“İnsanlar arasında çıkar bağı değil de
gönül bağı varsa, her biri muhatabını korumayı gözeterek davranacaktır. Gönül
bağı ile bağlı insanlar bağlandıklarını karşılarında görmezler. Hatta onu
kendilerinden ayırmazlar bile.” İsmet
Özel/Ve-l’Asr
Kapıyı
aralayan Nureddin bu cümleler eşliğinde adımladı odaya ve gölgesinin eşliğinde devam
etti...
“Sese
ve öze dokunacak bir sözle cümleye giriş yapmak elbette ki evlâdır ve
baş tâcı
yapılır. Bu cümleye bir de musikiden bir giriş yaparak Münir Nurettin Selçuk’un
sesinden Aziz İstanbul’u dinlemek ise
“ciğerlerimi gel sök “der gibi olsa
da dinlemeye değer bir eser olduğu aşikârdır. Öyle değil mi ki “Bir toplumun müziği bozulmuşsa, o toplumda
pek çok şeyin de bozulmuş olacağına hükmetmek gerekir” diyen Konfüçyüs dahi
toplumun seviyesine dikkat çeker. Bu yüzden kalp hâne-i saadetimize
güzellikleri almalı ve de dâim olmasını sağlamalı.
Her hikâye ve her şiir biraz hayâl biraz da gerçekleri ekleyerek yazılmaya çalışılsa da insan kendine bu tür meşgâleleri biraz da tefeül niyetine okumalı.”
Şiir Nâz odaya dolan bu cümlelere ne diyeceğini bilemedi. Güne bir sıfır başlamak o günü kazanmak için ince bir adım olsa da kırgınlığını belli etmeyen bir çehreyle odasına süzülen gölgeye cevap vermeyi gerek görmedi. Çünkü az önce hikâyesi olmayan o cümleyi yakmıştı…
“…Gülümserken de buz kesildiğim zamanlar oluyor, aynı manzaraya bakıp farklı tepkiler verdiğimizde…”
Nureddin, Şiir Nâz’ın karşısındaki divana oturdu ve devam etti…
-Sobaya ısınmak için attığın zeytin dallarının yanma sesi güzel olsa da sıcaklığı çabuk unutulur çok üşüyorsan odun getireyim.
Şiir Nâz elindeki hikâye defterine yeni hikayesini yazarken bir yandan da Nureddin’i dinledi diğer yandan da hayali karakterlerine rol vererek yazmasına devam etti…
-“İnsan kime kırılır ve kimi umursamaz?” diye mırıldandı Şiir Nâz’ın dudakları.
Şiir Nâz hikâyesindeki Nureddin karakterine kırılmıştı bir kere. Birden kapı yine aralandı. İçeriye Amine Şuarâ girdi. Amine Şuarâ’nın gelişini görünce Şiir Nâz, Nureddin’in odun getirme teklifini reddetmeyerek ondan birkaç tane odun getirmesini istedi.
Amine Şuarâ, Şiir Nâz’ın dizlerinin dibine oturdu ve Şiir Nâz’ın hikayesinin neresinde olduğuna baktı. Şiir Nâz hikayesinde yer alan karakterleri odasına bir bir davet ediyor gibiydi. Sözü ve hikâyeyi bu sefer bir paragrafla betimleyerek yazılmayı bekleyen diğer sayfaya geçti. Ne Nureddin’in yüzüne baktı ne de Amine Şuarâ’nın sesine kulak verdi. Sadece sayfaya Amine Şuarâ adına aşağıdaki notu düştü:
“Allah o kadar büyüktür ki her şey
vardı onda. Üşüyünce yanına koştuğumda ısıtır. Binlerce kez hata yapsam yine
ona koşar onun büyüklüğünün arkasına saklanırım.Onun koruyan olduğunu bilirdim. Nedense
hep yokluğa düşünce onu hatırlıyorum sanırım bu da insan oluşumun gaflette
olduğunun alâmeti. Peki ya varlık, onunla vârolurken de hiç şükretmeyi düşündün
mü?”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder