gölgeler kürek kemikleri
dolunay ve taş
her bakış cehennemlerine
bir daha ateş
yükünün ağır olduğunu
biliyorsun devlerin
incileri dökülmüş bir
merhametin yolcusu
başkalarında karanlık bir dağ
çıbanı sandalısın
aşkı yok sayarak tıkanmış
damarların
baharın ve ayların
sonra uyuya kalmış
çocukların
sümbül ve reyhanların
hesabına
ayrılığa düşman basan kör
zümreyle
ve tohumla birlikte
kangren kol ve ayakların
akşamında
sabaha çıkmazcasına
böylesin
neden böylesin esrük ve
savaşçı
uykusuz ve yorgun
sonra leyla kuşanıp bu
halinle mecnuna
neden saldırırsın
anlamadım
gölgelerin ve baktığın
gölgelerin
ne anlatıyorsa sana ben
ve ben ile başlarken
saçmalıklarda
kendini arayan zavallı
kaderin aynasından
yardımcı olmuyorsan gölgene
bu sen değilsin
kır oturduğun masayı
bir parça kağıdı ve kalemi
kağıt kırıldı kalem o keza
masa hala hüzzam
mavrasında
cahil cahil aç avuçlarını
tabela yırtıcılarına
onun da gölgesi muhal
ovala şu gözlerini
sövecek bu kadar çok şey
varken
hala şalvar ceplerinden
çekirgeler fışkırıyorken
ve hayat yalnız
gölgelerden ibaretken
ellerin asanı kuşanmış
yıldızların bekçisiyle
beşik bomboş bakarken
odaya
kıvranma gölgene gel
aslında aslın budur
dağlara bu kadar yalın
olmanın cezası
bir resim ve bir heykel
işte sana son
sözüm yastığın eczası
kimilerinin yağmur altında
kalmış tuz gibi
önümüzde eriyenleri var
aşkın pazarlar ortasında
ipliğin gibi
ne halin varsa
gör helalini
bu seğirmelerin
aldanmışlığında
gölge ve aşk ve şarap
kokusuyla yaşamak
yaşamak mı bak bakalım bak
da bil bakalım
aç karınları saya saya
bitirebilecek misin bakalım?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder