Belki
on dakikadır bu durakta durmuş beni gideceğim yere götürmeyi kabul edecek bir
dolmuş bekliyorum.
Evet
bekliyorum....
Çünkü
durak mahşer kalabalığı, sanki bir gemi batmakta ve gemiyi önce kadınlar ve
çocuklar terk etmekte. Bu yüzden erkekler batıdan bize intikal etmiş en büyük
düşmanlarından biriyle savaşıyor ''Centilmenlik''...
Daha
savaş tam anlamıyla başlamış sayılmasa da hazırlığımızı yapıyoruz. Birazdan
dolmuşa bineceğiz eğer bir boş yer bulursak oturup koltuğa kurulacağız. Sonra
ben ceketimin iç cebinde bulunan okumakta olduğum kitabımı çıkartacağım ve
okumaya başlayacağım. İşte ne olacaksa bu sırada olacak; ayakta bekleyen
kadınlardan biri, o makineli tüfeği andırır gözlerini bana dikip kaşları çatık
hedefine kilitlenmiş bir şekilde içinden sürekli namluya mermi sürecek... ''
“Terbiyesiz,
utanmaz, şu keyfe bak hele bir de koltuğa kuruluşundaki keyfe ohhhh! ne ala,
yok anam yok memlekette saygı kalmamış, baksana şuna aldırmadan nasıl da
kitabını okuyor, insan kalkıp şu bayana yer vermez mi...'' İçinden sürekli
namluya mermi vermekte ve karşısındaki hedefe ıskalamadan mermi atmaktadır.
Hedef
tam on ikiden...
Ben
ise kitaptan başımı kaldırır kaldırmaz bu gözlerin hedefinde olacağım.
Kurtuluş
yok...
Bir
kadının gözlerine bir de elimde okumakta olduğum Sezai Karakoç'un Hızırla Kırk
Saat kitabına bakacağım...
Bir
de işin o tarafı var değil mi; zamanın ne kadar hızlı geçtiği...
Bir
kadının gözlerine bakıyorum, bir de elimde okumakta olduğum Sezai Karakoç' un
Hızırla Kırk Saat kitabına...
''Zaman
ne kısa; ne uzun zaman
Zaman,
zamansızlıkta bir an...''
Sahi
kaç yıl geçti ya da kaç asır... Kadının gözlerine bakmam ile Sezai Karkoç ile
hemhal olmam arasında...
Zor
bir an, hem de çok zor bir an. Sezai Karkoç’a saygısızlık etmek mi? Yoksa
karşımdaki kişiye yer vermek mi?
Kurtuluş
yok...
Ve
kitaptan okuduğum son cümleler:
''
Benim konuşmalarım
Çin
yazıtları gibi
Çevre
benim söylediklerimi kaydeder
Ama
kaydetmez söz söylediklerimin sözlerini
Taşların
kalp atışlarını duyanlar
Yalnız
onlar okur benim söylediklerimi...''
Kitabı
kapattım. Çantama yerleştirip fermuarını çektim ve yerimden kalktım.
Batı
dilindeki ''Centilmenlik'' mi yoksa İslam daki ''Tevazu'' mu?
Bilmem...
Acaba hangisi açıklardı şu an yaptığımı.
Doğru
söylemiş şair:
''Taşların
kalp atışlarını duyanlar
Yalnız
onlar okur benim söylediklerimi''
—
Teyze buyur ayakta kalma, lütfen otur...
Bir
an duraklama, belki inceleme ve birkaç kelime...
—
Sağ ol evladım. Ben az ileride ineceğim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder