Güzel günleri kucaklarken
En acı günlerin ateşinde
Gözyaşımızı ısıttık biz
Aynı gökyüzüne bakarken
Farklı hayaller kurup
Bulutların kanatlarına astık
Sessizliğimizi çiçek gibi göğsümüzde taşıdık
Dönüp bakmadık arkamıza
Yalan sözlere göz kırpıp
Doğrularımızı aldık yanımıza
El salladık uzaktan
Duruşu sahte insanlara
Yeni bir şehri inşa edercesine
Haince bir şehir yıkıldı içimizde
Sonra
Şiirlerimizin en afili köşesinde durduk
Ağlamadık
Güzel günlerin zaferiyle uyandık
Gözyaşlarının yenilgisini
Ufak bir tebessümle kutladık
Biz…
Beyaz güllerin açtığı vakitte
Utangaç yağmurlara aldırmadan
Geceyi dizlerimizde uyuttuk
Gönül yorgunluğumuzu
En ücra köşelerde unuttuk
***
YALNIZLIK HİKÂYESİ
Bir yalnızlık hikayesi bu
Şiirleri damla damla süsleyen
Kelimelerin feryadı bu
Sessizce edilen duanın yakarışı gibi
Öyle derin öyle çaresiz
Ağlamak kadar gülmeye de yer var gönlümüzde
Yalnızlığın elinde kaybolan çocukluğumuz
Parmak uçlarımızda bir ahengi besteler
Hoyrat dalgalara inat
Gözlerimiz hep bir umudu bekler
Geç olsa da anlıyor insan yalnızlığın hikâyesini
Unutulmuş karanlığı
Yıldızların dâhi aydınlatamadığını
Gönlünde gül bahçesi yetiştirmeyenin
Gökteki Hilal’e ulaşamadığını
Her şeyi tek tek anlıyor insan
Yıllar sonra
Yalnızlığın hüzünlü hikâyesini yazarken köşende
Bir cümle hep eksik kalır dilinde
Sonra tüm sözler anlamını yitirir ellerinde
Vicdansız bir şehrin sokağında
Geçmişin hamallığını eder anılar
Sen neyi söylersen söyle
***
ÇIĞLIK
Bir gece, gönül ucuyla baktım geriye
Hüzünlü gözyaşları gökyüzünde
Sonbaharın savurduğu yapraklar ellerimde
Umut dolu sözlerim hain dillerde
Kolay hayatın kolay insanları
Çığlığımla sesleniyorum sizlere
Bırakın bu sözleri
Karanlığınız boğmasın masum hayalleri
Gözleriniz ıslatmasın çiçekli mendilleri
Yarım kalan şiirleri
Yarım bir yürekle tamamlayamazsınız
Durdurun huzura kurduğunuz saatleri
Kilit vurduğunuz vicdanınızı
Çıkarın artık gün yüzüne
Tren vagonlarına sığdıramadınız
Yalan yüklü sözlerinizi
Kim bilir şimdi?
Hangi şehrin pazarında
Sattınız onursuz yüreğinizi?
Ağıtlar yakan duvarların çığlığı bunlar
Sizler…
Anlayamazsınız kahkahalarla sessizleşen dünyanızda
Ezelden beri böyleydi işte
Sessizlik hep kazandı
Kaybeden çığlıklardı
***
MUTLULUĞU DEMLİYORUM
Beyaz kağıtlara
Mutluluğun resmini çiziyorum
Gökyüzümü huzurun rengine
Gecelerimi sönmeyen bir aydınlığa boyuyorum
Geçmişin karanlığını
Şehrin en tenha sokağına bırakıyorum
Geleceğin en güzel günlerini gözlerime mühürlüyorum
Boşa çekilen kürekleri kırıyorum
Hüzünlerimi denizin eşsiz kokusuna hapsediyorum
Yüreği gibi kelimeleri de çürük insanların
Gölgesinden dahi uzaklaşıyorum
Biliyorum, her adımda zaferi yudumluyorum
Yalnız kaldığım bu yolda
Gözyaşımı içime gömüp mutluluğun diyarına gidiyorum
Acılar hükümsüz yüreğimde
Naçizane tebessümler saklı sözlerimde
Ölümsüz artık mutluluk
Rüzgarlardan gelen haber böyle
Yaşatılan kötülükleri
Azad ediyorum gönlümden
Gül bahçesi renginde
Mutluluğu demliyorum
Sonra…
Bir şairin şiirleri arasında kayboluyorum
***
GİT İŞİNE
GİT İŞİNE
Ben yalnızlığıma dönüyorum
Anlıyorum bütün bu olanlar yalan
Nerden bilir ki insan?
Yaşamadan hikayesini
Ağlamadan gülmeyi nerden bilir ki?
Dağlar dumansız olmaz
Gönül bu yorgun hayallere
hapsolmaz
Uzun bir yolculuk bu
Umutlara kelepçe vurulmaz
Vefasızlığın karanlığı çöküyor
sokaklarıma
‘Git işine’ diye bir çığlık
yükseliyor
Sokak lambalarının kalbi
kırılıyor
Düşlerin boynu bükük kalıyor
Bizim işimiz…
Şiirlerin gözlerinde kaybolmaktı
Kitapların gönlünde huzura
sarılmaktı
Ve pembe karların yağacağını
düşlemekti
Topla bavulunu
Hadi gidelim işimize gönlüm
Umutlarımızı, hayallerimizi çıkın
edip
Yağmurları da alıp gidelim
***
TAHTA SEDİR
Yazılıyordu tüm şiirler sayfalara
Gizliyordu hüzünlü türkülerin çizgileri göklere
Yanan bir yüreği taşıyordu dağlar yeryüzünde
Ağlamak çare değildi böyle bir derde
Sokak lambalarının yanardağı kızgınlığı yüzümde
Karanlığın sessizliği ayak izlerimde
Yürüdükçe kayboluyordu taş sesli evler gölgemde
Ben yapayalnız bu yerde
Tahta sedir ağlıyor halime
Çekip gidiyor geçmişim benden
Kalbim paramparça ellerde
Kimsesiz çocuk gibi dalmışım hayallerime
İçimde bıraktılar bembeyaz bir hayali
Katili kimdi yüreğimin?
Oysa düşlediğim bir hayat vardı avuçlarımda
Kayboldu damla damla yağan yağmurda
Tüm bu sorular belirsiz gökyüzünde
Tahta sedir biliyor her şeyi aslında her haliyle
Ağlamasa anlatacak, olacak bir çare
Hala aynı köşede…
Ve hala hüzün var gövdesinde
***
CAM GÜZELİ
Yasak düşünceler sarıyor etrafımı
Düşür sözlerini gözler önüne diyor
Sonra dağlar karlarını eritiyor
Yangınlar yağıyor gülsuyu bahçeme.
Doğmuyor gökyüzüme güneş
Akıtmıyor gözyaşını gönlüme
Yüzüm kara bakmaya
Başımı kaldırmaya mecalim yok
Bütün duygularımsa öksüz ellerde.
Kapatıyorum yüreğimin kapılarını
Gövdeler arkasına
Gölgemi takıyorum koluma
Dertlerimiz kadar uzun yollar kat ediyoruz
Suskunluğumuz diz boyu, yolların ucunda.
Sorma…
Halim yaban kuşların kanadında
Dokunmaya kıyamadığım sözlerim
Masum bir ceylanın camgüzeli gözlerinde
Camgüzeli gözler…
Söyle bana nerede yaşanan güzellikler
Yoksa…
Sigaranın dumanına mı sakladın?
Karanlık gecelere mi bağışladın?
Yıkılası ağaçların köklerine mi saldın?
Ah bu sessizlik
Nasıl geçer camgüzeli?
Düş önüme gidelim buralardan
Dağları arkamızda koyup,
En güzel diyarları gezelim.
YOL
Yorulmuş her bir kelime kalemimde
üşüyor aynalar ellerimde
Yolum karanlık
Uzuyor git gide...
Masum kalıyor sevinçler
yüregimde
Gökyüzü solmuş nedense
Umut yok mu bu gül
bahçesinde
Gözlerim sessizleşiyor...
Nereden çıktı şimdi düşüncelerde
Ben bir yolcuyum
aslında...
Heybem omzumda, hayallerim
cebimde
Dualar toplamaya
gidiyorum...
Yolum karanlık olsada
Gölgem yanımda, ay ışığı
solumda
Yolumun son bulduğu
noktada
İçime çekiyorum hüzünleri
Yaşlı gözler görüyorum
Bir kurşun delip geçiyor
yüreğimi
Diz çöküyorum karanlığın
orta yerine
Ve..
Göz kapaklarım agır
geliyor bedenime...
Yüzünde canlanıyor hayat
Avuçlarında kayboluyor
bütün cümleler
Susuyor tüm çiçekler
Pembe bir tebessüm
Dokunuyor ellerime
Yıldızlar düştü yüreğimin
en ince yerine
Şimdi...
Tüm türküler dokunaklı benliğimde
Bir elveda denizinin
ortasındayım
Sessizliğin seslendiği bir
yerdeyim
Kaybolan cümlelerimi
arıyorum
Belki de hiç olmayacak
hayaller kuruyorum
Ve...
Pembe bir tebessüm
Kelebeğin kanadına
gizlenmiş uçuyor
Ağlayan şiirler taşıyor
yüreğinden
Gelip konuyor...
Kayboluyor bir çocuğun
narin teninde
Gökyüzüne sarılıyorum her
gözyaşında
Tebessüm eden bir yüz
görsem her seferinde
Şiir oluveriyor her şey
gözümde
Sol yanımdan kayboluyor
tüm kötülükler.
SAAT ON İKİ
Ellerim varmıyor yazmaya
Tik tak seslerini
duyamıyorum
Boyalı duvarlarda eskiyor
zaman
Saat on iki, yaşanan her
şey yalan...
Saat on iki...
Aksın düşünceler kâğıtlara
Yıldızlar kaybolsun bu
gökyüzünde
Durmadan yazsın kalemler
bu saatte.
Bütün her şeyi yazsın
Mutluluğun tüm diyarı terk
ettiğini
Allah rızası için uzanan
elleri...
Hicab duyan gönülleri...
Şu zikreden kuşları yazsın
Saat on iki...
Durdu zaman sanki
Sokak lambaları konuşuyor
gibi
Geçmese de dertler...
Geçiyor günler belli...
Saat on iki...
Gönül penceren nerde hani
Kapanmasın gözlerin
Uyumasın sözlerin
Kitap sayfasındadır belki
incilerin...
GÖNÜL DENİZİ
Yüreğimin derinliklerinde
Gizlenen acı bir hüzün...
Yansıyor yüzüme ayna
karşısında
Ve...
Gözlerim doluyor söylenen
her türküde
Bir feryat kaplıyor içimi
Çığlık çığlığa haykırıyor
Bir çare gerek diyor...
Yosun tutan bu gönül
denizi
Bütün dertleri kıyısına
çağırıyor
Kitaplara uzanıyor ellerim
Dokunamıyor sayfalara
yüreğim
Olduğu gibi susuyor
kelimelerim
Bir çare gerek diyorum
Yaradan’ıma sığınıyorum
Sonra...
Bir hüzün kaplıyor
gökyüzümü
Karaya çalan hayallerim
üzgün
Ağlama, ıslanmasın cennet
yüzün
Çare bulunacak elbet
Unutulacak, gözyaşıyla
ıslanmış bu günlün...
Ve...
Sana mutluluğu borç bildim
can özüm
Pamuk gibi saçların
avucumda süsüm
Yüreğine attığın her bir
düğüm
Dualarla çözülecek, açacak bahçende elbet son gülün...
Dualarla çözülecek, açacak bahçende elbet son gülün...
***
ÖMÜR KÖPRÜSÜ
Zaman akıyor kirpik uçlarımdan
Hayat ise uçuyor
ellerimden
Korkuyorum vakitsiz gelen
hüzünden
Ve gecenin korkusuz
karanlığından...
Yaprak küle düşüyor
tutsana!
Rüzgâr savuruyor özlemini
yakalasana!
Bugünün dün olacak
Geç olmadan bu sese kulak
versene!
Saatler haber veriyor
geleceğini...
Bir gül iyimi söz edecek
senden?
Her mana bir sır bu
pencereden
Kaç kaçabildiğinden kadar
kendinden
Sonsuzluk...
Son denilen yerde başlar
Aradığın ses..
Toprak kokularında
gezer...
Ömür köprüsü bu...
Ak ile kara günlerle geçer
Geç olmadan...
Sil şu hüzünleri yüzünden
Kurutma gülleri gözlerinde
Edilen bir tek duaya âmin
desin dilinde
Yıllar geçsin boş ver...
Sadece bu ses yankılansın
gönlünde
***
KUM TANELERİ
Kum taneleri saçılıyor etrafa
Sağım aydınlık
Solum karanlık
Puslu kalmış doğruluk
Hayatın ucunda tüm mutluluklar
Ortasında kalıyor yaşanan umutlar
Susuyor her adımda sokaklar
Aslında yalan oluyor hayatlar
Sararan yapraklar gibi
Uçuyor ellerimizden hayaller
Geriye mum ışığı ve kumdan taneler
Gökyüzü çaresiz
Ağlamaktan utanıyor bulutlar
Kum taneleri
Güneşe yansıyor rengi
Tutuyor ellerimden sanki
Şiire vuruyor zaman belli
Gönüller okyanus olmuş
İçinde yüzüyor bu kum taneleri
İçinde yüzüyor bu kum taneleri
***
OF DEME
Of deme...
Yüreğime hüzünlü dağların
Türküsü düşer
Ağlayan bir çocuğun
Gözyaşı dökülür avucuma
Of deme...
Tüm şehrin ışıkları söner
Heybemin içi boş kalır
Sonra düşlerim karaya boyanır
Of deme...
Yoksa bu yollar hakikate gidemez
Sayfalar bile bir söz yazamaz
Dualar yüreklere yol alamaz
Of deme...
Gökyüzündeki kuşların kanadı kırılır
Öksüz bir çocuğun
Gönlü dağlarda asılı kalır
Of deme...
Şükür de ki...
Tüm karanlıklar aydın olsun
Kalpler huzura kavuşsun
Hakikat kapıları sonuna
Kadar açılsın...
***
HAYAT BU BİLİRSİN...
Çek bugün acıları kıyına
Otur, denizi al karşına
Bir taş fırlat bütün
umutlara
Gemi yap hüzünlerini,
sakla yarınlara
Sonra dersin
Hayat bu bilirsin
Gökyüzü kadar karanlık
Yanan ışıklar kadar sahte
Buğulu camdan seyreder
durursun.
Bütün kapıları aç ardına
kadar
Sesinin çıktığı kadar
bağır
Ve ağla
Ağla ki masum görünsün en
deli duyguların
Yıldız yıldız dök
gözyaşlarını yüreğine
Uyan bütün bu rüyalardan
Bu gökyüzü
Bu deniz
Bilindiği gibi hayaller
Her zaman maviye
boyanmıyor
Her şey olduğu gibi
görünmüyor
Akıl
erdiremediklerine
Yor bir aklını
Sonra gir çıkmaz sokaklara
Anlarsın çaresizliği
İşte o zaman
Kaldırım taşlarının
soğukluğunu duyarsın...
***
ÖZLEMİN HASRETE KARIŞTIĞINDA
Oturup bir şiir de
yazamazsın
Dalıp gidersin
Uçan kuşların kanadında
bulursun kendini
Hayaller içinde kalırsın
Hasretin inci taneleri
arasına karışırsın
Hayatın tam orta yerinde
durursun
İşte o zaman
Bütün hüzünler kapına
yığılır, sen duymazsın
Aldırmazsın...
Bütün olanlar ellerinde
narin ve kırılgandır
Bir çizik atarsın
sonra...
Bütün acıları toplarsın
yüreğinin boş kenarına
Özlem belki de bir
yıldızın çok parlamasıdır
Hasret belki de yürekte
biriken bir sızıdır
Özlemin hasrete
karıştığında
gözlerin gecelere yıldız
takar
yüreğinse dağlara yol açar
***
SECCADE ORADA
Dualarla buluştuğu an ellerimiz
Hoş bir sada yükselir
göklerden
Bütün hayallerimiz
pembeleşir hicabından
Gözler yaşlarıyla buluşur
en derinden
Bu hayat yolunda
Yoldaşımızdır seccade
Alnımız her daim secdede
Gönlümüz en sevgiliyi
haykırır dillerde
Seccade başında bir yürek
Tüm dertleri azat ettiği
yerde
Alnının en dik en onurlu
olduğu yerde
Tüm sırlarını döktüğü bir
gönülde
Ellerimiz semadeyken
Yıldızlar gözlerimize
dökülür
Bir kuş gelir hayallerini
bırakır yüreğimize
İşte o zaman karanlıklar
bile aydınlık olur bize
Tüm kâinat secde eder
Durma sende secdeye kapan
Samimiyetini dök
gözyaşınla
Seccadenin orta yerine
Bekletme dualarını
Topla bulutlar ülkesinden
Bütün çareler orda aslında
Tespih habbelerine
dizilmiş gerçekler oysa
Mutluluğun asıl tarifi
orda
Söylüyorum işte seccade
orada...
***
SÜKÛT
Yüreğimize saklanan cümleler vardır
Hani kâğıtlara bile
dökemediğimiz kelimeler
Göklere ulaşmayan düşler vardır
Bir de rengini bilmediğimiz hayaller…
***
Göklere ulaşmayan düşler vardır
Bir de rengini bilmediğimiz hayaller…
Mana yürekte saklı belki
Gerçekler duvar
deliklerine iliştirilmiş oysa
Gün yüzünü gösterecek
belki
Karanlığa dair yıldızlar
bulacağız kendimize inan ki.
Aslında cümlelere esirdir
dilimiz
Kitaplarımız gül kokusu
dağıtır ömrümüze
Sükût inceden bir sızı
yüreğimize
Acılar hayallerimize
sarılmış beklemekte.
Ama her şeye rağmen
Sükût olsun tek kelimen
Söyleyemediklerin için
sükût ederek bağır
Yıldızları tak koluna ve
ağır ağır
Sessizce yağan yağmuru
dinle.
Sakın isyana esir düşme
Bırakıp da gitme acılarını
Hatta en eskimiş acılarını
tazele gözlerinde
Sadece şiir gibi bir
sükûta
Sürgün et sözlerini.
***
SUDAN HALKALAR
Sabrın sınansın
Hüznün orta yerinde
Sözlerin kaybolmasın
Bir kır çiçeğinin narin
dalında.
Başla sayfanın ortasından
yazmaya
Sonra tuttur bir türkü
Bütün dertlerini diz inci
inci
Sızlasın yürekler,
gözyaşları gökyüzüne ulaşsın.
Ümitlerini dök sayfa sayfa
yüreğine
Şu uçan kuşların hayalini
dinle
Gökyüzünün maviliğini sil
gözünden
Sandığa kilitlediğin
yaşanmışlıkları ser önüne.
Sudan halkalara yaz
düşlerini
Taştan kulelere as
hayallerini
Sen yüreğinin mabedine
ışık tut ki
Parlasın kaleminin ucundaki
düşüncelerin.
Kaldır bütün bilinmeyen
sırları
Kopar at bütün yıldızları
gökyüzünden
Uçur kelebekleri
bilinmeyen ülkelere
Sonra, bunlara yine sen
itiraz et
Gökyüzü yıldızsız, yer
kelebeksiz olmaz de
Bulmaca gibi çöz
kelimeleri yüreğinde.
***
İMTİHAN DÜNYASI
Yüreğimizin katılığı
Engel midir gökyüzündeki
yıldızları toplamaya?
Sahte midir hayata dair
kurulan bütün hayaller?
Sadece ışıklar yanınca mı
şehirler aydınlanır?
Hayat kaç günlüğüne
sunulmuş önümüze?
Bir sabır bir şükür yeter de
artar bir günümüze
Alnımızı okşayan seccade
her günümüze müjde
Önümüze çıkan engel gelecekte
ödüldür bize
Bu imtihan dünyası
Seslenir bize minarelerden
Allahu ekber Allahu ekber
Bırak bütün dertleri ve
işleri
Aç elini, başla duaya, aktar
gönlünü semaya
Ellerin ne kadar yakınsa
semaya
Yüreğinin şehirleri o
kadar parlaktır
Bırak olduğu gibi kalsın
hayallerin en deli köşende
Sakın sözleri hapsetme
karanlık gecelere
***
UMUT SOFRASI
Yeşil kocaman tarlalar
Kiminin acı kaderi
Kiminin duvardaki manzara
resmi
Kiminin de çocukluğunun
kayıp yılları
Hayat, yeşillikler içinde
kader oyunu
Sıcağın altında yanan o
yüzler
Yılların acı izlerini
taşıyan o eller
İşte hayat kimine beyaz
kimine siyah
Beyazlar içinde kaybolan
çocukluk
Çağırsak gelir mi bir daha
Küçük ellerimizin yaraları
kapanır mı?
Ecza dolabındaki pamuk
kanayan yaramızı durdurur mu?
Ya yitip giden gençlik
Bütün hayalleri askıya
aldıran o tarlalar
Düşlerin rengini solduran
o yakıcı güneş
Ve acılara umut sofrası
serdiren hayaller
Ne nasır tutulan ellere
acınır
Ne de rengi değişen tene
Sadece yitip giden
çocukluğa ağlanır
Ve solan gençliğe yaşlı
gözlerle el sallanır
Her şeye rağmen bu
yürekler umutludur yarınlara
Umut da bu yüreklere umut
doludur
Her gün umut sofrası
serilir bu yüreklerde
Belki gelir diye mutluluğa
da bir tabak konur.
***
İKİ ŞİİR
Oturup iki şiir yazmalıyım
Birinde gökyüzünü mora
boyamalıyım
Diğerinde güneşe ulaşmalı
sıcaklığım
Sonra da annemin
gamzesinde mutluluğu sevmeliyim
Oturup iki şiir yazmalıyım
Birinde ak günlere bereket
Diğerinde kara günü ak
yapmalıyım
Dönüp gecelere bir süs
takmalıyım
Oturup yalnızlığa iki şiir
yazmalıyım
Birinde yalnızlığa
hayranlık duymalıyım
Diğerinde yalnızlığa isyan
kalesi dikmeliyim
Sonra da yalnızlığı
yalnızlığa terk etmeliyim
Dostluk masum yüreklere
küstüğünde,
Onları barıştırmalıyım
İnsanlar yağmuru
hissettikleri gün,
Şemsiyeleri gökyüzüne
hediye etmeliyim
Ben oturup iki şiir
yazmalıyım
Beyaz kâğıtları dert
ortağım yapmalıyım
Acılar denizinde
gemilerimi yakmalıyım
Yıkmalıyım dertleri, en
dibe vurmalıyım
Karanlığı korkutacak
aydınlık olmalıyım
Yine her defasında oturup
iki şiir yazmalıyım
Ben bir kuşun kanadında
O iki şiiri hayal etmeliyim
sonra da hayal gibi yazmalıyım
Sormalı herkes mutluluk,
acı, yalnızlık...
Kısaca bu yürek bahçesi
nerede
İşte bu bahçe o iki
şiirde…
***
HAYAL AĞACI
Yalnız bir düş bulurum sokak ortasında
Boşluğu yakalarım bir
kuşkanadında
Usul usul eserim
bilinmezlikler ülkesine
Sonra bir hayal ağacı
dikerim
Umutlarımla sularım...
Resimler çizerim iki parmak
arasında
Ve yine yalnızlığı çizerim
Hayaller içinde hayal
bulur düşlerim
Hayal ağacım sadece
büyüsün isterim
Masaldaki fasulye gibi
gökleri delsin isterim
Hazineler ülkesi kursun
orda
Dokunsun tüm yüreklere
Farklı bir gökyüzü kursun
bozulmuş tahtlar üstüne.
Sonra gökyüzüne dalsam
Ay salıncağını uzatsa
Yıldız gümüşlerini dökse
üstüme
Ben toplasam onları
Sonra düşlere batsam derin
derin.
Ama...
Hayaller suya düşmek
içinse
Hayaller kırılmak içinse
Ve
Hayal ağacı da kesilmek
içinse
Ve kesilirse
Hayal ağacı
Sonunda olur darağacı.
***
NAYLON YÜREK
Tek arkadaşım, dostum, dert ortağım
Rengi solmuş kalemim...
Birlikte dans ederiz sözcüklerle
Ben söylerim o yazar.
Nazlıdır ihmale gelmez
İşte o zaman yalnızlık
perdesi kalkar
Ve oyun başlar
Yazmaz artık küser kalemim
Kırılmaz camdan hikâyelerim
Soğuk bahçelerde boş kalır
ellerim
Semadan el sallar boynu
bükük kalemim.
Biliyorum yazdığım kadar
varım hayatta
Kaldığım kadar uzundur
hayatım
İnandığım kadar büyüktür
hayallerim
Ve gözyaşı döktüğüm kadar
masumdur yüreğim.
Kitaplar yırtılmış sayfa
sayfa
Rüzgâr parça parça olmuş
hırsından
Hayatlar savrulmuş dört
bir yana
Kalemler kolay kırılmış
boş kafalarda.
Kalemim yarınlara yabancı
kalır
Naylon yürekler yalnız
kendinden utanır
Yıldızlar gülümseyerek
baka kalır
Yalnız gecelere darılır da
yelkovan
Mahzun akrebiyle yol alır
Akrep ve yelkovan mahzun
kalır.
***
GÖKLER SON RESMİNİ BOYAR
Birleşir yürekler...
“Selamünaleyküm”
sözüyle
selamın
özüyle
sonra...
cılız
sesi gelir yaşlı bir teyzenin
mağrur
ve garip
seyreyler
âlemi
gönül
gözüyle.
O
yorgun gözler
bir
zamanlar aldanmış
sahte
güzelliklerle yanılmış
kendini
yıpratmış koyu maviliğin denizinde
sönmüş
artık son ışıklarla birlikte.
Elleri
bir zamanlar
dünyayı
avuçlayacak kadar cesaretli
yüreği
o kadar metanetli
şimdi
ne eller merhametli
ne
de yürek merhametli.
Saçlarıyla
savururdu
tüm dertleri
ve
tüm hileleri
kaderine
örgü örerdi tel tel
şimdilerde
yenilip döküldüler tek tek.
Son
kalışlar...
son
yatışlar...
belki
de son konuşmalar
yattığı
misafir yatağında
dil
son sözünü söyler
yavrum
“hakkınızı helal edin”
Kelimeler
çaresizdir artık yüreklerde
ağlama
töreni düzenler yıldızlar göklerde
çareler
tükenmiş son sözlerde
ve
ezanlar yankılanır minarelerde.
Hayat
son biletini keser
sonsuzluğun
durağına gitme vaktidir
kalan
tüm duaları topla
heyben
ne kadar doluysa
o
kadarsın ebedi dünyada.
***
SIĞMAZ GÖLGELER MABEDİME
Kaderin darağacında asılmış bir hayat
Kime sordumsa değişik surat
Hançerin gölgesine sığınmış hakikat
Kitaplarda saklıymış asıl mutlakıyet
Hayatlar farklıymış her cümlede
Çantamda gizliymiş her kelime
Gökyüzüne çıkan renk sözlerde
Parçalanmış hayatları sunar yüreklere
Silinir yıldızlar gökyüzünden
Arta kalan hayatlardan
Bir yol çizerim sonsuzluğa
Kendimi bulurum mutluluğun kafdağında
*
Yollar aynıydı her gidişte
Duygular farklıydı her dönüşte
Masumane inciler kaldı geçmişte
Sığdıramadım sayfalara bir mahur beste
*
Geçmişten boğuk bir sadâ gelir
Ve ziyadesiyle nahoş gelir
Yanık bir türkü ne hoş gelir
Azade kalmış gökyüzünden dökülür gelir.
Hilal iyi adımlıyor şiirin güzelliklere uzanan yolunu. Her şiirde bir adım daha ileri gidiyor mısra yapısı ve imge olarak başarılı. Belli ki okuyor; yine belli ki iyi okuyor, iyi kaynaklardan besleniyor. Zengin bir hayal dünyası müsbet bir manevi dünyası var Hilal EJDERHA'nın. Satır aralarından anlaşılıyor bu. Güzel yazı ve şiirlere kanat çırpacağının ayak sesleridir bu mısraları. Biz ona inanıyoruz.
YanıtlaSilYüreğine sağlık Hilal. şiirlerin ile bugün tanıştım ve sana şunu söyleyeyim; sen, sen ol kalemini bırakma hep yaz...
YanıtlaSilVay be ne güzel bir yere gelmişim. Yüreğine sağlık..
YanıtlaSil