“Şu göğsüm yırtılıp baksan, dikenler hep aynı güldendir.
Şikâyet bilmeyen kalbim
kanar, hep aynı eldendir.
Bu dertten kurtulan yok
mu, dualar hangi dildendir.
Şikâyet bilmeyen kalbim kanar, hep aynı eldendir.”
Nureddin üzerindeki ıslak
giysileri değiştirip odaya girdi. Radyodan sıradaki Türk sanat musikisi şarkı
sözlerinin ahengini dinlemek için divana oturdu. Göz ucuyla Şiir Nazı süzerken
birden Amine Şuara’nın bakışlarıyla karşılaştı. Amine Şuara Nureddin’e Şiir Naz’ın
nefesinin şefkat dolu olduğunu ve hiç üşümediğini bakışlarıyla anlatırken odaya
dolan şarkıya itiraz eder gibi bir hal takındığı aşikardı.
Şiir Naz, pencerenin kenarında
öğle vakti ezanının okunmasını beklerken Nureddin Şiir Naz’a seslendi:
-Öğle vakti girmek üzere ben
camiye gidiyorum.
Odanın ısınan duvarları bu
seslenişe sobanın içinde yanan odun sesleriyle tepki verdi. Nureddin, Şiir Naz
ile bir an göz göze gelmeyi istedi. Şiir Naz’ın bakışlarını odanın sıcak
boşluğunda aradı. O bakışlar pencerenin manzarasında uzaklara dalmış Sır
barajındaki bir balığın karnında Yunus olmuştu.
Nureddin caminin yolunu
adımlarken bir an gaflete gelerek Şiir Naz’ı nasıl üzdüğünü düşündü. Ağzından
çıkan o cümle nasıl da yıkmıştı Şiir Naz’ın dünyasını. Camiye vardığında
şadırvanda birkaç genç ve ihtiyardan başka kimse yoktu. Köy yeriydi burası
kalabalık bir cemaatin olması beklenmezdi. Nureddin üzerindeki kabanı çıkarıp
onu uygun bir yere bıraktı ve gömleğinin kollarını sıvazlayarak abdestini aldı.
Kabanının cebinden çıkardığı mendille yüzünü silerken Ezan-ı Muhammedî’nin
okunmasını bekleyen ihtiyar delikanlılardan birinin ona seslendiğini duydu ve o
sesin geldiği tarafa yöneldi. İhtiyar delikanlı:
-Evladım, bu yağmurda camiye
gelmişsin. Sanırım buraların yabancısısın yağmurun hafifliğine bakarak yanına
şemsiye de almamışsın. Bilirsin ki ağacın çok olduğu yerler yağmurla birlikte
kol kola gezer.
Nureddin:
-Haklısınız amca. Ben rahmetli
oymacı İhsan Usta’nın oğlu Nureddin. Köyümüze gelmeyeli uzun zaman oldu.
Unutmuşum buraların halini ve yağan yağmurların tavrını.
İhtiyar delikanlı:
-Rahmet olsun babana, odunlar
onun elinde birer sanat eserine dönüşürdü. Senin mesleğin nedir?
Nureddin tam mesleğini
söyleyecekken birden Ezan-ı Muhammediye okunmaya başladı ve her ikisi de huşu
içinde okunan ezanı dinlediler. Caminin mescidine girdiklerinde duvardaki çini
desenleri ve halıdaki sadelik insana huzur verir nitelikteydi. Cemaat iki sıralı
saf tuttuğunda imamın tam arkasındaki sıraya denk gelen Nureddin idi. Namaz
bitip duasını topladığında ailesindeki hâl-i pürmelâl durumun cennet-i hâl üzre
olmasını temenni ettiğinde omzuna dokunan el ona “Âmin” dedi. Bu el az önce
şadırvanda kendisiyle konuşan ihtiyar delikanlıya aitti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder