İyi yazının nazariyecilerinden
Cenâb Şehabeddin de yazının kaideleri, on sekiz makamlı ve her makamın
taksimleri farklı perdelerden olan, her makam diğer makamlarla ahenk içinde
bütünleştirilerek çalınan tasavvuf mûsikisi kaidelerine benziyor âdeta.
Yazıyı “Âdi” ve “Edebî” diye
ikiye ayıran Şahabeddin’e göre, her yazının kendi devrine göre mazmunları,
mecazları, kinayeleri, istiareleri, teşbihleri vardır. Âdi yazılarda sanat ve
bedî endişe yoktur. Dil kaidelerine uygun yazılan yazılar doğru olabilir, fakat
yazı sadece doğru yazı demek değildir. Diğer unsurları da taşıması gerekir.
Zihniyet bakımından Batıcı ve
Fransız Edebiyatı hayranı olan, fakat Cumhuriyet inkılâplarının yıkıcılığı
karşısında Türk nesrine ve edebî yazıya disiplin getiren Cenâb ustanın (Cenâb
Şehabeddin’de Tenkid / Dil Sanat ve Edebiyat Hakkındaki Görüşleri, Prof. Celâl
Tarakçı) anlattıklarına kulak vermeli. Hülâsa olarak diyor ki:
Edebî yazıyı meydana getirişteki
safhaları söyle sıralayabiliriz: Kelime, sıfat ve fiil aramak, bulduklarından
memnun olmayarak daha münasiplerini aramak, okuyucuya yapacağı tesirleri,
vereceği zevk u ıstırabı ölçmek, tartmak, hesap etmek ve ona göre bir cümleden
kesmek, ötekine ilâve etmektir.
Rutinliği yok etmek için iki
cümlede aynı faili kullanmamak, birbirini takip eden cümleleri aynı fiil çekimi
ile kapamamak, müsbet, menfî, istifhâm, hitap, istiğrak ihtiva eden kelime ve
cümleleri nöbetleşe her şekle başvurarak okuyucuyu aynı edatın tekerrürü ile
yormamak gerek.
Edebî yazının kelime haznesi
geniş olmalı, bu kelimeleri edebî kurallara göre birleştirip terkipler,
maksadını anlatan akıcı cümleler meydana getirmeli. Her yazı kendi meramına
göre kelime seçmeli, cümlelerin her cüzünü ahenkli bir sırayla oluşturmalı.
Cümleleri oluşturan kelimelerde ve komşu cümleler arasında rutinlik olmamalı ve
uygunsuz sesler art arda gelmemeli.
Rutinlikten kurtulamayan,
söylediğini gereksiz kuru vuzuhla anlatıp estetik ifade ve ruhtan mahrum yazı
edebî yazı sınıfına girmez. Edebî yazı kendi ruh ve üslûbuyla anlatır, vak’ayı
sanatlı bir anlatıma dönüştürür. Hem vehbî olan ilhamı, hem de kesbî olan fen
ve hünerin bütün oluş ve faydalarını hissettirir.
Nesir hem güfte, hem de bestedir.
Bu iki özelliği olmayan nesir san’at eseri sayılamaz. İyi nesrin ses yapısı,
yâni mûsikisi makam birliği içinde olmalı. Ahengi temin için kâh cümleleri isim
ve fiil kalıplarına dökerek, kâh fiilleri çekim ekleri ve şekil itibariyle
çeşitlendirerek maksadın icabına göre hitabı rutinlik kurtarmalıdır.
YAZIDA KUSUR VE
İHLÂLLER
Cenâb ustaya göre aynı kalıptan
dökülmüş teşbihler, terkipler gibi aynı ismin, edatın, uyumsuz isim-fiil,
fiil-isim çeşitliliği bile âhengi ihlâl edebilir. Sesli harfleri taşıyan
kelimelerin oluşturduğu cümleler dahi çok zaman ahengi bozabilir. Ahenk
meselesi, telaffuz ve işitme, yani duyma meselesidir. Söz (yazı), dil, dudak ve
kulağı yormamalı.
Yorgunluk, edebî lezzetin en
büyük hasmıdır. Telaffuzun şartını yerini getirmek için ses ve harflerin
birbirine yakın olanlarını uzak bulundurmalı, sessiz harflerin miktarını
azaltmalıdır. Sesli harfler âdeta bir mûsîki notasıdır.
Bir cümlede aynı sesli harf çok
tekrarlanırsa piyanonun aynı tuşuna dokunmuş gibi olur ki bundan tabiî olarak
ahenk çıkmaz. Bunun için ‘üzüntülü, gürültülü düğünümüzü görürsünüz’ cümlesini
ahenkli sayamayız. Aşırı tekrarlar iyi yazının ses notasını bozarak sıkıcı hâle
getirir.
Hep aynı perdeden telâffuz kulağı
yorar. Sesli harflerin kullanılmasında da denge gözetilmelidir ki, iyi yazının
ahengi sağlansın. Edebî yazıda kâh öksürük gibi kısa, kesik ve asabî, kâh
lüzumsuz coşkunluk ve mevzu dışı şamata olmamalı.
GÜNÜMÜZDE ÂDİ YAZI
YAYGINLAŞIYOR
Üzülerek söyleyelim ki günümüzde
edebî yazının nâmı kalmadığı gibi itibar eden de azaldı. Âlimi de akademisyeni
de araştırmacısı da gazete diliyle yahut âdi yazı tarzıyla yazıyor. Dolayısıyla
okuyanların edebî yazının nasıl olduğuna dair hassasiyet ve tepki gösterme
melekesi her geçen gün dumura uğruyor.
İşlediği her konuyu gazete
muhabiri gibi sunan yazıların edebî yazıyla uzaktan yakından bir münasebeti
yoktur. Gazete köşelerinde ve dergilerde yazılan her yazı hangi mevzuda
yazılmış olursa olsun, iyi yazı şartlarını taşımıyorsa edebî yazıya dâhil
edilmez. Dinî, ilmî mevzular da dâhil bir rapora, bir tutanağa benzeyen ve
havadis aktaran yazılar âdi yazı sınıfına girer.
Gazete ve muhabir yazıları
yazanlara yazar da diyemeyiz. Her yazı yazana ecdadın diliyle muharrir yahut
edip demek doğru değil. Bu tür yazı yazanlara kâtip, nakilci yahut gazeteci
denilir.
http://www.habervaktim.com/yazar/81206/adi-ve-edebi-yazi.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder