Kırgınım...
Dağlar, ovalar, bitmeyen yollar kadar
Bekleyen bir kalem kadar kırgın, dargın
Bir sessizlik içimdeki, yalnızlığa kırgınım
Sana yazamadığım şiirlere, mısralara kırgınım
Ağlayamam, gözyaşına kırgınım
Misal-i meczubum, akla kırgınım
Koklanmayı bekleme boynu bükük lale!
Dağlar, ovalar, bitmeyen yollar kadar
Bekleyen bir kalem kadar kırgın, dargın
Bir sessizlik içimdeki, yalnızlığa kırgınım
Sana yazamadığım şiirlere, mısralara kırgınım
Ağlayamam, gözyaşına kırgınım
Misal-i meczubum, akla kırgınım
Koklanmayı bekleme boynu bükük lale!
Sana bile kırgınım
Rengarenk bir kırgınlık benimkisi,
Rengarenk bir kırgınlık benimkisi,
Siyaha rastlarım
Ok yemiş yaralı ceylan sana değil,
Ok yemiş yaralı ceylan sana değil,
Avcıya değil
Ben oka kırgınım
Ey aşk!
Ben sana değil gönlüme kırgınım...
Ey aşk!
Ben sana değil gönlüme kırgınım...
***
PERVANE İLE BİLGE MASALI
Bana öyle bakmayın
Bana öyle bakmayın
Ben bu akşamüstü ölmeyeceğim
Aslında ben hiçbir akşamüstü
ölmeyeceğim
Çünkü bir sır var yerine
ulaştırabileceğim
Yıllardır onu bekler dururum
Ben kanatları sır-ı ateşte yanmış
bir pervaneyim
Bir bilge var ekmeğini
paylaştığım suyunu içtiğim
Bir varmış, bir yokmuş.
Evvel zaman içinde, kalbur saman
içinde...
Bir sır yokmuş, bir bilge varmış.
Hiç sırsız bilge olur muymuş?
Hani bir varmış ya işte o
bilgeymiş,
Hani bir yokmuş ya işte o da zamanmış.
Yok olan bir zaman içinde bir
ülkede sırlı bir bilge yaşarmış. Derler ki her insanın elleri yaptığı iş
kokarmış, sırlı bilgenin elleri ise hep dua kokarmış. Bilge bir dua eder, o dua
kokan elleri taa arşa kadar uzarmış. Zaman zaman bir sıkıntı düşermiş sırlı
bilgenin o ak pak tertemiz yüreğine. İşte o zaman anlarmış ki yaşadığı ülkenin
bir yerinde birileri bir derde düşmüş. Böyle olunca ellerini kaldırır içine
düşen sıkıntının yerini huzur alsın diye o derdi olanın da derdine; derdi,
dermanı, bilgeyi, sırrı yaradan yardım etsin diye dua edermiş.
Yalnız değilmiş bilge.
Zümrüd-ü Anka kuşunu bile
kıskandıracak güzellikte rengârenk bir pervane (kelebek) ile yaşarmış. Bu
güzeller güzeli pervane can yoldaşı, sır yoldaşıymış bilgenin.
Bilge sırrını verip, duasını edip
yüklermiş pervanenin sırtına; yüklermiş ki; gitsin bu dua taşıyıcısı derdi
olanı bulsun sırrını duasını teslim etsin.
Dua taşıyıcı pervane yüklenmiş
bir gün sırlı bilgenin duasını ve çıkmış yola. Az mı gitmiş, hiç mi gitmiş,
gittiyse de nasıl gitmiş bilmiyormuş pervane. Yolun sonunda rastlamış salkım
söğüdün altında küçük bir kıza. Uçmuş konmuş omuzuna o dua, o sır onun sanmış.
Fısıldamış küçük kızın
kulağına... Bilgenin sırrı sır olmuş, pervanenin taşıdığı dua sır olmuş, küçük
kız kaybolmuş...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder