Rahmet
şehre yağmur gibi inerken ten toprağımda ekili duran kelimeler adının manası
suyla depreşir ve kök salmaya başlar.
Aklımda
sen olursun tenimde adın. Su damlaları tapınaklarda yanan ateşi harladıkça
harlarken, gökyüzü kül mavisine bulanır ansızın. Evler yalnızlaşır. Şehir kâbus
gibi üzerime çöker. İnsanlar yabancılaşır yıllardır aşina olduğun yüzler
seçilmez olur dimağda. Bir ben kalırım kalabalıkta bir de hayalin. Renkler
yavaş yavaş flulaşmaya başlarken.
Sırılsıklam
bakışlar son renk kapıya yönelir, şehla bakışlar kaldırım taşlarını yoklamaya
devam ederken yalnızca yağmurun söylediği şarkılar dolanır kulakta. İsminin
manasına yakışır bereketi toprağa ulaştıran yağmurlar. Tanrıçalar eğilir
huzurunda. Parmaklarından süt emen bebekler yürümeye başlar. Kadim elife,
diklik ve esaret katarken, dağların dağ olduğunu hatırlatan yürüyüşün cesaret
katar Zümrüdüanka kuşlarına. Geceye dem vuran gözlerin güneşi ateşlerken bir
ben kalırım yaralarını dağlayan, senden yoksun yaşayan bir ben kalırım.
Renksiz
siyah beyaz filimler gibi büyürken hayallerim, tek renk tek ses kalır akılda
senden. Bir tanrıçanın Kaf dağının eteklerinde kurulu tapınağının
merdivenlerine oturmuş seni bekleyen bir ben kalırım sağanak(kırk ikindi)
yağmurun ıslatmadığı lanetli, utangaç bakışlarla kapında yaşam bağışladıklarına
seni soramayan. Her şeye merhametin dokunurda ben kalırım yoksun,
parmaklarından süzülen hayat iksirine uzaktan bakıp yutkunan.
Tüm
saatlerim durmuş sensiz işlemezken her mevsimi hazan yaşayan bir ben
kalırım.
Topraklarım
dökülen yaprakları çürütürken, benliğimin çürüdüğünden habersiz, heba eden
hayıtını bir ben kalırım kapında nadan bekleyen.
Mevsimim
hazan olsa da karın gönül ülkesini donduran bir ben kalırım. Kar yağarken
gökyüzünden ayaklarının altında eriyen. Güneş gözlerinin değmediği ve baharı
getirmediği tek iklim ben kalırım. Kaçıncı mevsimi (hazanı) yaşadığını
bilmeden seni hazan belleyen bir ben kalırım.
Seni
özleyen bir ben kalırım tapınağının merdiven basamağı. Tapınağının bakmadığın
penceresi önünde sendeleyen, dokunmağın bir taş, üzerine doğmadın bir kaide
yalnızca ben olurum yalnızlığı aşk bilerek. Gül deminde gül olmak yerine bahçıvanların
budayıp yokluğunun kapısına bıraktığı bir ben kalırım. Gecenin sessizliğini
yudumlayarak hasreti bakışların yerine koyan şairlere özenen bir ben kalırım.
Sen
kapılardan çıkıp gidersin, gözlerimdeki buğuların iz bıraktığı camlar arkasında
seni izleyen bir ben kalırım. Kaldırımlarda senin geçmeni bekleyen bir ben
kalırım, sen uğramadan geçip gitsen de bir ben kalırım seni bekleyen. Cuma
dilencileri gibi mabetler önünde seni dilenen bir ben…
Sebepsiz
fırtınalar önünde sendeleyen çocuklar edasıyla, kelimelerini sana bileyen ben
kalırım, taş tabletlere yazılmaya layık görülmeyen şiirlere sahip…
Bakışlarından mahrum kelimelerin sahibi ben kalırım gökyüzü denen kül
fırtınasında…
Ufuklar
uzaklaşır durur, ben kovaladıkça kaçar tan yerleri ülkemden güneşe özlem duyan
bir ben kalırım dünyanda. Ülkemde senden habersiz sana kurbanlar veren bir ben
kalırım.
Mazeretsiz
bir hayat yaşayan, sana tüm sitemlerden uzak, tüm mevsimlerin bahar olduğu,
annelerin senden ilham aldığı, bir hayat besleyen bir ben kalırım…
Ne
buseler isteyen, ne buselik makamında şarkılar söyleyen, söylense de duymayan
Sarhoş,
perişan, senden yoksun, fakat söyleyemeyen lal kelimelerin sahibi ben.
Yazının Güzelliğine uymayan bir başlık...
YanıtlaSilbaşlık konusunda haklı olabilirsiniz...aslına bakarsanız yazının hikayesine uygun bir başlık ama evet olay aşikar olmadığı için uygun değil...ama her zaman önerilere açığız...saygıyla...
YanıtlaSil