KALBİMİZDEKİ EKO MU YOKSA EGO MU?/ Hidayet BAĞCI

 


Fransızca dilinde écho “yankı” demektir. Günümüz insanının birçoğu sadece sesin bir yankısı olduğunu düşünürler. Tabiki sesin bir yankısı, bir tınısı, bir titreşimi olsa da insana güven veren bir hissiyatı da elbette ki vardır. İnsana ilettiği bu hissin tarifi nasıl olur bilemiyorum ama sesin ekosunu bulduğu tek yer kalptir. Bunu bir hayvana da aktarabilirsiniz insana da…

İnsan, iletişim kurduğu insanın aynası olduğu kadar etkileşim ve titreşimsel olarak onun elektromanyetik alanı içine dahil olduğunda suyun herhangi bir kabın şeklini alması gibi şeklini alır. Böyle bir eko ve yansıma ise tercihlerimizle aktif hale gelir. Aktif hale gelen yönetici ise kalptir ve kalpler ancak Allah ile birlikte olanlarla mutlu olur, mutmain olur.

Kalbe ağır gelen her durum ve her yük -bu ister kuş tüyü hafifliğinden de öte çok hafif bir ses dalgası olsa da- insana güven vermiyorsa sessiz bir gemi gibi yol almalı o limandan. Bu tam tersi olursa insanı ego denen bir mevkiye çeker. Her insan kendini her şeyden ve herkesten üstün görerek yani kendi elektromanyetik alanı içerisine aldıklarını çok değerli bilerek egoyu oluşturur. Bu kelimenin tam ters tanımını mütevazi olarak adlandırdığımızda;

“Ben sana değer veriyorum, dinliyorum ve kalbimi açıyorum…”

Yani “-kalbimin çevresinde oluşan elektromanyetik alan içerisine senin değerli gördüğün her şeyi alıyorum.” demek oluyor. İşte burada bir eko, bir oluşum ve bir aynalama durumu başlıyor. Peki değer verdiğimiz insanlar çer çöpten ibaretse ne yapmalı?

“Kalbini açmayanı dinlemeye devam etmek değer veren insan için beyhude, bir ömür bir zaman kaybından ibarettir.”  diyerek vaz mı geçmeli çer çöp dediklerinden? Çöp kutusuna atılan her şey insanın kalitesini, konforunu ve önemsediklerini tanımlayan bir mekandır. Çöpe atılan her eşyanın bir geri dönüşümü olduğu kadar gelecek adına kazandırdığı bir tecrübesi vardır.

Beynimiz düşüncelerimize tepki verdiğinde nöronlar değişikliğe uğrayarak kendini sürekli yeniler. Tabi ki bu da farklı zamanlarda bizim her olaya ve duruma karşı bakış açımızın değişikliği olarak sonuçlanır. Beynimizdeki nöronların sürekli yenilendiğinin farkı kalpte başlar. Çünkü kalp her saniye vücudumuz için taze ve oksijeni bol kanı pompaladığından dolayı vücudumuz da her doğan gün gibi yenilenecektir. Bir de kalbin gizemli halleri var. Tabiri caizse kalp ne ile beslenirse; düşünce dünyamızdaki her mekan, her insan ve her eşya kalbin beslendiği gıdaya göre şekil alarak insanın değerini meydana getirir.

Aslında insan vücudunu oluşturan ve beyin ile kalp arasındaki sistemin iletişimi her zaman sağlıklıdır. Doğru ve tutarlı tepkiler vermesi insanın cüz-i iradesine bağlıdır. Kalpteki yankının beyinde doğru ses olup yol alabilmesi için yediklerimize, dinlediklerimize ve okuduklarımıza dikkat etmeliyiz diye düşünüyorum. Çünkü kalbe nüfuz eden her yanlış eko, bir gün egoya dönüşür. Bundan dolayı hayatınızdaki rutin ritminiz olduğunda etrafınızdaki her şey kulağınıza bir melodi olarak dönüş yapacaktır. Bu da varoluşsal anlamda sizin ayak iziniz pardon hareketiniz yani renginiz olacaktır.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder