Altı yaşına geldiğimde benim
ağlamama dayanamayan babam okula gitmiş, öğretmenlerle görüşmüş beni geçici
olarak birinci sınıfa kayıt yaptırmış. Öğretmenler babama Mehmet abi “Teyfik
okuma-yazmayı öğrenirse okula kesin kaydını yaparız. Eğer okumayı-yazmayı
öğrenemezse birinci dönemin sonunda kaydı okuldan kaydını sileriz, gelecek yıl
okula gelir” demişler. Babam okuldan bu haberi bana söylemek için doğruca eve
geldi.
Babam: “Teyfik seni okula
yazdırdım” dedi.
Ben: “Teşekkür ederim babacığım”
dedim.
Babam: “Sana siyah bir önlük,
kırmızı bir çanta alacağım. Eğer birinci dönem okumayı öğrenemezsen okuldan
kaydını silecekler haberin olsun” dedi.
Ben: “Tamam anladım babacığım”
diyerek sevincimi arkadaşlarımla paylaşmak için yıldırım hızıyla sokağa koştum.
Amcamın oğlu İsmail’e, komşumuzun
oğlu Durmuş’a ben de okula gideceğim, bende okula gideceğim diyerek sarıldım.
Sevinçten gözlerim yaşardı. Bu habere annem de en az benim kadar sevindi. Çünkü
büyük çocuğunu okula gönderecekti. Annemin mutluluktan gözlerinin içi
gülüyordu.
Eylül ayının ilk haftası olunca
babam hem evin ihtiyaçlarını tedarik etmek hem de benim okul ihtiyaçlarını
almak için Maraş’a gitti. Babam şehirden bana bir siyah önlük, bir beyaz yaka,
içi astarlı bir lastik ayakkabı ve ağzı fermuarlı bir siyah çanta alıp getirdi;
ayrıca bana bir yıl yetecek kadar defter kalem gibi kırtasiye malzemesi
almıştı. Babamın aldığı kıyafet ve kırtasiye malzemeler görünce sevinçten
göklere uçtum. Artık okula gideceğime kesin olarak inanmıştım. Okulun
açılmasına iki gün vardı. Amcam makasla saçımı tıraş etti. Pazar günü anam beni
teştin içinde banyo yaptırdı. Böylece okul hazırlığım tamamlanmış oldu. Pazar
akşamı yatakta heyecandan gözlerime uyku girmedi.
Pazartesi gün doğmadan evvel
uyandım. Önlüğümü giydim, yakamı taktım, çantamı hazırladım havanın aydınlanmasını
beklemeye başladım. Annemin hazırladığı tarhana çorbasından bir tabak içtikten
sonra komşularımızın çocuklarıyla birlikte çantamı elime alarak okula gittim.
İlk önce okul müdürünün talimatıyla okul bahçesinde bulunan dut ve kavak
ağaçlarının gazellerini temizledik. Buna okulda mıntıka temizliği diyorlardı.
Okul müdürünün açılış konuşmasını can kulağıyla dinledik. İstiklal Marşımızı
söyleyip, Andımızı okuyarak sınıfa girdik.
Bizim sınıf Amerikan hibesi,
beşik çatılı, tek derslikli bir binaydı. Binanın giriş kapısının sağ tarafında
küçücük bir araç-gereç odası vardı. Sınıfta asılı Türk Bayrağı, Atatürk
Portresi, İstiklal Marşı ve Andımız levhaları dikkatimi çeken ilk unsurlardı.
Sınıfa girer girmez öğretmen masasının önündeki ilk sıraya oturdum. Öğretmenimiz
Ömer Telli sınıfa girdi. Bize önce almamız gereken kırtasiye malzemelerinin ve
kitapların listesini dağıttı. Sonra okulda ve evde uymamız gereken temizlik
kurallarını anlattı. İlk gün bütün öğrenciler önceden birbirilerimizi tanısak
bile güzel bir kaynaştırma eğitimi yaptı. Azda olsa ağlayan üzülen öğrenciler
olsa bile ilk günümüz çok güzel geçti, okuldan mutlu olarak eve döndük. İkinci
gün çizgi çalışmasıyla eğitim- öğretime başladık. Sınıfımız on sekiz kişiydi.
Ben okumayı herkesten önce öğrendim.
Öğretmenim beni öz evladı gibi
seviyordu. İlkokuldan sonra ortaokula gitmemi istiyordu. O güne kadar bizim
köyden ilkokuldan sonra ortaokula giden kişi sayısı bir elin parmakları kadar azdı.
Öğretmenim müsait olan her ortamda babamı beni ortaokula göndermesi için ikna
etmeye çalışıyordu. Sonunda babamı ikna etti. Öğretmenim çok çalışkan ve
başarılı bir öğretmen olduğu için namı bütün bölgeye yayılmış saygın bir
insandı. Ben de sınıfın en başarılı öğrencisiydim. Öğretmenimi çok seviyordum.
Beşinci sınıfa geçtiğimiz yıl bizim öğretmenimiz birinci sınıfları okutmaya
başladı. Bizim sınıfa Nurdan Akgün isminde yeni bir öğretmen geldi. Ömer Telli
öğretmenim beşinci sınıfta beni okutmasa bile üzerimden elini çekmiyordu. Aylık
kaç kitap okuduğumu, derslerdeki başarı durumumu birebir takip ediyordu.
Köyümüzde ortaokul olmadığı için ben yatılı okul sınavlarına girecektim.
Öğretmenim benim bu sınavda başarılı olmamı çok istiyordu. Onun için elinden
gelen her gayreti sarf ediyordu. Bunun için sürekli olarak Nurdan öğretmenle
istişare ediyordu.
Nurdan öğretmenim bir köy evinin
bir odasında babası Alâeddin Amcayla birlikte kalıyordu. Mart ayı gelince
Alaeddin Amca ekinlere gübre attırmak için memlekete, yani Edirne’ye gitti.
Benim annem de o günlerde keçilerimizin yaşadığı Kurt Yurdu Yaylasına gitti.
Ben köy de babaannemin yanında kalmaya başladım. Öğretmenim akşamları yanında
yatmam için babamdan izin aldı. Ben akşamları Nurdan öğretmenimin evinde
kalmaya başladım. Öğretmenim bana evinde hem sınav için ders çalıştırıyor hem
de kendisine can yoldaşı oluyordum. Günlerimiz güzel bir şekilde gelip
geçiyordu. Nurdan öğretmen ay başında maaş almaya gidince şehirden bana bir
test kitabı almış getirdi. O güne kadar bizim köyde kimsenin test kitabı yoktu.
Ben bu test kitabını görünce sevinçten gökyüzüne uçtum adeta; mutluluktan
gözlerim yaşardı ağladım. Kitabın kapağı mavi renk lake, içindeki Türkçe bölümü
sarı, Sosyal Bilgiler bölümü deniz mavisi, Matematik bölümü turuncu Fen Bilgisi
bölümü yeşil renk kâğıda basılmıştı. Sabahleyin kitabı okula götürdüm. Okulun
bütün öğrencileri kitabı görmek için başıma toplandılar. Kitapla ilgili
kimsenin gücü yetip alamaz, öğretmen olmasa sana vermezlerdi gibi onlarca yorum
yapıyorlardı. Hatta test kitabım olduğu için sınavı kesin kazanacağımı
söylüyorlardı. Test Kitabımın ünü komşu köylerde bile duyulmuş olmalı ki,
Kısık’tan ve Süsü’den kitabıma bakmaya gelen öğrenciler oldu. Hâlâ o günleri
düşünür, düşündükçe de bazen ağlar bazen gülerim.
O zaman Yatılı okul sınavları üç
aşamalı olarak yapılırdı. Yatılı okul sınavının birinci ve ikinci aşamasını
kazandığım halde yaşadığım talihsiz bir hadise nedeniyle üçüncü aşamayı
kazanamadım. Kazanamadım ama şartları zorlayarak komşu köyümüz Tekir’de
ortaokulu bitirdim. Köyümüzün benden küçük çocuklarına küçükte olsa bir çığır
açmış oldum. Köyümüzün çocukları bu yolda yürüyerek önemli başarılara imza
attılar. Şu anda yurt genelinde önemli görevler ifa ediyorlar. Ben de onları
gördükçe mutlu oluyorum. Şimdi bütün öğrencilerin evinde yüzlerce test kitabı,
binlerce kaynak kitap var ama başarmak için mücadele eden öğrenci kalmadı.
Öğrencisinin başarılı olması için kendi cebinden test kitabı alan öğretmenler de
ya köşelerine çekildiler ya da emekli oldular. O zamanlar başarılı olmak için
öğrenciler mücadele edip çalışırken, şimdi çocuğum başarılı olsun diye anneler
ve babalar mücadele ediyorlar….
Şartlar değişti, asır değişti…
Kırk yıl sonra geriye dönüp
baktığımda bizim köyün, Türkiye’nin ve bütün dünyanın değiştiğini görüyor bazen
ağlıyor, bazen de seviniyor ve gülüyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder