Hasan Ejderha şairdir, hikâyecidir,
deneme yazarıdır. Şiirleri ve hikâyeleri daha çok ön plana çıkmıştır. Onda
doğuştan diyebileceğimiz bir şairlik vardır. Hiç şiir yazmamış olsaydı bile
onun için şair diyebilirdik.
Her gördüğünüzde yüzünüzün
güldüğü, içinizin muhabbetle dolduğu insanlar vardır. Hasan Ejderha benim
için o insanlardan biridir. Ender biridir. Zaten yüzümüzü güldüren, kalbimizi
yumuşatan kaç kişi vardır veya olabilir? O yüzden Hasan Ejderha’yı nerede ve
nasıl görürsem göreyim, mutlaka yanına gider, onun gülümseyen yüzünden payıma
düşeni almaya çalışırım.
Hasan Ejderha şairdir,
hikâyecidir, deneme yazarıdır. Şiirleri ve hikâyeleri daha çok ön plana
çıkmıştır. Yakınlarda bir de roman yayımladığını duymuştum. Fakat o istediği
kadar hikâye veya roman yazsın, üst üste denemeler kaleme alsın, yine de
herkesçe ve benim için de her zaman şairdir. Onda doğuştan diyebileceğimiz bir
şairlik vardır. Hiç şiir yazmamış olsaydı bile onun için şair diyebilirdik.
Çevresine karşı tutumu, düşünsel faaliyetleri, hal ve hareketleri, kitap
yorumları, olay anlatışı, heyecanlanması, sinirlenmesi, sohbeti… şaircedir.
Bazen uzun uzun susar, bu da şaircedir. Masadan kalkışı, elindeki tespihi
tutuşu, gençlere yaklaşımı, yürüyüşü… her şeyi okunmamış bir şiir gibidir. Hele
bir de anılarını anlatmaya başladı mı şairliği doruğa çıkar. Değişik
benzetmeler, hiç kimsenin fark etmediği ayrıntılar sevgiyle sökün eder gelir.
Kendinizi uçsuz bucaksız bir masalın içinde bulursunuz.
Hasan Ejderha'nın yerliliği
Hasan Ejderha yerlidir. Yerel
demiyorum, milliyetçilik anlamında yerlidir. Türkçeyi kullanışına kadar,
tavsiye ettiği kitaplara ve o kitapları neden tavsiye ettiğine kadar yerlidir.
Aslında geniş bir hoşgörüye sahiptir Hasan Ejderha. Merkezinde yerlilik olmak
üzere güdülen bir hoşgörüdür o. Tahammül sınırları bellidir. Bunlar İslam,
vatan, millet, bayrak, Türk tarihi, gelenek ve görenek tarafından çizilmiştir.
Milliyetçiliğin bütün cephelerini yakından bilir, okumuş ve görmüştür.
Hepsinden usulünce faydalanır; yerli yerince değerlendirir. Kısaca Hasan
Ejderha bilinçli, candan bir milliyetçidir. İslam’ın, Türk örf ve adetlerinin
kazandırdığı, gerektirdiği bir ahlakla hareket eder.
Örneğin bana karşı müsamahası
büyüktür. Özellikle gençlik yıllarımda sabırla dinlemiş, yanlış da olsa bir
sürü görüşümü gülümseyerek karşılamış, sonra da itirazlarını sıralamıştır.
Duygusaldır Hasan Ejderha. Fikirler karşısında bir sürü fikri vardır. Fakat o
fikirlerin gücünü, etkisini o kadar şiddetli bir şekilde duyar ki bazen sabredemez,
tane tane, yani hani “tuzu kuru”ların sakinliği içinde aktaramaz, sesini
yükseltir, heyecanlanır veya gözleri dolarak, kısaca şairlere özgü özlü
sözlerle veya tepkilerle anlatır. “Benim şairlerim bunlar kardeşim!” der
mesela. “Sen de kimi okuyorsan oku veya beğeniyorsan beğen!” gibi. Oysa
anlatmaya çalıştığı, “yerli düşünce”nin şairlerine dönük dikkat ve itinadır.
Yani kimi okursan oku, o beni ilgilendirmez veya okunmalıdır ama bak şu şairler
vardır ki, özellikleri bizim için, vatan-millet için önemlidir, önemsenmelidir,
mutlaka anlaşılmalıdır, sen bunları es geçiyorsun, geçmemen gerekir demek
ister. Fakat heyecanından dolayı bunları tane tane dile getirmektense, tepkisel
ama duygu yüklü sözlerle anlatır. Muhatabı Hasan Ejderha’yı anlar. Çünkü onun bir
garez veya kötü niyetle konuşmayacağını hisseder.
Bu ani çıkışlarında bile Hasan
Ejderha kalbinizi kırmaktan çekinir. Örneğin sizi balkondan aşağı atmak
istediğinde bile gülümsemeyi, nazik konuşmayı, doğru kelimeleri seçmeyi yeğler.
Bu şekilde Hasan ağabeyle bir kere tartıştığımı hatırlıyorum. Bana karşı
hoşgörüyü elden bırakmamıştı. Kendisinin çok değer verdiği şair ve düşünce
adamlarıyla ilgili eleştirel denilebilecek sözlerime karşı müthiş bir sabır
göstermişti. Lafı uzatmamak için de “Benim şairlerim şunlar şunlar” deyip
kesmişti. Oysa biliyordum, benim onun şairlerine karşı ismini andığım şairlerin
şiirlerini okuduğunu ve bildiğini. Onlardan çok sağlam örnekler göstererek
aslında bütün tezlerimi çürütebileceğini biliyordum. Fakat o an, ister çürütsün,
isterse bir sürü ispatla kendi şairlerini savunsun, benim onu anlamayacağımı da
biliyordu. Gençtim tabii, anlayamazdım. O yüzden Hasan ağabey ikinci bir
buluşma ve konuşma için belli bir zamanın geçmesi gerektiğine hükmetmiş
olmalıydı. Beni güzelce savuşturmuştu. Belki iki belki üç yıl sonra
buluştuğumuzda, sorularıyla uzun uzun konuşturmuş, “Çok şükür önceki
buluşmamızda iddia ettiğin şeylerin yanlışlığını kendi kendine anlamış, analiz
etmişsin” diyerek gülümsemişti. “Çok sinirlendirmiştim sizi” dediğimde, “Ne
diyorsun, balkondan aşağı atacaktım seni, kendimi zor tuttum” diyerek
kahkahasına yeni bir kahkaha eklemişti.
Daima bir sohbet halkasının
içindedir
Hasan Ejderha öğreticidir, iyi
bir hocadır. Öyle bir hocadır ki o, benim söylediklerimle iktifa etme, sen daha
çok ileriye gitmeye çalış demekten geri kalmaz. Öğrencisinin daha ileri
gitmesinden memnuniyet duyar. Cafer Keklikçi’nin şiir kitaplarına
ne kadar çok sevindiğini anlatmıştı bir defasında. Onun ilk şiirlerini okumuş
ve eleştirmiş biri olarak bunu söylüyordu. “Eleştirilerimiz yerini buldu, Cafer
bizim işaret ettiğimiz yerden ileriye gitti” demişti. Bu, sarıp sarmalayan,
halden anlayan, o hale göre ilacını veren anlayışı herkeste bulmak zordur. Bir
şehirde belki bir tanedir, belki de iki tanedirler. Maraş’ta Hasan Ejderha’dır
bu.
Hasan Ejderha’yı yalnız görmek
zordur. Yanında mutlaka birkaç kişi vardır. O yüzden onunla uzun boylu sohbet
etmek istisnaidir. Birkaç defa Bahçelievler’de çalıştığı büroya gitmiştim.
Orada bile Hasan Ejderha’yı sevenler o kadar çoktu ki yalnız kaldığını görmedim.
O, daima bir sohbet halkasının içindedir. O sohbet halkasına dâhil olduğunda
zamanı unutacaksın. Çay bardaklarının biri gelecek biri gidecek. Araya kahve
sokuşturulacak. Eğer çay bahçesindeyseniz tarhana firiği, fıstık veya Maraş
çöreğiyle bunlar takviye edilecek. Ortamda yaşı büyük biri varsa, o dinlenecek.
Ona küçük itiraz veya müdahalelerde bulunulabilir. Bunlar da soru şeklinde
olmalıdır. Yoksa direkt şu görüşünüz yanlış demek saygısızlıktır.
Büyüklerin sözü kesilmez. O
nefesleneceği zaman müsaade alınır ve itiraz cümlesi kurulur. Sonra da onun
cevabı sonuna kadar dinlenir. Katılırsın veya katılmazsın, dinlersin ve
teşekkür edersin, tartışmaya gerek yoktur, düşünmek, belki de tekrar tekrar
düşünmek esastır. Bu gibi anlarda Hasan Ejderha’nın sükûnet içinde dinlediğini
ve arada sırada küçük sorularla sohbeti yönlendirdiğini fark edersiniz. Hasan
Ejderha bazen yanındaki kişinin itiraz edeceğini ama usulünce konuşamayacağını
anlar, belli ki ortaya bir tatsızlık çıkacak, gereksiz bir gerginliğe sebep olacaktır,
bu yüzden onun yerine ve ondan önce öne atılır ve soruyu sorar. Yani bir nevi
yanındakinin üslupsuz söylemesi yerine, kendini ateşe atar. Ortamın
tatsızlaşmasına engel olur. Bu, Hasan Ejderha’nın çok iyi bir dinleyici olmakla
birlikle sohbet arkadaşlarını ne kadar yakından tanıdığını gösterir.
Henüz metne dökülmemiş kitapları
da vardır
Hasan Ejderha’nın yol
göstericiliğinden, öğretici yönünden söz etmiştik. Uzun süredir Yoldaki
Kalemler(http://yoldakikalemler.blogspot.com.tr/)
bloğunun yayın yönetmenliğini yapıyor. Orada gençlerin şiir, hikâye ve
denemelerini yayımlıyor. Bunlar Hasan Ejderha’nın editörlüğünden geçmiş metinler.
Ayrıca aynı blogta kendi ürünlerini de yayımlıyor. Ali Yurtgezen, Ali
İlbey, Memduh Atalay, İsmail Göktürk, Yasin
Mortaş gibi hoca ve ağabeylerin ürünlerine de yer veriyor. Bunlar
gençlere dönük örnek, besleyici, yol gösterici metinlerdir. Yoldaki Kalemler;
yetenekli genç şairlerle, gelecek vaat eden genç yazarla dolu, hareketli bir
blog. Hepsi de yukarıda sözünü ettiğimiz sohbet halkasından geçmiş veya geçmeye
aday isimlerdir.
Hasan Ejderha az yayımlamasına
rağmen aslında velud bir kalemdir. Kitapları: Kayık Tepe Operasyonu (roman), Maraş’ın
Cezbeli Gülleri (otobiyografik hikâye), Marallar Oymağında Bir
Ceylanla Oturup Ağlamak (şiir), Seni Yaşamadan Olmaz(şiir).
Ve henüz yayımlanmamış, dosya halinde duran ya da tasarlanmış ama henüz metne
dökülmemiş kitapları vardır. Onları kimse bilmez. Vakti geldiğinde yayımlanır.
Ve biz de okuruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder