Sözcü çıktı geldi bir akşam; yanında canını cümleden aziz bildiği ile.
İçildi çaylar türküler kanatırken yaraları pençe
pençe vururken kalplerimize mızrabını zülfü yüzüne dökülenler, zülfü yüzlere
dökenler…
Tütün içilmedi mi bu âlemde?
Tütün içilmedi mi bu âlemde?
Yandı döndü, döndü yandı, söndü sonra şahadet
parmaklarımız şahit. Tütün ha! Sigara sanılmasın sakın. Bağrımızdaki tahtada
ekmek açar gibi açıp kâğıdını kundaklayıp sarmalayıp içinde tütünü dinamit gibi
ciğerlerimize saldığımız şu bizim altın kalpli tütün…
İçildikçe içildi.
Serden de yardan da geçildi.
Sırdan da geçildi.
Sözcünün kâğıdı bitti; Canı cümleden aziz bilinen
memnun ayağındaki tozdan… Şair sanılan şiir dermede derdi dert bilmeye
çalışarak bilemekte kalemini.
Ben dedi: “Bir dağ şiiri yazmalıyım dağları çok
severim.”
Uzattı sözcü tütün kâğıdı kabuğunu: “Buna dedi
benim için bir şiir yaz”
Şair: “Ben de sana şuna rubai yazayım” diye tütün kâğıdının
ortasındaki ayıraç kağıdını işaret etti. Koydu kâğıt kabuğunu şair sanılan
gönlüne, gömleğinin döş cebi hizasındaki gönlüne. Kim bilir dostunun bu
ricasını ne zaman yerine getirebilirdi. Hiç ihtimal vermedi kendi kendine.
Neden sonra kalktı masadan ocağa gitmek üzereydi ki mısralar üşüşmüştü bile
gönlüne, başına düşer gibi.
Ocaktaki kâğıt kaleme dar düştü. Dökülüvermişti
kalemden bir çırpıda sözler:
Zalım
sözcünün gül sesinden mermiler şiir gibi çarpar kalbe
şimdi
bana yaz mı diyorsun
şiirini
yaz da okuyayım
ben
değil miyim okuduğun her şiirinde
maksus
muzdarib pür sancıyım karşında
böyleyken
aşka meftun sandıklarındanım
oysa
bezirganıyım ancak dergahının
beni
hor gör
beni
ertele
beni
kına sözcü
hakaretine
mazharım ancak iltifatına değil
şairliği
sesinden öğrendim
gül
sesinde kalem kağıda düşürdü beni
kulağımdan
çekildiğin gün bir bulut gibi
o
zaman yazarım yazabilirim şiiri
buncasını
sayma ben okurken değil
sen
söylerken güzel sandım
şiir
mi diyorsun hâlâ
onun
da bezirganıyım ancak
neşvedarım
seninle sözcü
ama
uzak şairliğe sayende hissiyatım
Sözcü şairliğini belli etmez rubai yazardı. Şair
sanılanın yazdığı bu şiiri görmeden aşağıdaki rubaiyi yazmıştı o da:
DAĞ
İçimde bir dağ büyür, dağın içinde bir dağ
İçinde kasırgalar, içinde acun, uçmağ
Şu dağlar nispetince bütün seyyiatımı
Hasenata çevirir tövbe denilen çerağ
İçinde kasırgalar, içinde acun, uçmağ
Şu dağlar nispetince bütün seyyiatımı
Hasenata çevirir tövbe denilen çerağ
Daha sonra önceden kararlaştırılan buluşma yerine
şair sanılan gidememiş, yazdığı şiiri canı cümleden aziz bilinenle
göndermiştir. Zalım sözcü yaman sözcü şair sanılanın kendine yazdığı şiiri
buluşma yerinde okur okumaz oracıkta hemen anında bir rubai daha
zımbalayıvermiştir kalplerimize:
EY ŞAİR!
Kelimelerle geldim, şair, beni dizele
Ve gizle mesneviye, kasideye, gazele
Gizle ki en bilinmez, en mahrem mazmun olam
Sonra da sun, okunsun bu şiir 'En Güzel'e
Ve gizle mesneviye, kasideye, gazele
Gizle ki en bilinmez, en mahrem mazmun olam
Sonra da sun, okunsun bu şiir 'En Güzel'e
Dipnot :
Şair
sanılan : Fazlı Bayram
Söcü
: Mehmet Yaşar
Canı
cümleden aziz bilinen : H.Ahmet Eralp
Editörün Dipnotu :
Tütün Kâğıdı Kabuğu: Sigara kâğıtlarının topluca içine konulduğu kalın kağıt. Ebatı üç sigara kağıdı ebadına yakın, dış tarafında sigara kağıdının reklamı olup, sigara kağıtları ile kucaklaştığı yüzü yazısızdır. Bu yazısız bölüm şiir yazmak için uygun olup, içindeki kağıda tütün sarıp içmek kadar etkilidir.
Editörün Dipnotu :
Tütün Kâğıdı Kabuğu: Sigara kâğıtlarının topluca içine konulduğu kalın kağıt. Ebatı üç sigara kağıdı ebadına yakın, dış tarafında sigara kağıdının reklamı olup, sigara kağıtları ile kucaklaştığı yüzü yazısızdır. Bu yazısız bölüm şiir yazmak için uygun olup, içindeki kağıda tütün sarıp içmek kadar etkilidir.
Tütün Kâğıdı Kabuğu'nun Hikâyesi: Tütün kâğıdı kabuğuna Fazlı Bayram yazısını ve şiirini yazdıktan sonra. Sigara Kâğıdı kabuğunun içindeki sigara kâğıtlarının bir başında, bir de sonunda sigara kağıdı ebadında iki kağıt bulunmaktadır. (Bilgi: H. Ahmet ERALP) İşte bu kağıtlara Mehmet Yaşar rubai yazmaktadır. Meraklıları için: Fazlı Bayram tütün kağıdı kabuğuna yazı ve şiirini yazarken içindeki küçük kağıdı Mehmet Yaşar'a veriyormuş. Bu arada Fazlı Bayram sigara kağıtlarının baş tarafındaki kalın kağıdı veriyor, sonundaki ikinci kağıttan habersiz miş. Bunu Mehmet Yaşar tespit etmiş ama iki rubai yazmak zorunda kalacağından Fazlı Bayram'a söylemiyormuş. Ama nihayetinde Mehmet Yaşar yukarıda yayınlanan iki rubaiyi yazıyor. Ancak bundan sonraki Fazlı Bayram'ın her şiir ve yazısına karşı iki rubai borçlanmış oluyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder