Uzun cümlelerle yoruyorum kendimi.
Noktası virgülünden uzak
iklimleri seyre dalıyor aklın meal kokan hücrecikleri.
Noktan değdi, beyazın ağdı
kalbime, karalar giydiriyor. Damarlarımı boyadığım mürekkebe dalan divitin ucu
hançer gibi sine de paralanıyor. Şarapnel parçaları gibi saçılan virgüllere
kızgın cümleler uzadıkça uzuyor, anlamlar kargaşa, çöp yığıntıları heyelan
cümleler, ruhun boynuna attığı kement ile göçüğün damsız bıraktığı akrebin
dansı gibi kıvrılıyor.
Çilekeş ruhun isyanına, harlanmış
alevde eriyen yağa misal zamanda çürüyen et; kilit vurduğu kapısından cümle
âlemin kelime şarabından yeterince kanmamak biryana; fikrin anahtar deliğinden
saçılan ışık huzmeleri gibi tüm benlik âlemine doğması bu kadar sancılıyken ve
yetinemezken sözlerim yol gibi kıvrılmış şahsımın umurunda mı sanırsınız?
Bir gün daha deyip
kemiksiz dilimle, bir gün daha siliniyor ömür küremden.
Tam böğürümde keskin bir yalnızlık ağrısı nefesimi kesiyor.
Tam böğürümde keskin bir yalnızlık ağrısı nefesimi kesiyor.
Sen çaresizmişsin?
Bir fısıltı…
Gece yarısı tam da kulak
zarımda titreşen uğultu; göğsümü sökercesine pâreleyen kurt ulumaları…
Pençelerimi dayayıp yalnızlığın duvarlarına zorluyorum kaderimi, tutup
nabzından, zamanın can çekişini sayıyorum ruhumun.
Sayıyorum bir ve birden sonrası hatırlamıyorum.
Sonunda yırtıp rahmini
karanlığın yazıyorum uzun uzadıya…
...Kulak çınlamalarım bir esmaya yol açar kalbimin titreşimlerinde...Allah Hafiz'dir...
YanıtlaSil