Dil Kapısı, Tûr Dağı’dır. Hz. Musâ’ya Allah’ın
tecellisi bu Kapı’da gerçekleşir. Yusuf, Dil Kapısı’ndan girip çıktı, sabırla
vardı Mısır’a... Züleyha, Dil Kapısı’nda sınandı. Ateşlerin, yâni ten
aşklarının içinde... Yusuf’un aynasında gözleri kamaştı, eşiğinden adım atamadı
içeri... Sonra kurtuldu teninden, geçip gitti Dil Kapısı’ndan...
Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri, “dil
nazargâh-ı Hûda’dır sâf kıl kim dola nûr” derken Dil Kapısı’ndaydı. Diyor ki
mübarek veli: Dil, yâni gönül Allah’ın baktığı yerdir. Orada durup saf
tutanların, sebat edenlerin içine nur doğacaktır.
Tasavvufun bir kapısı da Dil Kapısı’dır. Ehl-i dil
olan edip ve şairler dilin sûretini aradan çıkarıp dilin mânası üstüne tâlim
yaparak giderler hakikat yoluna... “Dili var dilden dile...” mısraı bu
anlamdadır.
DİL KAPISI
FÂNİDİR, UÇMAĞA GİTMEKLE BİTER
Şüphesiz Dil Kapısı fânidir. Fânilikle başlanır,
uçmağa gitmekle biter. Sonra bu Kapı’nın hafif, orta ve ağır eşiklerinden
geçebilene derece derece Mescid-i Aksâ ve Kâbe’nin kapısında yürümek nasip
olur.
Bâzı hâllerde bir meyhanedir; aşk şarabına
bürünmüş kelimelerle sarhoş olunur. Halktan Hakk’a, kesretten vahdetin sırrına,
halvetten Mâşuka varılır bu Kapı’da. Hallâc-ı Mansûr’un başına gelenler misâli
kimi hâllerde Dil yakar insanın dil kanatlarını... Kapı’dan vecdle girip
çarçabuk geçenlerin imtihanıdır bu.
Asırlar önce Hayâli üstadın dediği üzere: “Şol
gönül (dil) kim görecek zülfünü cân etti fedâya / Ermedi dârda Mansûr Onun
payesine.”
Dil Kapısı’nın en şedit, en yaman müdavimi Mansûr,
Dil Kapısı’nın kurallarını bile lüzumsuz eğleşme olarak görüp, dilin sûretini
delerek ötelere geçince, yani Dil Kapısı’nın idrâkini aşınca dâra çekildi.
Mâna ustası Ahmet Yüksel Özemre,“Cenâb-ı Allah,
bazı kullarına kendi esrarıyla hakke’l yakîn yaşama imkânı verir. Böyleleri
verilen bu durumlarını, ses ve söz kalıplarına dökemezler, intikal
ettiremezler. Kitaplara dökülenler, dedikodu ve felsefe olur” diyor.
Âmenna. Doğrudur. Fakat tasavvufun zirvesinde
durmak kimin harcı? Dilin masivası nerede başlar, nerede biter? Peygamberlerin
haricinde her kulun iç evini tutuşturan ateşten bir sual...
KELİMELERİ
TARÎK EDİNELERİN ATEŞTEN İMTİHANI
Dil Kapısı’nda duranların dâvası yalnızca
uhrevîleşmek değil, dünya gurbetinden asıl vatana uçmak için kelimeleri kanat
yapmaktır. Bu târifin muhatabı olup da malâyanîlikten kurtulan Dil Kapısı’nın
müritlerinden olmaktır gâye.
Muhakkak ki hurufata dökülenlerde malâyanîlik,
dedikodu ve benlik vardır. Lâkin kelimeleri tarîk edinenler peşinen ateşten bir
mâvera imtihanına hazır mistiklerdir. Uşşakî şeyhinin dediği gibi “söz canın
kokusudur.”
Zikirlerini mısralarla yapmak, iç evlerinden
fışkıran söz kalıplarını sayhalaştırarak hurufata dökmek ve derece derece
ulviliğe giden yolun yolcusu olmaktır muradımız...
Şüphesiz Dil Kapısı’nın tâlimleri arasında vehbî
olan da var, kesbî olanda... İlhamla gelen kelimeler aldatabilir de, mânaya
ulaştırabilir de...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder