Hz. Süleyman tahta geçtiğinde, yâni peygamberlik
ve hükümdarlık makamına çıktığında ilk sözü “Ey
insanlar bize kuş mantıki, kuş dili öğretildi!” olmuştur. Tasavvuf
âlimlerine göre, kuş dilinden kinaye peygamberliğini anlatmış oluyor ve Allah
ilminin yoluna işâret ediyor.
Kuş dilini bilmesi bir mucizedir. Bu sâyede
kuşların hislerindeki münasebetleri sezecek kadar uzaklardaki cüz’i şeylere
nüfuz edecek bir idrakle “uçma” ilmi
öğretilmiştir.
Tasavvufta kuşların her biri insan karakterlerini
temsil ettiği gibi, kuş dilini bilmenin bir başka mânası tasavvuf yoluna
girmektir.
Kuş dilinin sırrı Yunus Emre Hazretlerinin
mısralarında manzumlaşmıştır ki, modernlerin gözünde okumuşluğu olmayan
ninelerimizin dilinden ezbere okunurdu:
Şeriat
tarikat yoldur varana
Hakikat
marifet ondan içeri
Süleyman kuş
dilin bilir dediler
Süleyman var
Süleyman’dan içeri.
Pir Sultan Abdal’ın,
Bir kuş
gördüm ayakları çizmeli
Seyyah olup
şu âlemi gezmeli
Dört kitabın
her ismini yazmalı
Onu bilen bu
cihanı fark eder
Bir kuş
gördüm ayağında nali var
Kendisi bir,
iki tane dili var…
Mısralarında kuş sembolüyle Hz. Süleyman
kastediliyor.
Dîvan ve Tekke şiir geleneğini sürdüren Tanzimat
Dönemi şairlerinden asıl adı Ahmet Edip olan Harabî’nin mısraları kuş dili
üstüne duygularımı mest eder:
Bu sözleri
sanma her insan anlar
Kuş dilidir
bu Süleyman anlar
Bu sırrı
ârifan anlar
Çünkü
câhillerden pinhan eyledi.
Diyor ki: Kuş dilini, yâni mâna âleminin sırrını
ârifler anlar, avam bilmez.
Modern zaman insanları aşktan çok bahsederler
fakat “aşkın dili
kuş dilidir”
diyen ehl-i
irfana kulak vermezler. Kuş dilini bilen âşıkların gönül kuşunun dünya tuzağına
düşmeyeceğinden haberdar mıdırlar?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder