Kalbinize
değen yağmuru hissediyor musunuz? Ben hissediyorum. Ve her kırık yanım bir
başka inciyor, yağmur gözlerime değince.
Bir yağmur
yazısı yazmak düşerse payıma ve kalemimden kelimeler dökülmeye başlamışsa,
haddim olmasa da, bu benim için bir bahtiyarlıktır. Gönlüme düşen yağmur
yazısını yazmaya koyulurum.
Yağmur; iki
hece, altı harf dünya gözüyle bakanlara... Oysa ona mâna penceresinden
bakabilseniz, ah, can u aşktır! Yağmur aşk, yağmur nur, yağmur bereket, yağmur
hüzün ve Efendimiz (s.a.v.)’e uzanan sevgi selinin can suyu, yani ab-ı hayatı…
Kitab-ı Azimmüşşan’da, özünün sudan ve topraktan yaratıldığı buyrulan yağmur,
toprağa bereket olarak düşer, yüreği maveraya dönük olanlara gözyaşı olarak…
Tasavvuf Edebiyatımız’da, kırk ikindi vakitlerinde âşıkların ve ehl-i irfanın
gönlüne gözyaşı olarak dökülen, dolayısıyla “Sevgili”yi hatırlatan yağmur,
Allah’a hasretinden, yani aşkından gözyaşı döken yağmurun kendisidir.
“Yağmur
herkese yağar / ama çok az insan tutar yağmurun ellerini / onca şarkı, onca
film, onca roman / ama sevmeye yetmez herkesin kalbi.”
Peki siz,
gönlünü yağmurun ıslattığı tayfadan mısınız? Kim demiş, yağmur ıslatır da sonra
hasta eder diye? Hakikat aşkına tutulmuş insan her zerresine kadar ıslansa da
yağmur altında, aşkına aşk katarak daha da çoğalır ve “diriliş”e yürür. Kâl
ehlini, yani manevî aşkı olmayan dünya
ehlini ıslayan yağmur, âşığın yanında mâna âleminden gönderilen “rahmet” ve
gönüllere dökülen damlalardır. Şair Nurullah Genç’in mısralarının anlattığı
gibi:
“Nefesinle yeniden çizilecek desenler / Çehreler yepyeni bir değişim geçirecek / Aydınlığına nurunla kavuşacak mahzenler / Anneler çocuklara hep seni içirecek / Yağmur, seninle biter susuzluğu evrenin / Sana mümindir semâ; sana muhtaçtır zemin.”
“Nefesinle yeniden çizilecek desenler / Çehreler yepyeni bir değişim geçirecek / Aydınlığına nurunla kavuşacak mahzenler / Anneler çocuklara hep seni içirecek / Yağmur, seninle biter susuzluğu evrenin / Sana mümindir semâ; sana muhtaçtır zemin.”
Eğer
benim kalp gözümle bakmaya başladıysanız yağmura, anlamışsınızdır ateş-i aşkı
söndüreceğine daha da harlayan bir yürek yakıcı olduğunu. Yağmur, sesini
dinleyerek teselli bulmaya çalışan hüzünkârın en sâdık dostudur. Teselli verip, ateşini dindireceğine, ateşini
kor hâline dönüştüren bir ateş-i aşk pınarıdır.
Gönüller
yapan büyük tasavvuf şairi Yunus Emre, yağmurun dostudur. Yağmur, derdine deva
olması istenilen gönüllere şifa bir dosttur. Mısralarıyla gönlünün yarasını
dile getirir: “Karlı dağların başında / Salkım salkım olan bulut / Saçın çözüp
benim için / Yaşın yaşın ağlar mısın.”
Çoğumuzun
ihmal ettiği gönlün dostu olan yağmurun mâna tarafını hissetmeye çalışmak için
yağmuru sevmek gerek. Hep hüznümüze ve aşkımıza katık ederiz de yağmuru, o
niçin çisil çisil ağlayarak iner semâdan yeryüzüne. Düşünen oldu mu hiç? Aslı
su olan yağmur, özünden (Allah’tan) ayrı düşmenin verdiği ayrılık acısıyla
“yaşın yaşın” ağlamaktadır. Ağlayanın, “Asıl vatan” için, Allah için, Güllerin
Efendisi Hz. Peygamberimiz için ağlayan bir insan olduğunu da düşünebilirsiniz.
Özünde Allah’a olan aşkı ve hasret duygusu
olan sevgili yağmur, bizim de derdimizden anlayan bir gönül dostudur. Kendi
derdiyle dertli oluşunun yanında, bizim derdimizle de hemhâl olan bir dosttur.
“Bu
yağmur, bu yağmur, bu kıldan ince / Nefesten yumuşak, yağan bu yağmur / Bu
yağmur, bu yağmur, bir gün dinince / Aynalar yüzümü tanımaz olur” diyen büyük
şair Necip Fazıl Kısakürek, “yağmurun dinmesinden” hep endişe etmiş. Çünkü “Kıldan
ince, nefesten yumuşak” olup yağan yağmur mâna tarafıyla, “Kimsesiz
kaldırımlarda” yürürken hüznüne, hafakanlarına, acılarına “yol”daşlık etmiştir.
“Dinle
yağmuru dinle / Teselli bul türküsünden / Her şey olur / Her şey büyür / Her
şey geçer / Hayat kalır” diyen, türkülerimizin usta sanatkârı Erkan Oğur, bu
türküsünde acıların geçiciliğini, hayatın devam ettiğini, yağmurlardan teselli
bulmamızı tavsiye ediyor. Oysa hüznün ve aşkın kardeşi yağmurun, teselli
edeceği yerde acıları daha fark edilebilir hâle getirdiği de bir başka
gerçektir. Düşünün ki, bir türkü eşliğinde, gecenin geç vaktinde, bir bardak
sıcak çay dilimize dokunurken, yüzümüzü dayadığımız pencere camına yağmur
tanelerinin düşmesi, eğer “Hâl” ehli isek, bizi dünya meşguliyetinden sıyırıp
mâna âleminin duygusunu içimize çöktürmez midir?
İşte
bu türkü, yalnızlığı giyinmiş gecede yağmurun yağması, heybemize biriken, yani
gönlümüze düşen hüzündür. Böylesine
anlamlı bir vakitte teselli mi bulunur, yoksa yağmur eşliğinde hüzünlenmenin
tadıyla sarhoş mu olunur? Bunu “Hâl” ehli, yani mâna ehli olan bilir ancak.
“Ölü toprağı canlandıralım, yarattıklarımızdan
birçok hayvanları ve insanları sulayalım diye gökten tertemiz bir su indirdik”
(Â’raf Suresi / 57-71).
Bu âyette,
bütün âlemin ve sevgili yağmurun yaratıcısının Allah (c.c.) bize yağmurun
hikmetinden haber vermiş. Ekinleri, bağrından koparılan toprak anaya, yeniden
can u taze bir hâl gelip, yeşillenip, hayvanları ve insanları nimetleriyle
doyurmasının vesilesi olan yağmura, gören gözlere ve idrak edebilen bir akılla
bakıp dersler çıkarmamız lâzım.
“Bizi
suya kandıran Allah’a hamdolsun” diyen Efendimiz (s..a.v.)’in sözünün hikmetini
de uzun uzun düşünmek gerekir. Allah’ın bizi suya doyurmasını sağlayan yağmura
da hamd eden Efendimiz (s.a.v.) bize neyi işaret etmiş olabilir? “Her canlı şeyi sudan yarattığımızı
bilmediler mi?” Enbiya suresinin 30. âyetinde buyrulduğu üzere yağmurlarla bize
suyu indiren Allah’ın hikmetlerini görmemiz gereken “yağmur”, kadîm dostumuz
olmasının yanında, kutsallığı İlâhî Kitab’ımızda ve birçok mürşidi-i kâmillerin
ve Dîvan şairlerinin şiirlerinde geçtiği üzere anlıyoruz ki, yağmur, yani suyun
gözyaşlarından alacak mâna dolu dersler var.
Manevî
duyguları unuttuğumuz, kendimize yabancılaştığımız bir zamanda bir âşık
sevdiğine yağmurlarla sitemini yolar: “ Sen yağmur gibi yağmadın ki / Ben
toprak gibi kokayım.”
Hiç düşündünüz mü, yağmur sizin için ne mâna
ifade eder? Yüreğinizi bir yoklayın. “Yağmur Yazısı”nı okuyunca gönlünüze ve aklınıza
neler düşecek? Kutsal kitapların yanında
birçok çağın şair ve düşünürlerince hakkında bir şeyler yazdığı yağmuru herkes
inançları ve dünya görüşüyle târif etmiş. Meselâ, Che Guevara adlı bir Komünist
ihtilâlci “ “Yağmur, komünisttir. Çünkü herkese eşit yağar. Rüzgâr ise
kapitalisttir, zayıf olanı yıkar” demiş. Gördüğünüz gibi herkes kendi mâna
dünyasınca yağmuru sevmiş.
“Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben
olsaydım” diyen şair Nurullah Genç, yağmuru Efendimiz (s.a.v.)’e benzetmiş.
Canlanıp tazelenip dirilmek için nasıl yağmura ihtiyacı varsa kuru toprağın,
bizim de Efendimiz(s.a.v.)’in himmetine ve aşkına ihtiyacımız var, mâna
âleminde dirilmek için…
Âyet, hadis, şiir, türkü ve söz arasında bu yazıyı bitirirken,
yazının kalanını okuyanların devam ettirmesini isterim. Haddim olmayarak,
“yağmur” bahsinden sizin gönlünüze ve payınıza ne düşüyor, bir yoklayın
kendinizi, derim. Benim payıma yağmurlar altında hep hüzünlü hâtıralar düşüyor,
sızılarım bir başka sızlıyor, kırık yanım daha da inciyor, Allah’ın rahmeti
gözlerime, yani kalbime değince…
İnsanın; "Tangır Canını Almaya bu zamana kadar neredeydin" diyesi geliyor. H.Keklikci
YanıtlaSil