YAĞMUR YAZISI / Bilge DOĞAN

 Kalbinize değen yağmuru hissediyor musunuz? Ben hissediyorum. Ve her kırık yanım bir başka inciyor, yağmur gözlerime değince.
  Bir yağmur yazısı yazmak düşerse payıma ve kalemimden kelimeler dökülmeye başlamışsa, haddim olmasa da, bu benim için bir bahtiyarlıktır. Gönlüme düşen yağmur yazısını yazmaya koyulurum.
   Yağmur; iki hece, altı harf dünya gözüyle bakanlara... Oysa ona mâna penceresinden bakabilseniz, ah, can u aşktır! Yağmur aşk, yağmur nur, yağmur bereket, yağmur hüzün ve Efendimiz (s.a.v.)’e uzanan sevgi selinin can suyu, yani ab-ı hayatı… Kitab-ı Azimmüşşan’da, özünün sudan ve topraktan yaratıldığı buyrulan yağmur, toprağa bereket olarak düşer, yüreği maveraya dönük olanlara gözyaşı olarak… Tasavvuf Edebiyatımız’da, kırk ikindi vakitlerinde âşıkların ve ehl-i irfanın gönlüne gözyaşı olarak dökülen, dolayısıyla “Sevgili”yi hatırlatan yağmur, Allah’a hasretinden, yani aşkından gözyaşı döken yağmurun kendisidir.
“Yağmur herkese yağar / ama çok az insan tutar yağmurun ellerini / onca şarkı, onca film, onca roman / ama sevmeye yetmez herkesin kalbi.”
Peki siz, gönlünü yağmurun ıslattığı tayfadan mısınız? Kim demiş, yağmur ıslatır da sonra hasta eder diye? Hakikat aşkına tutulmuş insan her zerresine kadar ıslansa da yağmur altında, aşkına aşk katarak daha da çoğalır ve “diriliş”e yürür. Kâl ehlini,  yani manevî aşkı olmayan dünya ehlini ıslayan yağmur, âşığın yanında mâna âleminden gönderilen “rahmet” ve gönüllere dökülen damlalardır. Şair Nurullah Genç’in mısralarının anlattığı gibi:
“Nefesinle yeniden çizilecek desenler / Çehreler yepyeni bir değişim geçirecek / Aydınlığına nurunla kavuşacak mahzenler / Anneler çocuklara hep seni içirecek / Yağmur, seninle biter susuzluğu evrenin / Sana mümindir semâ; sana muhtaçtır zemin.”  
        Eğer benim kalp gözümle bakmaya başladıysanız yağmura, anlamışsınızdır ateş-i aşkı söndüreceğine daha da harlayan bir yürek yakıcı olduğunu. Yağmur, sesini dinleyerek teselli bulmaya çalışan hüzünkârın en sâdık dostudur.  Teselli verip, ateşini dindireceğine, ateşini kor hâline dönüştüren bir ateş-i aşk pınarıdır.  
     Gönüller yapan büyük tasavvuf şairi Yunus Emre, yağmurun dostudur. Yağmur, derdine deva olması istenilen gönüllere şifa bir dosttur. Mısralarıyla gönlünün yarasını dile getirir: “Karlı dağların başında / Salkım salkım olan bulut / Saçın çözüp benim için / Yaşın yaşın ağlar mısın.”
    Çoğumuzun ihmal ettiği gönlün dostu olan yağmurun mâna tarafını hissetmeye çalışmak için yağmuru sevmek gerek. Hep hüznümüze ve aşkımıza katık ederiz de yağmuru, o niçin çisil çisil ağlayarak iner semâdan yeryüzüne. Düşünen oldu mu hiç? Aslı su olan yağmur, özünden (Allah’tan) ayrı düşmenin verdiği ayrılık acısıyla “yaşın yaşın” ağlamaktadır. Ağlayanın, “Asıl vatan” için, Allah için, Güllerin Efendisi Hz. Peygamberimiz için ağlayan bir insan olduğunu da düşünebilirsiniz.
            Özünde Allah’a olan aşkı ve hasret duygusu olan sevgili yağmur, bizim de derdimizden anlayan bir gönül dostudur. Kendi derdiyle dertli oluşunun yanında, bizim derdimizle de hemhâl olan bir dosttur.
         “Bu yağmur, bu yağmur, bu kıldan ince / Nefesten yumuşak, yağan bu yağmur / Bu yağmur, bu yağmur, bir gün dinince / Aynalar yüzümü tanımaz olur” diyen büyük şair Necip Fazıl Kısakürek, “yağmurun dinmesinden” hep endişe etmiş. Çünkü “Kıldan ince, nefesten yumuşak” olup yağan yağmur mâna tarafıyla, “Kimsesiz kaldırımlarda” yürürken hüznüne, hafakanlarına, acılarına “yol”daşlık etmiştir.
        “Dinle yağmuru dinle / Teselli bul türküsünden / Her şey olur / Her şey büyür / Her şey geçer / Hayat kalır” diyen, türkülerimizin usta sanatkârı Erkan Oğur, bu türküsünde acıların geçiciliğini, hayatın devam ettiğini, yağmurlardan teselli bulmamızı tavsiye ediyor. Oysa hüznün ve aşkın kardeşi yağmurun, teselli edeceği yerde acıları daha fark edilebilir hâle getirdiği de bir başka gerçektir. Düşünün ki, bir türkü eşliğinde, gecenin geç vaktinde, bir bardak sıcak çay dilimize dokunurken, yüzümüzü dayadığımız pencere camına yağmur tanelerinin düşmesi, eğer “Hâl” ehli isek, bizi dünya meşguliyetinden sıyırıp mâna âleminin duygusunu içimize çöktürmez midir? 
         İşte bu türkü, yalnızlığı giyinmiş gecede yağmurun yağması, heybemize biriken, yani gönlümüze düşen hüzündür.  Böylesine anlamlı bir vakitte teselli mi bulunur, yoksa yağmur eşliğinde hüzünlenmenin tadıyla sarhoş mu olunur? Bunu “Hâl” ehli, yani mâna ehli olan bilir ancak.
           “Ölü toprağı canlandıralım, yarattıklarımızdan birçok hayvanları ve insanları sulayalım diye gökten tertemiz bir su indirdik” (Â’raf Suresi / 57-71).
Bu âyette, bütün âlemin ve sevgili yağmurun yaratıcısının Allah (c.c.) bize yağmurun hikmetinden haber vermiş. Ekinleri, bağrından koparılan toprak anaya, yeniden can u taze bir hâl gelip, yeşillenip, hayvanları ve insanları nimetleriyle doyurmasının vesilesi olan yağmura, gören gözlere ve idrak edebilen bir akılla bakıp dersler çıkarmamız lâzım.
            “Bizi suya kandıran Allah’a hamdolsun” diyen Efendimiz (s..a.v.)’in sözünün hikmetini de uzun uzun düşünmek gerekir. Allah’ın bizi suya doyurmasını sağlayan yağmura da hamd eden Efendimiz (s.a.v.) bize neyi işaret etmiş olabilir?  “Her canlı şeyi sudan yarattığımızı bilmediler mi?” Enbiya suresinin 30. âyetinde buyrulduğu üzere yağmurlarla bize suyu indiren Allah’ın hikmetlerini görmemiz gereken “yağmur”, kadîm dostumuz olmasının yanında, kutsallığı İlâhî Kitab’ımızda ve birçok mürşidi-i kâmillerin ve Dîvan şairlerinin şiirlerinde geçtiği üzere anlıyoruz ki, yağmur, yani suyun gözyaşlarından alacak mâna dolu dersler var.
    Manevî duyguları unuttuğumuz, kendimize yabancılaştığımız bir zamanda bir âşık sevdiğine yağmurlarla sitemini yolar: “ Sen yağmur gibi yağmadın ki / Ben toprak gibi kokayım.”
      Hiç düşündünüz mü, yağmur sizin için ne mâna ifade eder? Yüreğinizi bir yoklayın. “Yağmur Yazısı”nı okuyunca gönlünüze ve aklınıza neler düşecek?  Kutsal kitapların yanında birçok çağın şair ve düşünürlerince hakkında bir şeyler yazdığı yağmuru herkes inançları ve dünya görüşüyle târif etmiş. Meselâ, Che Guevara adlı bir Komünist ihtilâlci “ “Yağmur, komünisttir. Çünkü herkese eşit yağar. Rüzgâr ise kapitalisttir, zayıf olanı yıkar” demiş. Gördüğünüz gibi herkes kendi mâna dünyasınca yağmuru sevmiş.
        “Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım” diyen şair Nurullah Genç, yağmuru Efendimiz (s.a.v.)’e benzetmiş. Canlanıp tazelenip dirilmek için nasıl yağmura ihtiyacı varsa kuru toprağın, bizim de Efendimiz(s.a.v.)’in himmetine ve aşkına ihtiyacımız var, mâna âleminde dirilmek için…
          Âyet, hadis, şiir, türkü ve söz arasında bu yazıyı bitirirken, yazının kalanını okuyanların devam ettirmesini isterim. Haddim olmayarak, “yağmur” bahsinden sizin gönlünüze ve payınıza ne düşüyor, bir yoklayın kendinizi, derim. Benim payıma yağmurlar altında hep hüzünlü hâtıralar düşüyor, sızılarım bir başka sızlıyor, kırık yanım daha da inciyor, Allah’ın rahmeti gözlerime, yani kalbime değince…     

1 yorum:

  1. İnsanın; "Tangır Canını Almaya bu zamana kadar neredeydin" diyesi geliyor. H.Keklikci

    YanıtlaSil