Kardeşler! ' deseydim
'Kardeşlerim! '
'Bakın yaklaşıyor yaklaşmakta
olan
'Bakın yaklaşıyor yaklaşmakta
olan
Bakın yaklaşıyor…'
yazık, şairler kadar cesur
değilim
İsmet Özel
Ah şair bu yaşamlar sahile vuran
irin dalgaları ile besler kendini. Cehenneme ulaşmanın en meşru yolu, kin ateşi
ile kin bahçelerinde naralar atarak dolaşmak. Bu nedenle teninde altın rengine
boyanmış yazdan kalma güneş izini bulamazsın. Gözlerinde kırağı çalmış
mevsimleri öyle ki hiç bulamazsın. Girdin şehrin en zayıf noktasından. Fakat
yel değirmenlerine karşı koyan bir Donkişot değil halin bilesin. Krala karşı
mücadele eden robin hood hiç değil. Mekanik medeniyetin hayal üstü kahramanı
Süpermeni hiç aklına dahi getirme. Ki modern medeniyetin kahramanları seni
öldürmeye gelebilir, hayallerini, ruhunu, şiirlerini işgal edebilir. Anlaşılmaz
bir trans haline girersin heybendeki azığın tel tel dökülebilir. Eğer
şiirlerin, kelimelerin gücün yetmiyorsa, modernizmin kahramanları, yaşam
alanını, ruh dünyanı, değer verdiğin her şeyini tarumar etmek istiyorsa
aşağıdaki kıssayı dinle.
Şehrin en uzak yerinden bir adam
koşarak geldi: “Ey kavmim, elçilere uyun” dedi.
“Sizden ücret istemeyenlere uyun,
onlar hidayet bulmuş kimselerdir.”
(Yasin: 20-21)
Bakırdan gökyüzünün üstünde altın
rengine boyanmış güneşin ışıkları, irinden dalgaların kavislenerek linç edilmiş
deriden giydirilmiş evlere vurduğu sahildeydik. Kelimeler çuvala konan mızrak
gibi sığmıyordu heybemize. Rahatsızlıklarını her halükârda belli ediyorlardı,
debeleniyorlardı baharı gören bir kısrak gibi. Seninde yüreğin okyanuslar gibi
debelensin şair. Kendini okyanusta bir damla olarak gör ve mütevazi ol
kibrinden debelenen kelimelere aldırma. Okyanusu bir bardak suya hapsetsen dahi
kendini büyük görme. Gir korkusuzca irinden sahile sırtını dayamış şehre. Gir
şehrin en zayıf noktasından yani ölümün istatistiği verilere dayanmayan
yerinden. Batıya hayran hayran bakan taşeron beyinler gibi olma. Heybendeki
kelimeler yüreğini çepeçevre çevirsin. Her türlü görsel ve işitsel saldırılara
karşı korusun tarumar olmaktan. Hani ateşten denizi mumdan gemiler ile geçmeden
önce hazırlamıştın kendini. Derin mi derin bir kelimenin hayaline düşmüştün.
Günlerce çile çekmiş, ham olma halinden kurtulmuş gönüllerde pişirilmiş
sözcükler hazırlamıştın da heybene koymuştun. Sözcüklerinle güneş gibi ol şair,
şehrin buz gibi havaya bürünmüş sokaklarında kusurlara bürünmüş hayatlara karşı
gece gibi. Burada zaman her gökdelenin en kuytu yerinde pusudadır. Aniden çıkan
kuzey poyrazı gibi vurur seni sırtından. Eğer vurulursan camekânların zalim
yüzüne yavaş yavaş dipsiz bir kuyunun önünde duruyorsun demektir. İnsanları
vahşi cazibesi ile çektiği gibi senide çeker hayalden kurulmuş bir zevk ve eğlenceden
olan devasa çarkına. Şiirlerin ile öğüt vermeye geldin gönülleri fethetmeye ama
burada öğütte şiirde peri perişan. Çöplüklerde tonlarca kelimeler yığılıdır.
Kimisi pas tutmuş mekânsız caddelerde yuvarlanır anlaşılmaz sesler çıkararak,
kimisi kitapların anlaşılmaz yerlerinde gezinir kitap yüklü arabalara binerek,
kimisi ve de en önemlisi yığınların beyinlerini meşgul eder patlamaya hazır bir
saatli bomba gibi. Gökdelenlerin gölgesindeki kadavralar tıbbi terimlerin
bilmecesidir. Kin ateşi ile yaşar insanlar suskun bakışlar arasında. Bu öyle
bir kin ateşi ki hiçbir medeniyet barınmaz, hiç bir şehir ayakta duramaz yerle
bir olur bütün yaşamlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder