Buhara’dan Anadolu’ya gelen Hüsameddin-i Uşşâkî Hazretlerinin muhteşem
sözüyle bu yazıyı “…uykunuz varken okumayın. Çünkü… Uyuyanları uykudan
uyandırmak için yazılmıştır. Tok karnına da okumayın… ”
“UYKUYA DOST OLMAYINIZ”
Uykuyu sevenler bizden değildir. “Biz” den kastımız Müslümanca yolda fikrî,
ilmî ve edebî meselelerle iştigal edenler, yâni ulvî sancısı olan dâva
adamlarıdır. Uyku dost olanların çoğalıyor olması, Müslüman ülkesinde irfanın,
ulvî sızının ve tefekkürün azalması demektir. Fethi Gemuhluoğlu, “uykuya dost
olmayınız” diyor:
“İnsanın uykuya sırt çevirmesi lâzım. Peygamber-i Ekber uyumazlardı. Eğer Türkiye’de…
Türk insanı, Müslüman insan, Millet-i İslâmiyye’nin insanı… Yeniden bir ‘ba’sü
ba’de’l-mevt’ sırrını yaşamak istiyorsa, onu ihyâ etmek istiyorsa… Uykuyu
kaldırmalıdır. Uykuya düşman mı olalım? Hayır! Uykuya dost olmayalım...”
“UYKUDAN SIÇRAYIP KALK,
ISTIRAP ÇEK”
Müslüman için haddi aşan uyku nefsânî bir hâl olduğu için gaflet hâli
sayılır. Kaygısızca çok uyuyan Müslüman hâl üzere olamaz ve tefekkür
edemez. Hz. Mevlâna’nın ikazını bugün
kaç kişi biliyor? “Uykudan sıçrayıp kalk, ıstırap çek! Bir tarafta su sesi
duyulurken, öte tarafta susuzun uyumasına imkân var mıdır?”
“EHL-İ CENNET UYKUYU BİLMEZ”
Haz ve modernizm, beden ve ruhunu o kadar kuşatmış olmalı ki farkında olmayan bir kısım Müslüman, Yunus Emre Hazretlerinin sözlerini gönlüne almayı unutmuş: "Uyuma der bana Sultân-ı enbiyâ / Hiç yatma der sana Sultân-ı enbiyâ”
Efendimiz Aleyhisselâtüvesselâmın hayat tarzına sebep asabiyetiyle bağlı
olan asâletli Müslüman az uyuyarak hayatın her ânını gönül gözüyle yaşar ve
temaşa eder. Uykunun kötülüğünden bahseden Abdülkadir Geylani Hazretlerinin
nasihatini hatırlamayan Müslümanın duruşunda noksanlık vardır.
Uykuyu değil, uyanıklığı aramak lâzım. Ayıklığı icap ettiren halleri terk,
bütün iyi şeyleri bir yana itmek sayılır. Bunun icabıdır ki âriflerde bayağı
uyku azdır. Ehl-i cennet uykuyu bilmez. Çünkü uyku gaflettir. Dolayısıyla
noksanlıktır. Bütün hayırlı işler, ayık olmadadır. Zahirî uykudan kurtulmak
için az yemeli, az içmeli, çok yiyip içince çok uyku olur.
Böyle diyor ulu zat. Konfor ve modern nimetler karşısında recüliyetine
sahip olamayan Müslüman bu nasihatleri unutmuşa benzer.
UYKU ÇEŞİTLERİ
15. Asır derviş ve âlimlerinden Eşrefoğlu Rûmî uykuculara iyi demiyor:
“Uyku altı çeşittir: 1- Gaflet uykusu: İlim meclislerinde uyuyanlar. 2- Şekâvet
uykusu: Sabah namazı vaktinde uyuyanlar. 3- Ukûbet uykusu: azap ve eziyet
uykusunda olanlar. 4- Kaylûle uykusu: Kuşluk vaktinde uyuyanlar. 5- Ruhsat Uykusu:
Yatsıyı kıldıktan sonra uyuyanlar. 6- Cuma geceleri uyuyanlar.”
Uykucuların hâllerini de şöyle târif ediyor: “Bir tâife vardır ki, gece
onlar için saadettir. Gecelerden onlara zerre kadar zarar gelmez. Bunlar,
geceleri hasret kaldığı gurbetteki bir sevdiğini bekler gibi gözler ve gece
olunca sevinirler. Bir tâife daha vardır ki, onlara da geceleri ne kâr, ne
zarar verir; geceleri uyku ile geçirirler, arada bir uyanır, sağlarına,
sollarına dönerler.”
Fikir ve gönül tâlimine soyunanlar, mes’uliyet ve istikâmetlerine bakarak
yukarıdaki uyku çeşitlerinden birini seçebilirler. Kültür ve medeniyet
meseleleriyle iştigal ediyor ve memleket dâvasının sözcülüğünü yapıyorsanız
gaflet, şekavet ve ukubet uykusuna yatanlardan olmayınız. Sünnet-i Seniye
diyerek, bol yemek ve tatlı üstüne yatsıyı kılıp yatanlar var. Bu, avâmın
hâlidir.
UYKU, ÂLİM, DERVİŞ VE
ŞAİR…
Müslüman kültüründe hâmi ve mes’ul sayılan devletlû, âlim, derviş, şair ve
fikir adamının yatsıyı kılıp uyuması vatan ve millet meseleleri yönünden
zararlıdır, kaygısızca uyumaları itibarlarını zedeler. Hem bu vazife ve
vasıfları taşıyacak, hem de yatsıyı kılıp rahatça yatacak, öyle mi? Yapacakları
bir yığın ulvî ve fikrî işleri var.
Öyle ki vasıflarına bakıldığında şairdir, yazardır, sofîdir, ilim
adamdır... Ateşli bir fikir teatisinde, gönülleri mâveraya kanatlandıran bir
sohbette uykuları gelir. Uyku ile birlikte lüzumsuz istirahatten hazzedenler
bırakın fikir adamlığını, derviş ve şair hiç olamazlar. Böyle insanların gönlü
ve fikri vardır; hattâ titiz bir Müslümandırlar. Fakat nasılsa bol uykudan hiç
taviz vermez, nefsi azdıran mükellef sofraları da kaçırmazlar. Modernliğin ve
konforun tesiriyle bu taifede uyuyanlar çoğaldı ki halleri Maşûkunu ararken
uyuya kalan âşığa benziyor.
“EY UYUYAN ADAM!”
Attar’ın “Mantıku't-Tayr” ında anlatılıyor. Modernizmin haz ve konforuna
alışan derviş ve âlim, fikir adamı ve şair olanlar okusunlar.
Yolda uyuya kalan âşıkını kendinden geçmiş halde gören mâşuk, bir şeyler
yazıp, âşığın üzerine bırakır. Uykudan uyanıp kağıdı okuyan aşığın yüreğine
sızı düşer. Onu sızlatan sözler bugün kaç âlim, derviş, şair ve fikir adamının
yüreğini sızlatıyor?
“Ey uyuyan adam! Tüccarsan kalk para kazan. Yok zâhid isen uyuma, kulluk
et! İkisi de değil, âşıksan utan. Âşığın gözünde uyku ne gezer? Âşık gündüzleri
yel gibi eser savurur; geceleri yanar yakılır, âleme ay ışığı gibi ışık saçar.
Mademki bunlardan hiçbiri sende yok, aşktan bahsetme, sahte dâvalara girişme…”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder