Bir kız çocuğu görüyorum markette. Orada çalışan işçilerden bir kız, peşimde dolanıp bana yardımcı olmaya çalışıyor. Dertli olduğunu ima ediyor yüzü her yanından. Çekiyorum kenara. Anlatmaya başlıyor. Babası üvey, bir çocuğu var yaraladığı karısından. Annesi temizliğe gidiyor. Üvey baba her gün anneyi dövüyor. Annenin kafası gidip geliyor. Hem adam, hem kadın kaçmış yakın zamanda. Kalan üvey kardeşi saklıyor çalıştığı marketin bodrum katında. Numarasını alıyorum, bir çare bulur muyum kıvranıyorum. "Adın ne" diyorum. "Ahiret, abla" diyor. Donup kalıyorum, doğunca ölmüş zaten yavrucak. "Allah bizi bırakmaz" diyorum, dünya başıma yıkılıyor gibi oluyor… Etrafımı görmekte zorlanarak hızla uzaklaşıyorum.
Bir odadayız, bir şair var, bir matematikçi, bir de gülen adam. Matematikçi, arada göz ucuyla bize bakıp mütemadiyen soru çözüyor. Gülen adam, şairle benim konuşmalarıma arada yorum yapıp, gülüyor. Ben sorular soruyorum, şair anlatıyor, Mevlâna’dan, Necip Fazıl'dan, İsmet Özel'den; Rilke'den, Valery'den, Goethe'den konuşuyoruz. Şairin çok beğendiğim bir şiirini açıyorum, Mevlâna’nın bir şiirine benzeyip benzemediğini soruyorum. "Bilmem, benzetemedim pek" deyip pencereye doğru uzaklaşıyor. Uzaklara bakıp susuyor. Yaralı ama yüreği hâlâ atan şiir ellerimde kalıyor. Tekrar okuyorum. İçe doğru bin bir acıyla içim eziliyor. Şiirin yaşanmışlığı belimi büküyor. Pencereden baktığı uzaklarda ne görmüş ve ne bulmuşsa şair bir daha konuşmuyor, ona ne hatırlatmışsa şiir susarak onu yaşıyor. "Allah bizi bırakmaz" diyorum, yüreğime sarılıp ben de uzaklaşıyorum.
Bir odadayız, bir kadın var, sıcak bir misafir odasında, kemik karışımı İran porseleninden şahane fincanlarda kahvelerimizi içiyoruz. Benim içim lav denizi. Kadın anlatıyor. Kocası bir ara evi terk etmiş, cinleri olan bir kadın varmış, ona baktırmış, aldatacak gibi olmuş kocası kendini, fettan bir kadın aklını karıştırmış, ama aldatmamış, dönmüş eve, içi tam doğrulmamış kocasına, fettan kadın büyü yaptırmış ama... O anlatıyor benim içim kan ağlıyor. Herkesin iğneden ipliğe her şeyi, acısı da dahil ne kadar kıymetli, bozuk plak gibi aynı yerde takılan ve dönen insanlık. Feryat ediyorum ama kimse duymuyor. Anlatıyor. Detaylar. Detaylar. Ben bir lav denizinde yanıyorum. "Üzülme, geçer, Allah bizi bırakmaz diyorum." Kafamda kapkaranlık bulutlar, yüreğim ağırlaşmış bir şekilde müsade isteyip gidiyorum.
Bir asansördeyiz, kalabalık bir hastane asansörü. Bir aile; baba, anne, bir erkek ve bir kız çocuğu. Babayla erkek çocuk aynı şalvarı giymiş, çocuk on yaşlarında. Soran gözlerle erkek çocuğuna bakan yanındaki adama anlatıyor baba:"...hısım, bu bizim oğlan kan kanseri olduydu, Kayseri tıpa git gel, üç yıl tedavi gördük, şimdi iyi şükür, Allah'a emanet. Bizim enişte kaza geçirmiş, onu görmeye geldik şimdi..." Çocuğa bakıyorum, parlayan kafasında kuş tüyü gibi azıcık saçı, mahcup ve yorgun gözlerinin üzerinde hafif bir kaşı var. Kendinden bahsedilmesinden dolayı ellerini kollarını nereye koyacağını, nereye bakacağını bilemiyor. Şalvarı ne yakışmış. Bakışlarımla sarıp sarmalıyorum, içimdeki merhamet denizinden muhabbet akıyor yavruya. O da bir kez masumane bir bakış atıyor bana: "Allah bizi bırakmaz, iyi olacaksın" diyorum ve geldiğimiz katta asansörden inip uzaklaşıyorum.
Bir park, bir bank, iki aşık yürek. Kız ve erkek, Âdem ve Havva suretinde. Kız; sürekli ağlamakta, babasından yediği dayaklardan iflahı kesilmiş, fabrika soğuklarında çalışmaktan beli bükülmüş, bir de evlilik tutturmuş şimdilerde babası olacak gavat, hayat zor. Erkek; gözleri sevdiğinin göz yaşlarını sildiği mendilde takılı kalmış, yüreği buruk, çareler çaresiz kalmış, sevdiği kızı babası zorla bir zengine peşkeş kılmış... Kız: “Bir beni dövse, anam, bacım hepsini sıradan geçiriyor ben hayır dedikçe" diye hâli pür melalini inleyip ağlayarak tekrar etmekte. Erkek, sigara üstüne sigara yakmakta, dili lâl olup yüreği taş kesmekte. Ne dese olmuyor, diyecek sözü yok, elde yok, avuçta yok, yok üstüne yok. Ne dese ki sevdiğine. Erkeğin gözleri mendile takılı, konuşacak tek kelam dahi kalmamış, ölmekten gayrı gidecek yol kalmamış. Hiçbir şey diyemiyor, yutkunup zar zor, sigarayı atıyor, son kez sarılıyor kıza, sımsıkı, gizli ve sözsüz bir veda. Anlıyor kız, tütün kokulu bir visalin ardından, son kez gördüğünü anlayarak erkeği, gidilmeyecek yola doğru gidiyor. Karanlık oluyor gökyüzü birden, yağmurlar boşanıyor, bir uğultu kulaklarımda çoğalıyor, her şey sisler içinde kalıyor.
"Allah sizi bırakmaz..." diye dua ederken bu aşıklara, yere düşen mendili hatıra alıp, hızla uzaklaşıyorum parktan...
Her yanımızdan acı ve düş kırıklığı akıyor. Bakıyorum kendime ve herkese, "Allah bizi bırakmaz" diyorum. Yağmurların içinde yürüyerek kayboluyorum.
..büyük bir yazar...maşallah..
YanıtlaSil