Çok döküldük ama
yeğen, gelinin bir tas suyunu içtin mi, her şeye değiyor. Elif bibini biliyon
işlere de koşamaz olmuş idi hani.
Ben yaşlandım;
mecnunumuzu dersen benden farksız; geçenlerde eskeri hastaneden,
zekâ yaşı dokuz, akıl yaşa on dört dediler; askere de almadılar zati.
Aklım almadı; yirmi
yaşındaki delannının nasıl olur da bilmem şu yaşı bilmem bu yaşı olur yeğenim.
Mecnunumuz bize Allahı’n bir lütfu, olsun dutmadığı-dutamadığı bir iş yok; idare
edip gidiyoruz elhamdülillah.
Evde üç erkeğe bir
sahiplik eden gerekiyordu hasılı. Elif bibin bize sahiplik edemez olmuş
idi. Eh! Galan gelin sahibimiz olur
inşallah.
Oğlan nedeceğini
şaşırmış, kendini bir kaba goyamaz olmuştu gayrı.
“Maraş’ta mı işe girsem! Köyün işini mi çekip
çevirsem!” diye şaşım şaşım şaşıyor idi. Eh onun da ayağını bağlamış olduk deel
mi yeğen böylece?
Açlıktan ölmek ya
şunun şurasında, yeter ki Allah can sağlığı versin.
Eee aklımdan geçeni
biliyon herhal!? Yarın bir de torun aldık mı gucağımıza, Elif bibin ile bizim
değme keyfimize.
Ohudamadık yeğen,
çocuğu ohudamadık.
Köyde akıllılık eden
çıktı birkaç tane. Tarlayı takımı satıp, bir kısmı öylecene bırakıp, şehre
gitti ve ohuttu cocuklarını.
Zor gerçi; tarlan
tapanın var iken gedip şehirde amelelik etmek, ama şimdi gününü görüyorlar
hani. Bir çocuk ohutdularsa da, diğer çocukları da iş sabı oldular.
Biz edemedik...
Bırahıp da gedemedik şehre. Bırakılmıyo yeğen,
baba ocağı bırakılmıyo. Tam doymasak da, aç
galmışlığımız yok çok şükür.
Aha gelini de
getirdik. Borcumuz yok elhamdülillah.
Bu muhtar akıllı
çıktı. Her düğünde, kuytu bir yere bir masa kurdurtuyor. Koyuyor başına iki
aza; bir defter, kolonya, şeker, cıgara… Köylü sıraya girip beşer onar düğün
yardım sandığına para yazılıyor.
Peh ne ala! Herkesin
geçmişine ırahmet olsun. Düğün için satıp savıp, biraz döküldü isek de,
toplanan para borcumuza yetti, arttı bile.
Bu her düğünde böyle
yeğen; zengini fakiri yok, masa hepisinde kuruluyor ve herkes golundan ne
goparsa yazılıyor deftere. Sabah kendisinin de düğünü olacak deel mi yeğen. Bu
gün bana yarın sana demiş eskiler.
Şükür herkes geldi
düğüne yeğen. Aşımız ekmeğimiz de eksik olmadı hamdolsun. Yenildi içildi,
dualar edildi. Allah herkese nasip etsin.
Artık bibin ile
bize, ömrün mühletini beklemek düşüyor.
Bizde seksenini
geçen olmadı yeğenim.
Babam yetmiş
dokuzunda, emmim yetmiş beşinde, edem ırahmetlik yetmiş altısında göçtü. Aha
geldim yetmişine, ha göçtüm ha göçecem. Allah imanla göçmeyi nasip etsin
inşallah.
Gayrı gözüm arhada
kalmaz yeğen. Şu oğlanın ayağını köye bağladık ya, baba ocağımız tüter, tarla
tapan işler.
Zaten bize de burada
galmak şart olmuştu yeğen. Mecnunumuz nereye sığar burdan başka. Hoş biz
getseydik bile, o dolanıp geri buraya gelirdi. Yapamazdı o şehirde, zayi olurdu
Allah muhafaza.
***
Evden ayrılırken,
arkamdan koşarak geldi Garip Emmi’nin oğlu.
“Abi kurbanın olayım şehirden bana bir iş ayarla.
Fabrika, hamallık, aklına ne gelirse her işi yaparım abi!”
“Vay Garip Emmi’nin köye
ayağını bağladığını sandığı oğlu” demiştim içimden.
Kafamdan kaynar
sular dökülmüştü adeta.
Bir hafta sonra
Garip Emmi’nin öldüğünü duydum. “Oğlunun şehirde iş planından haberi var mıydı
acaba?” dedim kendi kendime.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder