Hava yarı
aydınlık… İnce ince bir yağmur, bir rahmet yağıyor dua ile korunan o ulu şehre,
Ulucaminin şehrine.
Bursa Ulucami,
tüm islam coğrafyasının beşinci en önemli ibadetgahıdır. Bunun çeşitli
sebepleri olsa da, tarihi caminin üç girişinin herhangi birinden girip içerdeki
havayı solumak, hissetmek size her şeyi anlatır; yirmi adet kubbesi, kalın
duvarlara, on iki adet yığma fil ayağa bağlı kemerlere ve pandantiflere
dayanır. Özellikle tek bir çivi çakılmadan, birbirine geçirilerek inşa edilmiş
ahşap oyma minberi gerçek bir şaheseridir. Minberin bir yüzünde Güneş sistemi ,
diğer yüzünde ise samanyolu galaksisi tasvir edilmiştir. Caminin tam ortasındaki
şadırvan müminlerin abdest almaları için yapılan ve kışın sıcaklık; yazın
serinlik veren etkileyici bir yapıdır.
Hikaye
odur ki, zamanın hükümdarı Yıldırım Beyazıt Han Niğbolu seferinden zaferle
dönmesi durumunda Bursa' ya yirmi tane cami yaptırma sözü verir. Seferden
zaferle dönünce de bu sözünü tutmak ister, fakat zamanın alim ve velilerinden
Emir Sultan (k.s) hünkâra şu öneride bulunur:
“Keşke yirmi
ayrı cami yaptırmak yerine yirmi kubbeli tek bir Cuma selamlığı yaptırsanız
hünkarım.”
Bu fikri
uygun bulan Yıldırım Beyazıt Han inşaanın başlaması emrini verir. Öncelikle
caminin yapılacağı arazide yer sahibi olanların topraklarının kamulaştırılması
gerekir. Bu amaçla cami için uygun görülen arazi üzerinde, o beldede kimlerin yeri varsa izin istenir. Müslüman
imtihan üzeredir, elhamdülillah bunu bilen bir ümmetin nesliyiz. Bir rivayete
göre on altı köşeli o meşhur şadırvanın olduğu yerde bir gayrimüslim kadının
evi vardır. Kadın yerini vermek istemez. İkna edilir denilerek inşaata
başlanır. Bu sırada kadına paralar teklif edilir, ikna edilmeye çalışılır,
fakat o bir türlü ikna olmaz. Bir taraftan da inşaata devam edilmektedir ve
şadırvanın olduğu yer boş kalmıştır. Sonra bir gece o kadın rüyasında mahşer
meydanını görür. Onlardan birinin önünde vakur bir şekilde yürüyen Emir Sultan
hazretlerini görür ve tanıdığı herkesin de onun pesinden gittiğini… Kendini
Emir Sultan'a göstermeye çalışır, ona yanaşır; fakat Sultan ona dönüp bakmaz.
Bunun nedeni olarak da şu sitemde bulunur:
“Sen bize
bir cami yerini çok gördün der.”
Kadın
uyanır uyanmaz Emir Sultan hazretlerinin yanına gelip rüyasını anlatır ve şöyle
der:
“Ben
yerimi vakfetmeye hazırım ve eğer kabul ederseniz bunun için bedel de
almayacağım.”
Osmanlı
Devletinin bu kadar uzun süre ayakta kalmasının sırlarından en önemlisi belki
de tebaasına gösterdiği adalettir ve din kurallarını uygulamada gösterdiği
hassasiyettir. Evet işte burada da bunun en güzel emsallerinden birine şahit
olunur.
Kadının
bu sözleri üzerine toprağı kabul edilir ve parası da ödenir. Lakin hassasiyeti
belli etmek adına o bölgeye şadırvan yapılmasına karar verilir. Maksat şudur
ki, gönülsüz verilen yerde en azından namaz kılınmaması, secde edilmemesidir. Aynı
rüyada olduğu gibi kadın nasıl suda temizlendiyse buraya gelen müminler de
burada abdest alsın ve temizlensin istenir.
Evlerin
kocaman gözleri tek tek yanarken gökyüzü kara yorganını üzerimize çekiyor şimdi.
Evler ışıkla aydınlanır da, insanlar nasıl haya eder, nasıl aydınlanır? Zahiri olan
karanlıktır belki, lakin Şeyh Hamid-i Veli gönüller için bir ışıktır.
Hikaye
odur ki, Şey Hamid-i Veli hazretleri Bursa'dan ayrılırken ,bugün dua çınarı
denen yerde ona yetişir Molla Fenari. Molla Fenari , Şeyh Hamid-i Veli' ye
şehirden ayrılmaması için rica eder ve çok yalvarır; ama Somuncu Baba
kararlıdır, sırrı faş olduğu için Bursa’daki görevinin bittiğine inanmış ve
yola öyle çıkmıştır. Molla Fenari ne kadar dil döktüyse ikna edememiştir onu.
En nihayetinde şöyle der:
“Madem
gitmekte kararlısınız o halde Bursa’mıza dua buyurunuz.”
Somuncu
Baba bunun üzerine Bursa' ya yönünü dönerek feyizli, bereketli bir şehir olması
ve yeşil olarak kalması için dua eder. Bugün Bursa'da bu çınarın bulunduğu yere
“Dua Çınarı” denir.
Bursa,
güzel Bursa, yeşil Bursa, canım Bursa. Bu şehir toprağında ecdadı, kutsalı,
tarihi barındırır. Eski Bursa’nın sokaklarında gezerken geçtiğiniz her yerde,
bastığınız her toprakta içiniz bir duygu selinde gezinir. Ruhunuz bazen Osman
Gazinin adına hutbe okutup beyliğini ilan ettiği gün gibi coşkuludur, bazen onca
fethe mazhar olup da gururun zerresini göstermeyen Orhan Gaziyi anlamaya
çalışır, bazen o büyük cengâver, korkusuz hünkâr Yıldırım Hanın Emir Sultana
gösterdiği tevazu altında ezilir, kimi zaman kanatlanır bir kuş olur nöbet
tutar Çelebi Mehmet’ in Yeşilinde, kimi zaman çıkar bir Hüdavendigar mamur olur
şehr-i Bursa gibi. İçinize bir sakinlik çöker, manevi bir huşuya bürünüp huzur
bulursunuz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder