yüzünü dönerken benden
yüzünü döndüğün yerde ellerim
kaçarken ellerimden kaçtığın benim
bu yerlerde kaçılır benden
bu yerlerde bana kaçılır
kaçan da kaçılan da bendir
bendedir
ne günah ararsan
bendedir
neyse mevzu bu değil
çanta mevzusu
çanta
çantalar
gençlerle rakamlar arasından
geçerek duman gibi
salvolar vurup modernizme
yani fermuar oluyoruz
sonra odalarına doluyoruz çantaların
bilmem kaç çanta olup sonra
hamalı oluyoruz çanta sahibinin
bilmem kaç çanta sonra
bir çanta
içinden ne çıkar sence
bence bir mecmua
bin yıllık bir mecmua belki
Ferhat’ın taşıma tarifine bir göz atalım:
“bak
bu çanata şöyle taşınır abi;
al
kolunun altına
el
böyle bak
göğüste
tutacaksın
karnını
içerde tutacaksın
sorumluluklarını
üstünden atıp
çıkmışlar
gibi işin içinden
mağrur
ve sahte…”
bence manyaklık
bu suniliğin bir üfürük ömrü var
ama bir olduğumuz çanta öyle değil
hakikat var içinde
asalet sızıyor tahtalara
kalburlar gem ısırıyor
etraf pür dikkat
şölen var bayramdan bu güne
avuçlarımız açıldı mavi renkli kan
sıra sende peşin para aldık bu işe
vermeliyiz kendimizi ömrümüz
uzun nasılsa
upuzun ömrümüz
ölüm yok nasılsa (!)
haşa, sümme haşa
***
SOFRA / Fazlı
BAYRAM
denizlere yağmur
gibi eller damlar geceden
topuz yapıp
iklimleri bağla bu sefer saçlarınca
biz harcandık
kemiksiz etler misali
kuru bir havanda
sen bari sesimize
gelen hurmalardan
kaç kurtul
öptüm o güzel
gidişini ardından
bana masallar
anlatan ayak izlerini de
bak buna aldırma
bir ilyada destanı
değil bu bizimkisi
***
kuruldu şimdi
sofradaki baş köşeye
ırmaklar gibi
çağıldayan göz yaşları
aynı çığlık hep
bir ağızdan bu sefer
baba diye biri
vardı hanede
verdiler toprağa
rüzgar yılgını
yüzlere yansıyan başka bu sefer
***
sana bir lale
kopardım
yaban atlarının
ensesinden
kopardım
getiremedim
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder