Bâzan bir şiir ve nesir tek başına bir mevzuu
kitap çapında ihata eder ve gayesine sonuna kadar sektirmeden yürür. Mevzuun
ana fikrini ve duygusunu en neşideli, en hüzünlü ve en kesif cümle veya
mısralarla ifade eder, okuyanın yüreğini ve dimağını çepeçevre sarar. Böyle bir
metni okuyan, mevzuun mâna, duygu ve hadiselerini kare kare yaşamanın hazzına
erer.
Şair ve hikâyeci Hasan Ejderha’nın “Hasta Anneler Ülkesi” adlı şiiri bu
hususiyetleri bütünüyle taşıyan ve adıyla, mevzuuyla, mısralarıyla ilk kez
yazılmış bir şiirdir. Şair, daha önce ifade edilmemiş, birbiriyle bütünlük
içinde tutuk yapmadan, akıcılığını sekteye uğratmadan fikrin ve duygunun
âhenkli bir şekilde tecessüm ettiği hüzünlü bir şiir meydana getirmiş.
Şiir, hasta bir anneye yazılmıştır. Şair oğul annesiyle geçen çocukluğundan bu
yana hâtıralarını, duyuşlarını, hayata bakışını annesinin varlığıyla
bütünleştirerek anlatıyor. Şiir ustaları okuyunca takdir edeceklerdir ki “Hasta
Anneler Ülkesi” şiiri son zamanlarda yazılmış en yeni şiirlerden biri olup,
şiirdeki çağrışımlar ilk defa Hasan Ejderha’nın elemli mısralarıyla ifade
ediliyor. Şiirin gücü, ölümün yoklaması muhtemel olan ânları yaşayan hasta annenin
varlığı, şair oğulun yüreğinden fışkıran merhamet, sevgi ve hüzün yüklü mısra
kalıplarına dökülüşündedir:
“Hasta anneler ülkesinde yetimdir yüreğim / Üşüyeceğim anne baksana yüzüme /
Ellerim ve yüreğim ve aklım üşüyecek / Düşleyecek ne varsa düşledim / Şimdi
hasta anneler ülkesinde bir prensim / Dersim, annemin gözlerini ezber etmek /
Okumak ne varsa orada.”
Hz. Veysel Karâni’nin kavuştuğu bütün ihsan ve manevî dereceler hasta annesine
yaptığı iyilik sebebiyledir. Şair oğul, âdeta Hz. Veysel Karani gibi bütün
hayatını bakıma muhtaç hasta annesinin üstüne kuruyor. Hasta anne, şair oğulun
hayata tutunduğu kuşatıcı bir kadındır. O bakımdandır ki şair, hasta annesi
için bütün fedakârlıklara hazır bir mümin davranışı içindedir. Hasta annesine
bakmak, şair için her türlü dünya lezzetinden ve kendi hususi hayatından
önemlidir:
“Ankara’da bir hastane avlusunda / Biriktirdiğim göz yaşlarıma karıştırmak
okuduklarımı / Dilekçemi sunmak, uyuşan dizlerimden çekilen kanla / Canla başla
biriktirdiğim umutlarıma bir yenisini katmak / Haykırmak içimin derinliklerine
sonra / Annemin elinden öptüğüm duaların üstüne / Tüm bunların umutlarımı, göz
yaşlarımı koymak / Doymak, anne bakışlarının en derinine.”
Şair, “Hasta Anneler Ülkesi” başlığıyla çoğul bir çağrışım yaparak, ülkesinin
bütün hasta annelerini veya dünyanın her yerini kastetmiş de olabilir.
Duygularını keyfiyet ve kemmiyet olarak yalnızca kendi hasta annesi ile
sınırlandırmak isteseydi şiirinin adını “Hasta Annem…” şeklinde koyabilirdi.
Şiirde sıkça kullanılan “Ülke” kelimesi vatan, memleket anlamına gelse de,
şaire göre annelerin hasta olarak yaşadığı hüznün veya ölümün mukadder olduğu
bir süreçtir. “Hasta Anneler Ülkesi” başlığı dar mânada bir hastanedir. Fakat
şairin, yüreğini kanatırcasına kastettiği geniş mâna olarak bütün hasta
annelerin elem ve hüzün zamanını yaşadığı, sevgi ve merhametlerinden
ayrılamadığımız annelerin hasta olarak kaldığı bir mânada ağır dünya ezasına
tâbi tutulduğu acı çektiren zamandır. Şair, şiirin adıyla aynı zamanla bütün
anne ve çocukların sevgi üzerine kurulmuş bir hayata göndermeler yapıyor:
“Zayıf ferine aldırmadan gözlerinin, bebekliğimi görmek orada / Bir tebessümle
büyüyüp, aldığım şefkati iade etmek cömertçe / Mertçe yaptığım sokak kavgaları
dönüşü ve bir bisikletten düşüşü / Dizimdeki yara ile anneme sunduğum acıların
/ İleri ki yaşlarda çektiğim sancıların, anne şefkatiyle tedavisinin / Bedelini
öder gibi, sunmalıyım kat kat şefkati / Bayatî bir şarkıdan alınmış bir mısraı
ya da hüzzam bir faslı / Dinler gibi geçmeli çocukluğum gözlerimin önünden.”
Şair oğul, hasta annesinin başucunda ıstıraplı duygular yaşamaktadır. Yüreği
olan her insanı hüzünlere gark’edecek mısralarla bu duygularını ortaya koyuyor.
Hasta annesinin, bilemediği kaderi karşısında Kur’an-ı Kerim’in “Sizi hastalıkla,
belâ ile imtihan ederiz” âyetlerine ters düşmeden, fakat yer yer çocuk
zamanlarını hatırladığı son derece yüreğe dokunucu duygularla isyanları da
vardır:
“Hasta anneler ülkesinde ölmekten korkarım / Her yer soğuk donarım / Lakin
yüreği sıcak, ıpılık bakar gözleri annemin / Ninemin saçlarını mı almış ne,
apak / Korkarak bakışımdan, ben bile ürkerim, saçlarına annemin / Ninemin
gidişi gibi ele sallamakta beyazlığı / ‘Saçları ak olunca nine olur anneler /
Nine olunca ölür anneler’ diye bir söz duymuştum / Hayır! Ben uydurmuştum, yok
böyle bir söz / Öyleyse içimdeki köz, neden yanar habire.”
Şairin bütün yürek gücü annesinden neşet eder. Hasta annesiyle yaşadığı
çocukluk hâtıraları bir film şeridi gibi çarpıcı, anlamlı ve daha önce
söylenmemiş mısralarla dile getiriyor. Hayatındaki mutlulukları, sevinçleri,
üzüntüleri, yaşadığı çevreyi ve akrabalarını annesi üzerinden tasvir ediyor.
Her şeyi çok sevdiği annesinin eteğine tutunmuş, onun sıcaklığına sığınmış ve
hiç büyümeyen bir çocuk duygusuyla anlatıyor:
“Sedire uzanmış babam neden kaygılı ve üzgün / Dünyanın bütün anneleri hasta
gelir bana / Dayana dayana biriktirdiğim acılar ve sancılar / Birlikte saldırır
bütün azalarıma / Neden acı çekilince bitmez, dayandıkça birikir / Zikir çeker
dervişler gibi kaplar ruhumu cezbe / İzbe bir köşesinden odanın ağlarım göklere
ve yere / Annelere adanmış şiirler söylemeliyim ve bebeklerine hasret
annelerine.”
Şair oğulda mâzi bütünüyle annesinin kuşatıcı varlığıyla aynîlik kazanmıştır.
Şairin mâzisi, anne ve onun etrafında gelişen bir hayattır. Köyde, kırda,
bağda, bahçede ve tarlada annesi, kucağında yaşanılan bir sinegâhtır. Annenin
dili, eli ve gönlü hayatın her ânında bir çekim merkezi durumundadır. Şair, bir
gurbet hastanesinde hasta annesinin başındayken sık sık annesiyle birlikte
geçirdiği mâziyi hatırlar. Çok anlamlı ve ilk kez söylenilen destansı
mısralarla dile getirir annesi üzerinden görüp yaşadıklarını. Zaman zaman
annesinin hasta olmadan önceki neşideli yıllarına gönderme yapar, coşkulu
günleri arar ve hayata çocukça bir duyguyla sitem eder:
“Hasta anneler ülkesinde kalmaktan korkarım / Yakarım yarım kalmış bir şiiri
annemin hatırına / Annemin hasta kartına notlar alan hemşireyi / Kaç mısra ile
yazabilirim ki?/ İki satır reçeteyi on günde yazan doktoru ya da / Rüyada bile
olsa koşsaydım annemle, ayaklarını görürdüm / İşte o zaman annem de hürdü, ben
de hürdüm / Şimdi gördüğüm, varla yok arası ayakları annemin.”
Şairin annesine bağlılığında, Batılı toplumun hastalıklı ve bastırılmış “anneye
dönüş” psikolojisiyle benzerlik yoktur. Annesine olan sevgisinde ve onun
muhtemel yokluğunda hissettiği düşünceler İslâmî akidelere ters deği, bilâkis
inançlarına bağlıdır. Şiirinde, anneleri ölen çocukların duygularını
yansıtırken, varlığına bağlanılan bir insanın ölümü karşısında “hiçlik”,
“çırpınış” ve “çâresizlik” duygusu yoktur.
Duygularını mısralaştırırken ayağını yere sağlam
basıyor ve inanç merkezini kaybetmiyor. Annelerin ölümü ve ayrılığı karşısında
iki ucu açık bir sonsuzluk anlayışı vardır. Yâni çocukların, anneleriyle
ahrette buluşacağına dair sevinçleri mısraların zımnında mevcut. Şair, anneleri
ölen çocukları bu inançla teselli ediyor:
“Amin diyerek sonunda, öğrendiğim duaların hepsi anneme şimdi / Bir Hüseynî
şarkı gibi / Ağıtlar yakar annenin biri / Çalışmaz ayağı ölü ayakları gibi,
oysa yüreği dipdiri / Annem yatar başucumda, bakarım / Annemin yüreğiyle anneme
ağıtlar yakarım.”