EKSANTRİK DİŞLİSİ / Teyfik KARADAŞ

 


Ben Orta Toros Dağlarının bitiş noktasına yakın bir yerde bulunan Deli Höbek tepesinin güney eteklerindeki “Döngel” isimli şirin bir orman köyünde dünyaya gelmişim. Döngel Köyü bir orman köyü olmasının yanı sıra buram buram sümbül kokan yaylaları, göklere yükselen karlı dağları ve milattan öce yirmi bin yıl öncesinde insanlık yaşamına ışık tutan mağaralarıyla ülkemizin saklı cennetlerinden bir köşedir. Dört beş yaşayıp yavaş yavaş dünyayı tanımaya başladığımda evimizin kuzey ve batı cephesini saran ve minare gibi göklere yükselen çam ağaçların heybeti ve dallarının güzelliği dikkatimi çekmeye başladı. Evimizin tam önünden geçen orman yolundan odun ve tomruk çeken uzun burunlu BMC ve sarı kupalı Ford kamyonları gördükçe o yaşta nasıl mutlu olduğumu, nasıl sevindiğimi anlatamam. Şoförler gaza bastıkça üzeri dağ gibi tomruk veya odun yüklü kamyonlardan çıkan gürültülü ses bugünkü gibi kulaklarımda çınlamaktadır. Ellerinde balta, balyoz, testere ve kesim motoruyla bizim evin önünden geçip bir dakika sonra ormanın derinliklerinde kaybolan işçilerin simaları bile halen hafızamdaki tazeliğini korumaktadır. Her gün onlarcasını gördüğüm portakal rengine boyanmış traktörler aradan yarım asırlık bir süre geçmesine rağmen bazı geceler rüyalarıma girmektedir. Çocukluk yıllarımda gördüğüm, yaşadığım bu ortamdan etkilenerek, o zaman ki aklımla kamyon şoförü olmaya karar vermiştim. Arkadaşlarım çam kabuğunu yontarak taksi, traktör gibi oyuncaklar yaparken, ben oyuncak kamyonlar yapıyordum. O tarihte kamyon şoförü olmak yüksek maaşlı ve saygın bir meslek sahibi olmak demekti. Bende kamyon şoförü olup, odun yüklü kamyonla bizim evin önünden geçerken babama, anneme el sallamak ve kamyonun karoseri boş iken de köyün bütün çocuklarını bindirip bütün köyleri, bütün şehirleri sabahlara kadar gezdirmek, tur attırmak istiyordum.

Aradan birkaç yıl geçip, ben yedi sekiz yaşlarına gelince, bizim köyde ne kesecek orman, nede bizim evin önünden geçen kamyon kaldı. Ormanlar kesilip dağlar çıplak kalınca bende kamyon şoförü olmaktan kendiliğimden vazgeçtim herhalde. Hatta her sabah kalktığımda üzerinde cıvıl cıvıl kuşların öttüğü yeşil çam ağaçlarının yerini ıssız dağlar alınca içimde kamyon şoförlerine ve kamyonlara karşı hafiften bir nefret hissi oluştu desem yalan olmaz. İlkokula başladığımda tiril tiril takım elbise giymiş, boğazına kravat takmış erkek ve boğazı fularlı düzgün kıyafetli bayan öğretmenleri görünce; öğretmen olmaya karar verdim. Kamyon almak yerine Mehmet öğretmen gibi taksi sahibi olmayı düşünmeye başladım. Öğretmen olma kararımdan öğretmen oluncaya kadar hiç vazgeçmedim. İlkokul, ortaokul, lise ve üniversite eğitimimi tamamlayıp, yeterlilik sınavını kazandıktan sonra serhat şehri Van ilimizin, Emrah ile Selvi’nin diyarı yeşil Erciş ilçesine öğretmen olarak atandım. Erciş’e öğretmen olarak atandığımı öğrendiğimde an itibariyle dünyanın en mutlu insanı bendim herhalde. Sevinçten gözlerimden köklü pınarlar gibi yaşlar aktı. Rabbime şükretmek için kurban kestim. Kurbanın etini fakir, fukaraya ellerimle dağıttım. Annemin babamın duasını aldıktan sonra Erciş’e gidip göreve başladım. Erciş’te beş yıla yakın bir süre öğretmen olarak görev yaptım. Benim Erciş’te çalıştığım dönemde bölgede yaşanan terör olayları nedeniyle can güvenliği yoktu. Erciş’te olmasa bile bölgedeki başka şehirlerde bayrak direğine asılarak öldürülen/şehit edilen öğretmen arkadaşlarımız oldu. Bende bu nedenle Erciş’te görev yaparken evlenmedim. Bekar olarak çalıştım. Erciş’te çalışırken yeşil Erciş’in yiğit insanları benden hiçbir yardımlarını esirgemediler. Bu nedenle; Erciş’in hayatımda önemli bir yeri var. Erciş’i bugüne kadar unutmadım. Ebediyen de unutmayacağım. Erciş’te şark görevimi tamamladıktan sonra, güzel Adıyaman’ımızın şirin Gölbaşı ilçesinin Belören Beldesine öğretmen olarak tayin oldum.

Belören’de de bir yıl bekar olarak öğretmenlik görevimi ifa ettim. İkinci sene aynı okulda birlikte görev yaptığım üniversiteden okul arkadaşım Mesude Hanımın tavsiye ve tavassutlarıyla Belören Sağlık Ocağında hemşire olarak çalışmakta olan Safiye Hanım ile evlendim. Sevgili eşim Safiye Hanım ile evlendikten sonrada aynı beldede çalışmaya devam ettik.

Evlendikten bir yıl sonra Gölbaşı Devlet Hastanesine gittiğimizde, eşimin hamile olduğunu öğrenince dünyalar benim oldu. Baba olmanın hazzını yaşadım. Sevinçten göklere uçtum. Mutluluktan Gölbaşı’na sığmaz oldum. Gölbaşı’nın cezbeli güllerinden Mustoya, Güley’e ve Ali’ye harçlık verdim. Belören’deki fakirlere sadaka dağıttım. Eşimin hamile olduğu anlaşılınca; Gölbaşı Devlet Hastanesine aylık rutin kontrollere gidip gelmeye başladık. Kendi arabamız olmayınca, kontrole köy minibüsüyle gelip gidiyorduk. Minibüsle ilçeye gelip gitmek bizi sosyal ortam olarak bayağı zorluyor, bazen de rahatsız ediyordu. Yolcular kendi aralarında konuşurken Sin Kaflı sözcükleri gayet normalmiş gibi kullanıyorlardı. Hatta yirmi dakika süren kısa yolculukta ikişer üçer tane sigara içiyorlardı. Biz bu ortamdan rahatsız oluyorduk ama elimizden bir şey gelmiyor, kimseye bir şey diyemiyorduk. Minibüs yolculuğundan rahatsız olmamız nedeniyle, eşimle istişare edip iyi kötü bir araba almaya karar verdik. Eşimin düğün takılarını bozdurduk. Arkadaşlardan bir miktar borç para bulduk. Gaziantep’e gidip eşimin teyzesinin oğlu Mehmet Abiden Murat 131 marka beyaz renkli bir otomobil aldık. Allah razı olsun Mehmet abi arabayı bize değerinin epey altında sattı. Otomobil aldığımızda benimde, eşimin de şoförlüğüm yoktu. Arkadaşım sağlık memuru Kemal Metin iyi bir şofördü. Arabayla iğnenin deliğinden geçebilecek kadar ustaydı. Araba sürmeyi de delicesine severdi. Arabayı Gaziantep’ten Belören’e Kemal getirdi. Ben kendi arabama binip Gaziantep’ten Belören’e hareket edince yaşadığım mutluluğu kelimelerle anlatamam. Çocukluktan beri istediğim araba sahibi olma hayalim gerçekleşmiş oluyordu. Hatta aldığım araba bizim köyde görev yapan Mehmet Öğretmenin arabasının aynısıydı. Rabbim bana araba sahibi olmayı nasip ediyor, çocukluk hayalimi yerine getiriyordu. Bu nedenlerle ruhumdaki mutluluk zirveye yükseliyordu.

 Sağ olsun sağlık memuru Kemal Metin bana bir ay içerinde ilçeye gidip gelecek kadar şoförlük öğretti. Ben şoförlüğü öğrendikten bir ay sonra Kahramanmaraş, Gaziantep ve Şanlıurfa gibi yakın illere tek başıma gidip gelmeye başladım. Şoförlüğü öğrenip tek başıma seyahat etmeye başlayınca yaşadığım sevinci siz tahmin edin. Şoförlük öğrenirken geçirdiğim küçük çaplı iki trafik kazasıda tarihçeyi hayatımın kayıtlarındaki yerini aldı. Çok şükür yaşadığım kazaların hiçbirinde de burnum dahi kanamadı.

Eşimin doktor kontrolüne kendi aracımızla gidip gelmemizin rahatlığı dünyaları değerdi zaten. Ayrıca mesai bitiminde kendi aracımızla ilçeye gidip; marketten alışveriş yapmak, lokantada akşam yemeğini yedikten sonra Belören’e dönmenin avantajını anlatmaya gerek yok. İlçeye gidip gelirken yakın arkadaşlarımıza da ulaşım konusunda yardımcı olmak işin ayrı bir güzel tarafı. Eşimin doğumu esnasında arabanın sağladığı katkıyı ve rahatlığı inan ki anlatacak kelime bulamıyorum. Yeni doğan çocuğumuzun hastanedeki ihtiyaçlarını arabayla çarşıdan hemen alıp getirmek ne kadar güzel bir imkandı. Hastaneden çıkarken bebeğin kundağını arka koltuğun üzerine rahatça koymanın konforunu yaşamayan anlayamaz.

Araba sahibi olduktan sonra yaşadığım bir sürü mutluluğun yanı sıra, arabayla ilgili bazı sıkıntılarda yaşamadım desem yalan olur. Eşimin Belören’de yaşayan halasının kızı Ümmühan ablayla birlikte Belören’den Kahramanmaraş’a giderken araba Tomsuklu tepesinde arıza yaptı. Maraş’tan tamirci getirdim. Arabanın eksantrik kayışı sıyrılmış. Tamirci arabayı tamir etti. Tamir için geçen üç saatlik zaman kaybından sonra, tamir bitince yolumuza devam ettik. Araba arıza yapınca, misafirlerin yanında nasıl mahcup olduğumu anlatamam. Bir gün Zeytin Ilıcasından bizim köye giderken araba yine Şadalak bölgesinde arıza yaptı. Tamirci getirdim araba yine eksantrik kayışını sıyırmış. Tamirci tamiri yaptıktan sonra yoluma devam ettim. İyi ki ben arızayı biliyorum. Tamirciye söylüyorum. Tamirci yanında eksantrik kayışı getiriyor. Yoksa eksantrik kayışı getirmek için yeniden şehre gidilecek. Dolasıyla masraf iki katına çıkacak. Zaman kaybı da işin cabası olacak.

Araba ikinci defada arıza yapıp yolda kalınca gözümden iyice düştü. Parama acımasam belki de kibrit çakıp yakardım. Moralim o derece bozuldu. An itibariyle arabayı en kısa sürede satmaya karar verdim. Tövbe estağfurullah çekip, Tekir Çayının buz gibi suyu ile yüzümü yıkadıktan sonra yoluma devam ettim. Severek aldığım, almaktan mutlu olduğum araba artık gözüme düşman görünüyordu. Zorunlu olmayan durumlar dışında binmek dahi istemiyordum. Arabaya küsmüştüm artık. Barışmakta istemiyordum.

Eşim Belören Sağlık Ocağında hemşire olarak çalıştığını daha önce söylemiştim. Belören Sağlık Ocağında eşimden başka doktor, hemşire, kâtip, şoför ve hizmetli olarak görev yapan on civarında personel daha vardı. Sağlık ocağı personellerinin maaşları Adıyaman İl Sağlık Müdürlüğünce yapılıyordu. Belören Adıyaman’a bayağı uzak bir mesafedeydi. Bu nedenle her ay sağlık ocağından bir personel Adıyaman’a gidiyor bütün personellerin maaşını mutemetten alıp getiriyordu. O ay Adıyaman’a gitme sırası eşime gelmişti. Eşim ile Adıyaman’a arabayla gitmeye karar verdik. Biz arabayla Adıyaman’a giderken eşimin arkadaşlarından Hemşire Medine Hanım ile Hemşire Üziner Hanımda bizim arabaya bindiler. Hemşire hanımlarda bizim gibi Adıyaman’da gezip, dolaşıp alışveriş yapacaklar, bizim ile tekrar döneceklerdi. O zaman sağlık ocağı personelleri arasında güzel bir muhabbet, güzel bir dostluk vardı. Bütün çalışanlar bir aile gibiydi zaten. Belören’den hareket ettik. Gölbaşı’na vardık. Gölbaşı’n dan dönüp, Şambayat’tan geçip Adıyaman’a kazasız belasız şekilde ulaştık. Adıyaman’ın Gölbaşı Caddesinde dolaşırken Orman İşletme Müdürlüğünün tam önünde araba yine arıza yaptı. Araba arıza yapınca, canım sıkıldı. Moralim bozuldu. Serde gençlik var. Hemşire hanımlara karşı mahcup oldum. Sırtımdan soğuk, soğuk terler akmaya başladı.

Eşim ve bizimle birlikte giden Adıyaman’a giden hemşire hanımlar arabadan inip alışveriş yapmaya gittiler. Arabanın arıza yaptığını gören on yedi, o sekiz yaşlarında iki genç yanıma geldi. Abi “Araban arıza mı yaptı?” diye sordular. Ben “Evet” dedim. Gençlerden biri “Abi sen arabayı boşa al. Yüz metre kadar geride ara sokakta bir tamirci var. Biz arabayı oraya kadar itelim” dedi. Ben arabayı boşa aldım. Gençler arabayı tamircinin önüne kadar itelediler. Ben arabadan inip kendilerine teşekkür bile etmeden hızlı adımlarla gözden kayboldular.

Tamirci dükkanının içinden yirmi beş yaşlarında, esmer, kısa boylu bir genç çıktı. Bana “Geçmiş olsun. Arabanın neyi var abi” diye sordu. Bende tamirciye arabanın durumunu dilimin döndüğü kadarıyla anlatım. Daha önce arabanın iki üç kere eksantrik kayışı sıyırdığını söyledim. Tamirci arabayı dükkânın içindeki kanalın üstüne iteleyip, kaynayan semaverden bana bir bardak çay ikram edip başladı çalışmaya. Bu demde can sıkıntısından, benim boğazımdan çay bile geçmiyordu. Saunaya girmiş insan gibi bütün bedenimden ter fışkırıyordu. Hava çok sıcak olmadığı halde ateşim yükseliyordu. Tamirci arabayı sökmeye başlayınca, vücudumda kendiliğinden bir rahatlama oldu. Semaverden bir çay daha doldurup içtim. Dükkânın içindeki lavaboda elimi yüzümü yıkadım. Peçeteyle elimi yüzümü kuruladım. Birazda dükkânın gölge yerinde oturunca durumum normale döndü.

Tamirci yarım saat kadar uğraştıktan sonra eksantrik kayışını sıyrılmış vaziyette yerinden çıkarttı. On dakika kadar daha çalışıp eksantrik dişlisini de yerinden çıkardı. Tamirciyle çalışmaya başladıktan sonra, eksantrik dişlisini sökünceye kadar tek bir kelam etmedik. Tamirci sökme işi bitince kanaldan çıktı. Bana “Abi bu arabanın eksantrik dişlisi ölmüş, kayışı elli defa değiştirseler yine bozulur. Eksantrik dişlisini değiştirmemiz gerekir” dedi. Bende tamirciye “N e gerekiyorsa onu yap” dedim. Tamirci elini ayağını yıkadı. Kebapçıdan bana da kendine de ciğer dürümü söyledi. Önce güzelce karnımızı doyurduk. Karnımızı doyurduktan sonra tamircinin mobiletine binerek küçük sanayi sitesinin yoluna revan olduk. Benim kilom ağır olunca mobilet hareket etmekte bayağı zorlandı. Mobilet zorlansa da neticede küçük sanayi sitesindeki yedek parçacılar çarşısına intikal ettik. Tamirci Alper Usta yedek parçacının on milyon lira dediği eksantrik dişlisini, yoğun pazarlıklar sonucu yedi milyon beş yüz bin liraya aldı. Kulağıma da sessizce “İki milyon beş yüz bin lirada ben alırım. Toplam on milyon liraya işi bitiririm Abi” dedi. Allah var yedek parça mağazasının sahibi de iyi bir insanmış. Harçlığın azsa parayı sonra getir diye bayağı bir ısrar etti. Niye yalan söyleyeyim tamirci Alper Ustanın benim cebimden fazla para çıkmaması için gösterdiği gayret karşısında şaşırdım kaldım.

Alper Ustayla mobilete binip geldiğimiz yoldan dükkâna tekrar döndük. Eksantrik dişlisini acele olarak yerine taktı. Arabayı çalıştırdı. Beni de yanına bindirip iki kilo metre kadar test sürüşü yaptıktan sonra dükkâna döndü. Tekrar geçmiş olsun hocam deyip anahtarı bana teslim etti. Ben cebimden tamir ücretini çıkarttım. Sonra verirsin diyerek almak istemedi. Maaş günü olduğu için benim para sıkıntım yoktu. Yemin billah ederek, tamir ücretini tamirciye zorla ödedim. O gün tamirci Alper Ustadan gördüğüm bu iyilik karşısında dünyam değişti. Fikrim değişti. Duygularım değişti…

Araba tamircin önünde kaldı. Şimdiki gibi cep telefonu yok. Ben eşimi ve arkadaşlarını biraz aradıktan sonra bir konfeksiyon mağazasında alışveriş yaparken buldum. Alışveriş işleri tamamlanınca arabanın yanına geldik. Paketleri arabanın bagajına yerleştirip Gölbaşı istikametine doğru hareket ettik. Arabanın eksantrik dişlisi değişince hızı da arttı. Uzun mesafeli yarışta koşan Endülüs Atı gibi şahlanmaya başladı. Daha önce ikinci vites ile zor çıktığı Şambayat rampasını dördüncü vites ile çok rahat bir şekilde tamamladı. Ben arabadaki bu rahatlamayı hissettim ama araba bir defa gözümden çıkmıştı. Atmalı Köyünün uçsuz bucaksız bağlarının ortasından bir şahin gibi geçip, Burunçayır Köyünün fıstık bahçelerini temaşa ettikten sonra şirin Gölbaşı’na ulaştık. Gölbaşı’nda market alıverişlerimizi de yaptıktan sonra Belören yoluna hareket ettik.

Araba Belören’e giderken şoförlerin korkulu rüyası Çelik Rampasını da dördüncü viteste hiç zorlanmadan çıktı. Ben kendi kendime demek ki; eksantrik dişlisinin bozuk olması arabayı randımandan düşürüyormuş dedim. Hemşire Hanımlar yanlış anlamasınlar diye üzüntümü eşime bile hissettirmedim. Tamir için harcadığım on milyon lira parayı da söylemedim. Mesai bitiminden önce Belören’e vardık. Eşim arkadaşlarının maaşlarını dağıttı. Maaş dağıtım işi bitince evimize gittik.

Yemeğimizi yedik. Çayımızı içtik. Yorgun olduğumuz için erkenden yatağımıza yattık. Ben atağa girince; vicdanımda yaşadığım günün değerlendirmesini, muhasebesini yaptım. Eğer arabam başka yerde arıza yapsaydı; kimse tamirciye kadar itmezdi. Çekici çağırırdım. Çekici sahibi benden en az beş milyon lira para alırdı. Parçacı eksantrik dişlisini bana on milyon liraya satardı. Tamirci el emeği olarak en az beş milyon lira alırdı. Alper Ustanın on milyon liraya bitirdiği iş bana en az yirmi milyon liraya mal olurdu. Belki de dişli arızasını da tespit edemezler, kayışı değiştirip arabayı elime verirlerdi diye düşündüm. Adıyaman’da arabamı tamirciye kadar iten gençlerin, yedek parçayı ucuza satan esnafın ve özelliklede tamirci Alper Ustanın davranışlarından çok etkilendim. Demek ki Adıyaman’da insanlık bitmemiş dedim. O gece emekli oluncaya kadar Adıyaman’da çalışmaya karar verdim. Hafta sonu arabayı Gaziantep’te götürdüm. Galericilik yapan bir akrabaya arabayı değerinin altında bir fiyata sattım.

Adıyaman’da emekli oluncaya kadar değil ama aralıksız on sekiz yıl çalıştım. Kendi çapımda bazı başarılara imza attım. Yüce Mevla’m Gölbaşı’n da beni birçok güzel hizmete vesile kıldı. Gölbaşı’n da çalışırken sıkıntılı günlerimde oldu. Bu sıkıntılı günlerde bütün Gölbaşı halkının maddi ve manevi gücünü yanımda hissettim.

Almış olduğum arabanın yapmış olduğu bir arıza, benim dünyamı değiştirdi. Bana Gölbaşı’nda binlerce dost yüzlerce arkadaş kazandırdı. Beni nice hayırlı hizmetlerin gerçekleştirilmesine vesile kıldı. Şirin Gölbaşı’nın güzel insanlarına ve aziz toprağına selam olsun.

Bir musibet bin nasihatten iyidir


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder