım. Yokluğun acısıyla, varlığın huzuru hep harmanlandı yüreğimde.
Onun içindir gülerken ağlayıp, ağlarken gülebildim. Hiç bir şey kalıcı değildi.
Önemli olan yaşadığın zamanın geçmesiydi. Acı da neşe de zaman içerisinde
kaybolup gidiyordu. Önemli olan sabredebilmekti. Ne acılarda kaybolmak, ne de
neşenin girdabına kapılmamak gerekiyordu...
Hüznün kapladı yine gönlümü. Gözlerim
gözlerini özledi. Ruhuma huzur veren hayalin, gönlümde fırtınalara sebep. Bazen
tutmak ister ellerim ellerini. Ellerin ellerimdeyken gözlerinin büyüsünde
kaybolmak ister gönül, sende yok olmak ister. Sen olmak, seni hissetmek ister.
Hani sevgi, muhabbet, hasret, özlem, hüzün, sevince bir şekil verilebilseydi sen
olurdu o, yalnızca sen. Ben sen olup, sende kayboldum. Bir çıkmaz sokak gibisin,
labirentim oldun. Yolumu yitirdim. O labirentten çıkıp sana ulaşabilmek ne
mümkün. Bana tek huzur veren senin o gözlerin...
Bazen hüzünlü bir şarkı, bazen
bir nefes duman, bazen bir yudum çayda erişilirmiş hüzünlü huzura. Elde
edebilme arzusu nefsi mutmain etmek içinmiş. Oysa bir bakışta, bir tebessümde
hüzünlü huzura erebilmek, gönül işiymiş.
Bir boşluk, derin bir hüzün, bir
iç yangını, bitmeyen hasretin adı... Beni ben yapabilecek, benliği, bizlik
huzurunda birleyebilecek, sonsuz huzurun adı...
***
DUALAR-2
Dua ne güzel bir nimet. Allah’ın kullarına
bir lütfu. Duada paylaşabiliyorsun tüm dertlerini, sevinçlerini, kederlerini,
acziyetini ve yetersizliğini. Duada yaşayabiliyorsun sevgini, muhabbetini,
aşkını. Dua ile rahatlatıyorsun gönlünü, ruhunu, zihnini. Dua ile
ulaşabiliyorsun ulaşamadıklarına. Gönlünde yaşattıklarına dua ile
dokunabiliyorsun. Hislerinin tercümanı oluyor dua. Hüznünü dua ile sevince
dönüştürüp, daralan ruhunu feraha eriştirebiliyorsun. Gönül yangınına suyu dua
ile taşıyabiliyorsun. Umutsuzluk duvarını dua baltasıyla yıkmaya çalışıyorsun.
Aşamayacağın yüce dağlara duanın gücüyle tırmanabiliyorsun. Allahım! Sen ne
büyüksün. Her türlü hamd ve sena Sana olsun. Seni kalbime ilham eden Sana
sonsuz şükürler olsun. Dua kapılarını açansın, gönlüme hüznü ve huzuru
verensin.
Yeni bir güne sağlıklı, sıhhatli olarak göz
açtıran Allah’a hamd-ı senalar olsun. Elhamdülillah.
Verdiği sağlığa, sıhhate, dine, imana,
inanca hamdolsun. Elhamdülillah.
Verdiği eşe, çocuğa, dosta, arkadaşa, işe,
havaya, suya hamdolsun, Elhamdülillah.
Düşünebilmeye, yürüyebilmeye,
konuşabilmeye, duyabilmeye, görebilmeye hamdolsun, Elhamdülillah.
Aklın yerinde olmasına, düşünebilmeye,
sevebilmeye, hissedebilmeye, hüzün ve neşeyi yaşayabilmeye hamdolsun,
Elhamdülillah.
Bunca nimeti bizlere bahşedene hamdolsun,
Elhamdülillah.
O'nu bilen, O'na inanan bir toplumda
yaratılmışlığa hamdolsun, Elhamdülillah...
Allahım! Sen kadr-i mutlak olan sonsuzluk
âleminin hükümranı ebedi ve ezeli olansın. Sen yaratan, mülkün maliki,
yaratılanların mutlak sahibisin. Biz ise nakısız, eksiğiz, aciziz.
Ya Rab! Gönlümüzü, kalbimizi, ruhumuzu aşka, sevgiye, muhabbete aç! Kalbimizi,
gönlümüzü, ruhumuzu karartma! Kalbimizdeki dünyalık geçici sevgi ve
muhabbetleri baki olana yönelt!
Kendimize bile itiraf edemediklerimizi Sen
bizden iyi biliyorsun. Sana sığınıyor, medet ya Allah! Diyoruz. Yetiş ya Rab!
Derdimize derman ol ya Allah! Diyoruz. Gönlümüze ferman ya Allah! Diyoruz.
Ya Rab! Sevdiklerinin imtihanını ağır
tutarak sınarsın. Ben kendimi biliyorum ki, Sen beni benden daha iyi bilensin.
Ben sınıfta kalırım beni ağır imtihanlarla sınama Allahım. Sen bana sevgini,
muhabbetini, aşkını ver Allah’ım!
Allahım! Sevgiye, muhabbete, aşka aç
gönüllerin devrindeyiz. Geçici, fani olana duyulan hissiyatı ve bağlılığı aşk
ve muhabbet sanır olduk. Sen bizlere aşk ve muhabbeti öğret ve yaşat Allahım!
Aşkla yanabilmeyi, aşk ile olabilmeyi, aşkın hiçliğine erebilmeyi nasip et!...
Hiçlikle O olabilme aşkını tattır şu virane
olmuş, katılaşmış, kararmış kalplerimize. Aşk acısıyla sızlarken, dertlenirken,
hüzünlenirken yaşanan o anlatılamaz hazzı yaşat Sen gönüllerimize.
Aşkla, muhabbetle çağlayan, coşkun, azgın nehirler misali aksın göz
pınarlarımız. Aşkla, muhabbetle gönlümüzde volkanlar patlasın, boranlar,
fırtınalar kopsun yüreğimizde aşk için.
Aşkın
acısıyla, huzurunu yaşayabilmeyi, o tufana dayanabilmeyi nasip et gönlümüze...
***
SESLENMELER
Aşk ulaşıldığı zannedildiğinde bile Kaf
dağının arkasında olandır. O her an arzulanan ama hiçbir zaman ulaşılamayandır.
Ulaşamadıkça pes edilmeyen, daha çok yol kat edebilme arzusuyla, muvaffakiyet
sağlayabilme arzusudur.
Benlikten kurtulup varlık âlemine
ulaşabilmektir var olabilmenin tadı. O'nu hissedebilmektir. Aşk gönül işidir.
Ne duyulur ne tadılır ne de dokunulur. Aşk gönülde yaşanır, kalpte hissedilir.
Hislerde yaşanır, duygularla mutmain olunur. Elde edebilmek değildir, gönle
yerleştirip O'nun aşkıyla yanabilmektir gönül ehlinin marifeti. Arzuyla
ateşlendirir, hasret ve özlemle kora çevirir. Hasret ve özlemle küllenmesine müsaade
edilmez, yandıkça yanar da ehil olur. Gönül bir yanar da manaya erebilirse
artık vuslat gününü bekler. Beklerken özlem de hasret de kat be kat artar.
Artık O olur da kendinden bîhaber olur. Benlikten kurtulup, O olabilme
makamında başka âlemlerde olur. O olabilmek, O'na kavuşabilme arzusuyla
yanar...
Bilinmezlikmiş cezbeden, arzuları
körükleyerek elde edebilmeyi tutku haline getiren. Elde edilenin kıymeti
azalırmış. Nefsaniyeti tatminin sonucuymuş elde edebilme hırsı. Oysa arzuyu
sevgiye çevirebilmek, sevgide yanarak gönül ehli olabilmekmiş aşk. Gönül ehli
kuru sevdaya meftun değilmiş. Onun sevdası ötelere, ötelerde olanaymış. Kâh
Zümrüd-ü Anka’nın kanatları altında aramış, kâh bir kızıl elmada. Ulaşılamayana
sevdalanırmış her zaman gönül ehli. Çünkü ulaşılanınki aşk değil arzuymuş. Arzu
ulaşılınca tatmin olanmış...
Bir yolda olmak gerekir, bir yol üzere
olmak. İstikameti ve amacı olmalı kişinin. Amacı ve idealleri olan muvaffak
olur. Sevdanın bir amacı vardır. O amaç için yanar da yakar da olgunluğa
ermemiş, sevdanın manasına erememiş toy gönüller. Oysa sevda yanmakmış, sevdası
uğruna yanabilmekmiş. O yangınmış sevdayı ayakta tutan. Hasretmiş aşkın odunu,
aşkı harlayan, alev alev yakıp kora çeviren. Kor ateş kıvamda olandır. Öncesi
parlar, sonrası kül olur. Kor için için yanar, yavaş ve derinden ısıtır.
Yaklaştıkça hissedersin ateşi, dokunursan yanarsın. Kor ateş olmak zaman ister,
önce alev alev yanmak gerekir. Kor ateşin seyri de hoştur. İçin için yanışını
seyir de keyif verir.
Anlamlandırıp manalandıramadığın, bir şekle
koyamadığın bir aşkın garip hüznü. Ne veya neye olduğunu bulamadığın bir aşk,
ruhtan derinlerden içerlerden gelen bir hüzün. Bazen hayata renk katan, ama
çoğunlukla hüznü yaşatan bir özlem. Ne veya neye olduğunu idrakten aciz bir
gönül. Olgunluğa eremeyen gönlün garip bir özlem ve hasret hikayesi.
Sessiz bir huzur ister gönül. "Kimse
dokunmasın ruhuma, ben ve ben baş başa kalayım", biraz sessizlik içinde
alemden soyutlanarak kendinle baş başa kalmak…
Kendim, gönlüm, ruhumla bir olup hüzünlü
huzura doymak…
Anlamlandıramadığın bir hasretin, neye
olduğunu bilemediğin bir özlemin hüznü...
Acının yanında anlayamadığın bir huzurla iç
içe geçmiş hüzün...
Bir şey evet bir şey ne olduğunu
bilemediğin bir şey...
Aradığının ve özlem duyduğunun
şahdamarından daha yakın olduğu bilincinden aciz bir nefs…
Nefsin aldatmalarıyla bastırılmaya çalışılan
özlem...
Peki neden? Neden bu bilinmezliğe bir çözüm
bulamaz bu akıl? Neden çözemez bu huzurlu hüznü?
***
İLK EMİR
"Oku!",
"Hiç akletmezmisiniz?",
" Hiç düşünmezmisiniz?". Allah tealanın ilk emri okuydu. Âlemi,
nizamı, düzeni oku!
Havayı, suyu, toprağı, ateşi oku!
Havada görülemeyen nice alemler
var oku!
Bunları gönül gözünle oku!
Aşkla oku!
Hasretle oku!
Yaratanına ulaşabilmek için oku!
Gönüle dokun, kalbe uzan da
kararan kalpleri temizle. Oku! Satmak için değil yaşayıp örnek olabilmek için,
oku hor görmek için değil hoş görebilmek için oku! Oku alimleşmek,
dünyevileşmek için değil, zalimin korkulu rüyası olurken, manevi dünyalarda
huzur, güven ve adaleti sağlayabilmek için oku! Oku ve anla, aklederek,
düşünerek anla ve çöz. Faniliği anla ki baki olana tabi olasın. Faniliği anla
ki baki'nin yolundan çıkmayasın. Faniliği anla ki aczi'nin ve muhtaçlığının
farkına varasın. Faniliğinle, acizliğinle, muhtaçlığınla huzurda secdeler de
dur ki! Tanına'sın, yolun bilinsin, taraftarlığını ispat et!
Korkma! Nefsinden korkma! Aslında nefsine teslimiyet korkunun yansımasıdır.
Korku teslimiyete sebep oluyor. Korkuyorsun! Çünkü nefsinin ve şeytanın
vesveselerinin verdiği o iç daraltıcı, yürek yakıcılığı bunaltıyor, daraltıyor.
Mücadele ederek mertebe kazanabilmektense, teslim olarak şeytanın ve nefsin
uşağı haline gelmek daha kolay geliyor. Kazanabilmek mücadele edebilmekle elde
edilebilinir.
Şeytanın ve nefsinin vesveselerinden dolayı yapılan hatalar sızlatıyorsa kalbi,
hüzünleniyorsa kalp, sıkışıp ta bedenden çıkmak istercesine çırpınıyorsa ruh!
İşte nefs ve şeytanın iş birliğine bir baş kaldırının mücadelesi sarmış
benliğini demektir. Teslim olup kurtulmak yolunu seçersen kaybedenlerden
olursun. Eğer mücadeleye devam edebilme azmi, cesareti ve inancını taşırsan
benliğinde büyük bir savaşa girmişsin demektir.
Hakk ile batılın savaşını kendi
benliğinde, özünde veriyorsundur. Eğer yüreğin daralıyorsa, gözler nemleniyor
ve acı hissediyorsan ümit varsın demektir. Ve Allah seni mücadeleye çağırıyor.
Bir er meydanı, bir imtihan. Zor ve ağır bir savaş şeytan ve nefsin ittifakına
karşı ruhun, kalbin, gönlün, bedeninle karşı koyabilmek. Ama sızlıyorsa için
teslim olmamışsan ilk vesvesede demek ki ümit varsın. Allah teala belki de bir
sonraki mücadeleye hazırlık safhasından geçiriyordur benliğini. Bir makama
ulaşabilmek için mücadele gerekir. Bir makama gelebilmen için seni mücadelelerle
sınıyordur. Olabilmek için pişmek gerekiyor. Altın cürufundan arınmak için
ateşe atılırmış. Belli bir ısıdan geçirildikten sonra altın saflığa erişebiliyormuş.
Belki nefsinde saflığa erişebilmesi için yanması gerekiyordur. Gönlün yanması,
kalbin sızlaması, ruhun çırpınması, gözlerin nemlenmesi, benliğinde fırtınalar
kopması bir sonraki sınavın hazırlığıdır belki.
Bazen derinden bir "oh" diyebilmek ister insan.
Derinden bir "oh"
çekerek cümle dertleri o oh la birlikte atabilmek.
Ya Huuuuu de ey gönül! Ya Hayyyyy de! Allah de kalbim Allah de. De ki O'na
sığın ona teslim ol! Deki geçici dertlere teslim olup baki olandan mahrum olma!
Unutma!
Bulunduğun ve temsil ettiklerin
bir inancın değerleridir.
Kıldığın namaz, tuttuğun oruç,
verdiğin zekât, uzattığın sakal, taktığın takke, verdiğin söz, yaptığın iş,
taktığın başındaki örtüyle bir inancı temsil ediyorsun.
Sen, Allah’ın yeryüzündeki
temsilcisi olmaya namzetsin. Bir yolunun olduğu, bir amacının olduğu
iddiasındasın. Eğer taşıdığını iddia ettiğin değerlere ihanet edersen inkâr
etmiş olursun. İhanetin sonu hüsrandır. En büyük ihanet yaratana olandır.
Yaratana ihanet temsil ettiğin inancın değerlerini zayi etmendir. İhanetin affı
yoktur. İhanet hainliktir, hainlik şirktir. Allah teala şirki hiçbir şekilde
affetmeyeceğini ve en ağır şekilde cezalandıracağını bildiriyor. Temsil
ettiklerinin değerlerini çarçur edersen, o simgelerin değerlerini yansıtamazsan
hesabı zor olur da altından kalkamazsın. Onun için eğer bir inancının olduğu
iddiasındaysan ona yaraşır bir yaşam sürmeli ve gereğini yapabilmelisin.
Müslümansan, doğru, dürüst, ahlaklı, ahde vefalı, almadan verebilmeli, sözüne
sadık, sıdk ve sadakatli olabilmelisin.
Unutma inandığın yaratıcın sana
şah danarından daha yakınken, kalpte olanları da bilendir.
O'ndan hiçbir şey gizli kalmaz, O
her şeyi bilen ve görendir.
Onun içindir ki ne kendini ne de
başkalarını kandır. Eğer hiçbir kimsenin olmadığı, kendinle baş başa
kalabildiğin bir yere hasıl olabilirsen her konuda özgürsün. Ama başkasına ait
bir mülkte özgürlük iddiasıyla köleleşemezsin.