Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse misafirine ikram etsin
Hadis-i Şerif
Siz herhangi bir eşyanızı yitirdiniz mi? Eşya yitirmek zordur. İnsan bir şey yitirdiği bölgeyi tarar durur. Hiç aklından çıkmaz. O mekâna her geldikçe yitirdiği eşya aklına gelir, gözleriyle yeri tarar acaba şuraya da bakmış mıydım, diye.
Aslında toplum olarak biz çok şey yitirdik. En başta özelliklerimizi yitirdik, acıma ve merhamet duygumuzu yitirdik. Birçoğumuz vicdanımızı yitirdik. Toplum olarak bizi birbirimize bağlayan duygularımızı yitirdik. Kahramanmaraş’ta bir deyim vardır; “eşek yitirmişe benzememek” diye. Duyarsız ve duygusuz olanlar için kullanılır. Maalesef eşek yitirmişe benzemiyoruz. Yitirdiğimiz şeyleri bulmak için de herhangi bir çabamız yok. Komşunun komşudan haberi yok. Aynı apartmanda oturan insanların birçoğu birbirini tanımıyor. Karşı dairede cenaze var, bu dairede çalgı çengi, kahkahalar.
Çocukken komşu büyüklerden çekinir anormal hareket edemezdik. Çünkü hemen müdahale ederlerdi. Babam terzilik yapardı. Van’dan, Siirt’ten sert bakışlı, ayaklarında şalvar başlarında bazen kasket, bazen poşu bağlı insanlar gelirdi. Bize göre boylu poslu adamlardı. Biz çocuklar onların bozuk Türkçelerine gülerdik, babam bizi azarlardı;” insanlarla dalga geçmek günah” diye. Toptan kumaş alır, gömlek, pijama vs. diktirir, memleketlerine götürür satarlardı. Biz dikiş işini üstlenirdik. Bazen paraları çıkışmaz; “Usta kalanı gelecek gelmeme vereyim derlerdi.” Van nere Gaziantep nere. Adam gitse bulma imkânı bile yoktu. Ancak her seferinde babam “Tamam” derdi. Kredi kartı yok, senet yok, kefil yok. Söz senetti çünkü. Hiç aksattıklarını hatırlamıyorum. Üstelik bu adamlar kendi dükkânımızda bize gazoz ısmarlamaya kalkarlardı. Doğu insanı genelde böyledir. Hele Diyarbakırlılarla herhangi bir yere oturup bir şeyler yemiş içmişseniz sakın elinizi cebinize atmayın, vallahi cebinizi yırtarlar. Diyarbakır’da okurken Diyarbakırlı arkadaşlarla kahveye giderdik. Genelde durumları iyi olmayan kişilerdi, ancak buna rağmen kasada birbirleriyle itişirlerdi, illa parayı ben vereceğim diye. Bizim “yahu bu seferlik ben vereyim” deme şansımız bile yoktu. Onlar için ben yabancıydım, yani misafirdim, mutlaka ağırlanmam gerekirdi. Kasada birbirleriyle itişen kişiler görürseniz bilin ki mutlaka Diyarbakırlılardır. Korkmayın, dövüşmüyorlar, birbirlerine ikramda bulunmaya çalışıyorlar.
Genelde köyde kalıyorum. İki gün önce şehre indim, yaya dolaşmaya başladım. Ayaklarım beni Bakırcılar Çarşısına sürükledi. Biraz da orada çay ocağının müdavimlerinden Nurettin adlı arkadaşımı görmeyi ümit ediyordum. Çay ocağını yokladım, yoktu. Çarşının en meşhur kebapçısı Abidin Ustadır. Baktım orası ana baba günü, her bölgeden insan ve turistler. Çoğu ayakta kebap yiyor. Hoşlanmadım hemen arasa’nın girişindeki kebapçıya yöneldim. Masalar bomboş. Kapının önündeki masaya yerleştim.
Usta bana bir dürüm ciğer, diye seslendim.
Sonra telefonumu çıkararak gelen mesajları okumaya başladım. Çevremdeki sesleri duymuyordum.
Birisinin “Selamaleyküm “dediğini duyar gibi oldum. Başımı telefondan kaldırmadan gayri ihtiyari “Aleykümselam “dedim.
Sen yemeğini yediii.
Başımı kaldırdım, karşı sandalyede benden yaşça büyük birisi oturuyordu. Başında kasket, ayağında şalvar, sert bakışlarla bana bakıyor, sorusuna cevap bekliyordu.
Efendim, anlamadım.
Sen yemeğini yediii.
Yok, yiyeceğim.
Ne söyledin?
Ciğer.
Ben de ciğer söyledi.
Yetmişli yaşlarda ama dinç gösteriyordu. Çocukluğumda gördüğüm Vanlılara benziyordu.
Nerelisin?
Emmi ben buralıyım, Gaziantepliyim. Ya sen nerelisin?
Vallahi beeen, Fırat kenarından, Arabanlıyım. Arabanı biliymisin?
Bilirim emmi.
Bu arada telefonu kapattım, masanın üstüne bıraktım.
Lav ben Kürdüm,Türkçeyi fazla çeviremiym.
Baş tacısın emmi. Ben seni anlıyorum,sen konuş.
Ben kövlüyüm. Benim koyunum var, ineğim var, culluğum var, bir de atım var. Benim fıstığım da var. İki ton fıstık satmışam. Benim oğlan öğretmen. Bana “Babo sen burda dur ben pazara gidip geleceğim”dedi. Benim de karnım acıktı, ciğeri seviym. Halım eyi çok şükür, kimseye muhtaç degilem.
Biraz alış veriş yapmışam… (sonra üzerime doğru eğilerek) lav her şey çok bahali. Heç birşeye güç yetmiiiy. Bir iş ayakkabısı almışım yüz seksen kağıt,vay babo lav bir ayakkabı yüz seksen kağıt oluuur?
Hele bir bakayım şu ayakkabıya.
Poşetten bir çift siyah mekâp çıkardı, kırk beş numara.(Çocuk mezarı gibi)
İnceledim. E emmi bu hakiki mekâp, biraz pahalı tabi. Bundan üç çiftte bende var. İş için çok iyi. Bu arada kebaplarımız geldi. Kebapçı “ ayran ister misiniz?” diye sordu.
Yok, ben su alırım.
Ben de su alırım.
Yemeği yerken sohbet faslımız devam etti. Kızı üniversitede okuyormuş. Bir oğlu Hollanda daymış. Öğretmen oğlu çok başarılıymış vs.
Yemeği bitirdik. Ben kalktım kasaya yöneldim.
Usta borcum ne kadar?
On sekiz TL.
Peki, al, emmimin parasını da al.
Adının Halil olduğunu öğrendiğim emmi masadan fırladı, cebinden parayı çıkardı,
Lav yok, ben verecağım.
Emmi ben verdim, hadi bana eyvallah, sana afiyet olsun.
Kolumdan yapıştı. Lav sen benim parayi niye verdi?
Emmi ikramda bulunmak sünnettir, ikramda bulundum.
Lav ben seni bırakmam. Sana bir şey alayım. Sen ne istersen onu alayım. Hah tamam bir ayakkabı da sana alayım.
Emmi bende o ayakkabıdan üç çift var. Bırak kolumu da güle güle git.
Ben seni bırakmam. Hah ben de sana baklava yedirecağım.
(Emmimin eminim baklava fiyatlarından haberi yoktu) Emmi ben baklavayı sevmem.
Hemen çay ocağının yanındaydık. Herkes bize bakmaya başlamıştı.
Emmi gel sen bana bir çay ısmarla ödeşelim. Kolundan tuttum masalardan birine sürükledim. Çaycıyı beklemeden çay ocağına hücum etti. Eli ayağı birbirine dolaşmış titriyordu. Geldi karşıma oturdu.
Lav ben yetmiş altı yaşındayam, hayatım boyunca bele bir şey görmedim. Lav sen bana bunu niye yaptı? Gözleri kızarmış, sicim gibi yaş akıyordu. Benim de gözlerim doldu, sesim çatallaşmaya başladı, neyse ki kendimi toparladım.
Lav ben sözü sayılır bir adamam, sen bunu niye yapti.
Emmi şimdi ben senin köyüne gelsem sen bana yemek yedirmez misin?
Lav ben sana koç keserem.
E tamam işte ben buralıyım sen misafirsin, bende sana ikramda bulundum.
Poşeti uzatarak lav al bu ayakkabıları SEN GEY,BEN GEDER YENİSİNİ ALIRIM.
Emmi bunlar benim ayağıma olmazki. Bak Allah büyük, dünya küçük bir gün köyüne gelirsem seni bulurum, ödeşiriz, tamam mı?
Benim işim var emmi , benim gitmem lazım. Öğretmen oğluna selam söyle ben de öğretmenim. Biz öğretmenler böyleyiz, işte.
Lav ben senin gözlerinden öpecağım. Zorla boynumdan çekti alnımdan öptü. Güçlü kuvvetli bir adam boynumu elinden kurtaramadım. Ayrıldık.
Gönül seferberliği diyorduk ya, evet dostlar benim hatırım için yarın herkes tanımadığı birisine ikramda bulunsun. Görüyorsunuz buna ne kadar ihtiyacımız var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder