RÜYALARIMI YOLUYORUM / Hasan EJDERHA



I.
Harmanı yanan bir ihtiyarın
Yoksulluğunca yanıyorum
Onmaz bir yarayım şimdi
Bir yetimin gözyaşında kanıyorum
Tutturmuşum baharlar diye
Gelmeyen baharın çiçeğiyle oynuyorum
Rüyasına yatıyorum bir çiçeğin
Sonra rüyalarımı yoluyorum
Buz kaplı yüreklere kaçıyorum
Olmuyor, yine de kaynıyorum
Harmanı yanan bir ihtiyarın
Yoksulluğunca yanıp
Gelmeyen baharın
Gelişine ağlıyorum.
II.
Beni bir hangara çekin
Ağlayacağım.
Bahtımı avuçlarımda topladım
Bağlayacağım.
Öyle susuzum ki
Kanmayacağım.
Yaşım, yam-yaşım biliyorum
Yanmayacağım.
Oysa, bir sevgi esintisi gelse
Parlayacağım.


KADİM DOST / Mustafa Cihan ALLİŞ



Ramazanlık yaz mevsimine tekabül etmişti. Teravih sonrası Eski Tokat; avlusunda eski bir Osmalı karakolu ile meydan çayhanesini barındıran Takyeciler Camii cemaatinin, imamının ve şehir vaizinin muhabbetine mekân oluyordu.

Henüz orta yaşlarındaki imam, çayları ısmarlayacak olan yaşı en büyük ve en temiz giyimli emmiye muzipçe sataştı:

"Hasan Efendi, bırak artık şu sigarayı, namaz kılamayacak hâle geleceksin." 

Hasan Efendi tütün tabakası, köstekli saati, şalvarı ve topraktan aldığı tavırları ile bu ikazın yapılması gereken son kişi olduğunu hissettirdi. Ardından bir nefes daha çekerek dumanla karışık cevap verdi: 

"Bu, benim elli beş yıllık dostum. Hanımdan bile evvel..."  


ÇIĞLIK / Hilal EJDERHA



Bir gece, gönül ucuyla baktım geriye
Hüzünlü gözyaşları gökyüzünde
Sonbaharın savurduğu yapraklar ellerimde
Umut dolu sözlerim hain dillerde

Kolay hayatın kolay insanları
Çığlığımla sesleniyorum sizlere
Bırakın bu sözleri
Karanlığınız boğmasın masum hayalleri
Gözleriniz ıslatmasın çiçekli mendilleri

Yarım kalan şiirleri
Yarım bir yürekle tamamlayamazsınız
Durdurun huzura kurduğunuz saatleri
Kilit vurduğunuz vicdanınızı
Çıkarın artık gün yüzüne

Tren vagonlarına sığdıramadınız
Yalan yüklü sözlerinizi
Kim bilir şimdi?
Hangi şehrin pazarında
Sattınız onursuz yüreğinizi?

Ağıtlar yakan duvarların çığlığı bunlar
Sizler…
Anlayamazsınız kahkahalarla sessizleşen dünyanızda
Ezelden beri böyleydi işte
Sessizlik hep kazandı
Kaybeden çığlıklardı

MARAŞ’IN CEZBELI GÜLLERI / Casım ÇOBAN

   05/09/2018 günü Yedi Güzel adamın huruç ettiği şehirde bulunuşumun 9. yılıydı. Kitaplığıma yeni bir çehre vermeye karar vermiştim. Kitaplığımda yeniden çıktığım gezintide Hasan EJDERHA ağabeyin “Maraş’ın Cezbeli Gülleri” adlı kitabının naz ve cezbe ile bana nazar ettiğini gördüm. Bazı kitaplar vardır ki; hep hayatın içindedir ve canlıdır, raflarda durması onlara haksızlıktır. Bu eserlerin başında Abdulkadir Geylani hazretlerinin Fethur-Rabbani adlı eseri gelir. İşte Cezbeli Güller de bu eserlerden biridir. Kitabın kapağındaki cezbeli güller “bizi bu raflardaki esaretten kurtar, Maraşlı hemşerilerimizle buluştur” dercesine tebessüm ediyorlardı. O mütebessim çehreleri görende kalbim merhametle doldu ve karar verdim: Cezbeli Gülleri raflara mahkûm etmeyecek kendi insanları ile buluşturacak, onları hiç duymamış Maraşlılarla tanıştıracak, tanıyıp da unutanlara hatırlatacaktım.

Hayra vesile olan HAYRI işleyen gibidir.

Ertesi sabah Cezbeli Gülleri hem avucumda hem yüreğimde çalışma odama götürdüm. Kitabı muhataplarımın görebileceği, cezbelilerin boynunun bükük kalmayacağı müstesna bir köşeye yerleştirdim. Öğleye doğru teşrik-i mesaiden yaşça benden büyük Maraşlı bir meslektaşım kitabı fark etti. Kitabın kapağını içeriğini iyice inceledikten sonra duygu yüklü bir sesle “bu güller var ya bu güller! Maraş’ın esas sahibi bu Cezbeli Güllermiş. Babamdan çok dinledim bu gülleri, çok büyük insanlarmış” dedi. Öyleyse ruhlarına bir fatiha okuyalım dedim. Gülleri sevenleriyle buluşturduğum için şükrettim. Fatiha’yı okurken Hasan EJDERHA ağabey geldi aklıma “Ahh Hasan ağabey! sen nasıl bir şairsin!” Telefonumun çalmasıyla tam ortamdaki maneviyat yok oluyor diye kaygılanmıştım ki arayan güzel yüzlü güzel ruhlu Cezbeli Güllerin mana yoldaşı Hasan EJDERHA ağabeydi. Aramasına cevap verdiğimde bu tevafuka binaen ben ne kadar huzur doluysam o da o derece rahatsız etmiş olmanın kaygısı (kendi ahlakının güzelliğinden) içerisinde “müsait misin?” diye sordu. Sevincimi kendisine en mümtaz kelimeler ve kalbi duygularla ifade ettikten sonra kendilerine hizmette bulunmak için amade olduğumu belirtim. Başka bir kurumla alakalı bir mevzudan dolayı bizim kurumdan bir belgeye ihtiyaç duyduklarını belirtti. Belgeyi verecek olan makam bizim kurumun Binevler’deki şubesiydi. Eğer Hasan ağabey oraya yalnız giderse onu yorabilirlerdi. Tam bu endişe beni üzecekti ki her zaman ki gibi Allah’ın yardımı yetişti.

Sen bir müminin sıkıntısını giderirsen Allah da senin sıkıntılarını giderir.

Hasan Ağabey’e kendisini hemen arayacağımı söyleyip müsaadesiyle telefonu kapattım. Kadîm dostum, içimde küllenen edebiyat aşkını yeniden yakan güzel insan, Hasan ağabeyle tanışmamıza vesile olan, gönül dünyamda Maraş’ı tamamlayan DOST! Rıdvan’ın adını aradım telefon rehberimde. Sahi ben Hasan ağabeyle tanışmamızı anlatmış mıydım?  Tabi ki anlatmadım. Müsaadenizle hikâyeyi başa saracağım.

Sil baştan başlamak gerek bazen

Rıdvan, KSÜ Edebiyat Fakültesinde talebe olduğu yıllarda edebiyat buluşmaları vesilesiyle Hasan EJDERHA ağabeyle tanışmış bir bahtiyar. Rıdvan’ı tanıdığımdan beri ne zaman efkâra gelse dilinden şu mısralar dökülürdü;

sen, sızılı bir ağıt
derinden okunan bir yasin
olmamalıydın ama oldun/ mahcubum
yokluğundadır senin gücün
innâ lillahi ve innâ ileyhi raciun!



Rıdvan bu mısraları okuduktan sonra “vay be Hasan ağabey! sen nasıl bir şairsin” deyip, kaçak tütününden derin bir nefes alır, takriben on yıldır görüşemediği belki de kendisini hiç hatırlamayan bir insan için hayıflanırdı.  Zannımca bu hasretlik Rıdvan’a yeter artık dedirtmişti ki bir gün Hasan ağabeyin üniversitedeki dahili telefon numarasını öğrendiğini büyük bir müjde olarak haber etti.  Lakin kendisini tanıyıp tanıyamayacağı kaygısı onu biraz rahatsız ediyordu. Rıdvan’a bir tavsiyede bulundum; Sen Hasan ağabeyi telefonla ara. Hasan ağabey telefonu ilk açtığında sen kendini Hasan ağabeye tanıtmadan “Hasan ağabey çayın var mı?” diye, sor! Eğer sana herhangi bir sual yöneltmeksizin “buyurun çayımız var” derse, bil ki “bizim Yunus mu?” makamında cevap vermiştir, gidip çayını içeriz, lakin sana kim olduğunu nerden tanıştığınızı sorarsa bil ki Yunus! bu kapıdan seni kovmuşlardır oraya uğramayalım.  Rıdvan bu tavsiyeyi makul karşıladı Hasan ağabeyin üniversitedeki dahili numarasını aradı. Rıdvan tam olarak kendisine tavsiye ettiğim gibi cümleye giriş yaptı. Cevap mı?  ………

Abdullah b.Amr’ der ki: Biz vaktiyle öyle bir topluluk (sahabe) içerisindeydik ki, bir kişi diğer bir kişiyle karşılaştığında sanki aynı ana babadan doğmuş bir kardeşiyle karşılaşmış gibi olurdu.

Ertesi gün Hasan ağabeyin odasında aynı ana babadan doğmuş gibi hissettiğimiz Hasan Ağabey, Üstat M. Raşit KÜÇÜKKÜRTÜL ve kıymetli kardeşim Mehmet YAŞAR (Çok sonra fahri hemşerim olduğunu öğrendim) ile kalplerimizi mutmain kıldık.

Bu tanışmadan takriben 2 yıl sonra Rıdvan’ın tayini Istanbul’a çıkmış Maraş’tan ayrılmıştı.(Ölüm kadar güzel bir ayrılıktı.)Hasan ağabeyin ihtiyaç duyduğu belge tam da Rıdvan’ın yıllar önce çalıştığı şubedeydi. Ya Rıdvan! Rıdvan da o anda Maraş’a ziyarete gelmiş ve belgenin verileceği şubede çay içmekteydi. Ahhh Hasan ağabey! Sen nasıl bir şairsin?! Ahh Cezbeli Güller! Siz ne güzel insanlarsınız.

Hasan ağabeyin gerekli işlemleri için vazifeyi Rıdvan’a tevdi ettim. Birkaç saat sonra Hasan ağabeyi aradığımda telefonu açar açmaz “asayiş berkemal azizim! Vazifeyi tevdi ettiğiniz memur arkadaş bizimle alakadar oluyor, evrakı alıyoruz” diyerek latifede bulundu ve ekledi: “Rıdvan diyor ki; vazifesini ben ifa ettim yarın sabah kahvaltısı da Casım’dan”.  07/09/2018 günü sabah:08:00’de Hasan ağabeyin odasında kahvaltı yapmamıza vesile olan Cezbeli Güller’e selam ve dua olsun…

Ahh Hasan ağabey! sen nasıl bir şairsin!

Ahh Cezbeli Güller! ne hikmetlisiniz!
                                                                          
07/09/2018


UMUDUN SAKİNLİĞİ / Muhammet NACAROĞLU




















Bir hüzün kokuyor hava
Pek haşin esen rüzgârda
Kırılgan ve narin dallar
Titrek, gece ayazında

Bir uğultu kulaklarda
Ürperti katıyor cana
Korku yaratan evhamlar
Ruhu sıkan yalnızlıkta

Dertli gönlüm fırtınada
Bedenimle haykırmakta
Umudun sakinliği
Allah'a yakarışlarda

Yoksa!
Ben mi? kokuyor hava?


AĞLAMAKLARIMIZ / Hasan EJDERHA



Daha doğmadı ay
Vay, gönül kahrına düştü karanlıklar
Hatırladıkça beni geldi say
Ey yar
Hangi diyar
İzler taşır senden?
Ve senin nefesinden
Dersinden kaçan bir çocuk gibi
Serseri sokaklardayım şimdi
Sen gibi
Ben gibi
Haykırmaklar değer
Az sonra minarelere
Yâre ulaşır feryadımız
Sonra hepimiz
Aynı noktaya
Doya doya
Kapanır ağlarız.
Bunca tatlı ağlamaklar varken
Ağlamaklarımızı niye saklarız?

KALBİMİN ÜSTÜNDEKİ BAL BÖCEĞİ / Gümüş SİMYA



Mutluluğumu çizsem gökyüzüne,
Biliyor musun?
Yine seni çizerdim…

Önce gözlerinden başlar,
Yıldızları toplardım gözbebeğine…
Kirpiklerin değerdi,
Gökkuşağının tüm renklerine…
Orada,
Kendimi unuttuğum yerde,
Dağıtırdım tüm senli düşlerimi
Kalemden kalbine…

Sonra gülüşünü çizerdim.
“Anne!” dediğinde,
Yanağına düşen o gamze,
Gamzeme değerdi.
Söyle!
Nasıl çizebilir insan,
Kendinden bir parçayı…
Ancak,
Kim olduğumu hatırlardım,
Bu sımsıcak kelimede…

Bal böceğim!
Kalbimin üstünde geziyorsun…
Unuttum,
Bağışla!
Senin için bir çiçek olduğumu…

Gökyüzüme yine resmini çizdim…
Saçlarının kokusu sinmiş kalemime.
Bugün de seni kalb’ettim.
Bal böceğim!...





SON BAHAR / Ahmet Enbiya UZDİL



Bahardı bir zaman
Takvimler dört mevsim seni gösterirdi
Her güne sen diye uyanırdım
Sen diye gelir giderdim
Sen diye alır satardım
Gülü gül ile olmasa da
Günü senle tartardım
Bir zamandı
Bahardı

Kış gelmeden önce
İnanmazsın belki ama
Hep ilkbahardı
Çiçeğe duran ağaçlarım vardı
Gülüp geçerdim
Bahçelerinde ömrümün

Gün döndü zaman değişti
Çetin bir kış oldu
Takvimler cam kırığı soğuklarını sapladı göğsüme
Böyle değildi benim bildiğim yaşamaklar
Böyle değildi

Hayallerimde sen vardın
Anam vardı babam vardı
Telaşım kendim kadardı
Ufaktım bense
Dünyanın yükü babamın omuzlarındaydı
Nerden bilirdim
Zorlu bir dağa tırmanmakmış yaşamak
Ömrün en güzel yılları
Kuluçkaymış aslında
Dünyaya bir daha geldim sanki
Dünya bir imtihanmış anladım
Hasret bir imtihanmış
Sevmek bir imtihanmış
Gurbet bir imtihanmış
Ölüm bir imtihanmış

Bir gündönümünde aklıma yine sen düştün
Bir teneşir başında bulduğumda kendimi
Kaçmaya fırsat bulamadan
Kıskıvrak yakalandım
Bir hayale yeniden sığınmak istedim
Yeniden sarmak sarılmak istedim
Bileklerimden tutup döndürdüler beni
Yeniden baktım kendime
Her şey her şey tepetaklak
Düzen değişti

Baharlar gül bahçeleri artık uzak bir hayal
Bülbülün feryadı boşuna değilmiş
Dünyaya geldim yeniden, yeniden
Ah yeniden...
'Bir ağaç parçası olsaydım
Anam taş doğursaydı
Doğuracağına beni'
Anladım sözünü halife Ömer’in.
'İnsan zalim ve cehul...'
İnandım iman ettim. 


İYİLİK / Muhammet NACAROĞLU


Adam gözlerini dikti. Biraz şaşkınlıkla beraber minnettarlık içeren bir tebessümü dudaklarına kondurdu......sonra ağzından

-teşekkür ederim, Allah senden razı olsun sözleri çıktı ve odadan çıktı gitti...

Koltukta oturan memur, yaptığı işten ve adamın teşekküründen dolayı göğsü kabardı...hani inancı biraz daha eksik olsa kendini cennetlik görecekti…ben ne iyi adamım dedi kendi kendine...

Tam bu sırada bir yaşlı kadın girdi içeriye. Elindeki kâğıdı memura uzattı...oğlum ben yaşlılık aylığı alacağım şunu imzalarmışsın...

-tabi teyze dedi memur...bilgisayarda kayıtlara baktı. Bir sorun yoktu. İmzalayıp mühürledi evrakı... yaşlı teyze birkaç dakika içinde yapılan işten dolayı sevindi. Fazla ayakta beklememişti. Sağ ol yavrum dedi...keşke herkes senin gibi olsa...

Memurun gözleri parladı birden...

-ne demek görevimiz. Bunu derken kendiyle gurur duyuyordu...

Mesai bitti. Evine gitti. Ailesiyle ilgilendi. İyi bir baba olduğunu da hissetmişti bu arada...televizyon karşısına oturdu. Kanalları dolaşırken...kanalın birinde bir hocadan bahsediliyordu…adını daha önce hiç duymamıştı...yaptığı hizmetlerden, hayatından kesitler sunuluyordu...

Sunucu hocanın fakirlere, öğrencilere, darda kalmış esnafa, hastalara yardımından söz ediyordu... bu kişilerin muhatabı hocaydı hep... Hatta birinde yardım ettiği öğrencilerle ilgili olarak” fırıncıların geçen ayki paralarını ödeyemedim, haber göndermişler, bizim de imkânımız sınırlı, hoca efendi parayı ödemezse ekmek vermeyeceğiz çocuklara demişler. Bu evlatlar aç kalırsa ne yaparız?  Çaresini de hemen ekliyor arkasından...
"Bari tiz bir müşteri çıksa da evimizi satabilsek. Müşteri de hemen çıkmıyor ki.".. Ve devam etti sunucu hocayı anlatmaya

Uyumaya hazırlanan memur kendi yaptığı iyilikleri düşündü...bi de ismini yeni duyduğu Gönenli Mehmet Efendi’yi … bilgisayarın başına geçti. Merak ettiği bu hocayı araştırdı...1991 yılında vefat etmişti...birçok dini ve toplumsal hizmet ve hayırlarda bulunduğunu öğrendi…daldı biraz utanır gibi oldu......sıkıldı sonra, ağır geldi herhalde daha iyi birini görmek….

Yatağına geçti gözleri kapadı ve uykuya daldı...

Bir ses ona ikinizde gelin yanıma diyordu… şuursuzca hareket etti yanındaki tanımadığı adamla... bir köşkün önüne geldiler... görkemli kapı açıldı...yanındaki adam huzurla içeri girdi…. Kendisinde heyecanlanmıştı…tam içeri girmeye hazırlanırken, gönülden gelen bir his dur dedi…. İçeride Fahri kâinatın efendisi var... Sen girmeye layık değilsin... sen nefsin için yaptın...boşuna o iyilikler ... Allah’ın rızasını gözetmedin dedi…. Kendi gönlü, kendi nefsi ve benliğine engel oldu girdirmedi içeri…. Kenara çekildi…kapı kapandı....... Nefis çölündeki kumlara, yağmur damlaları karıştı...


GİTMEK İSTİYORUM / Hasan BAZI



Yalnız kaldım ben kaç defa,
Ne ben biliyorum nerede olduğumu,
Ne de insanlar anlıyor beni.
Kendimi buralara ait hissetmiyorum.
Bu insanlar beni nasıl anlayacak diyorum.
Bazen sadece gitmek istiyorum.
Hiç kimseye hesap vermeden
                           kapıyı çarpıp gitmek istiyorum.
Özüme, kendime gitmek istiyorum.
Tüm benliğimi yok edip,
                        yalnızca beni anlayan
                                      insanların yaşadığı
                                                    şehirlere gitmek istiyorum.
Dedim ya bazen sadece gitmek istersin.
Dünyayı ve içindekileri onlara bırakıp
                                                    çekip gitmek istiyorum.
Sahi kaç gece oldu burdan gideli,
Kaç gece geçti çayla karışık,
Kaç gün oldu uykusuz geçirdiğim geceler.
Hayatı an an yaşamak varken
                                              ben sadece hüzünlü kısımlarda yaşıyorum.
Bazen sadece gitmek istersin.
Bende öyle gitmek istiyorum kendime doğru, özüme doğru...


BİR HAYALE İTHAFEN / Dilara DEVECİ



Elbisesinin rengi zorla seçilecek derece bir ışık, lambalar sırayla patlıyor, onu görmeye canlı cansız kalp dayanmıyor. Yeşil etekleri oynadıkça sanki rüzgarda çınar yaprakları dans ediyor, topukları yolu şereflendiriyor, en sert taşlar bile ona yastık oluyor, hafif salıntısı uçmaya meylediyor gibi, saçının karası geceyi kıskandırıyor, gülüşü gecenin kutup yıldızı. 

Adı ne ola acep diyorum içimden. Tahmin etmek imkansız. Bütün kadın adları ona aitçesine dişi ve hiç bir adın manası onu karşılayamaz gibi güzel.

Onu böyle izlediğimin farkında değil gibi ama biliyor. Gönlümü söküp elinde tutabileceğini biliyor ama yürüyor sadece. 

Geçip gidiyor önümden.  Ben eski ben değilim artık. 




TÜRKİSTAN GÜNLÜKLERİ – III / Muhammed Memduh GÖKTÜRK

CÜZDANIMI KAYBETTİM

Yine dil hazırlık okuduğum dönemde aylar ayları kovalamış, kış bitmiş, mevsim bahara dönmüştü. Bundan mütevellit Afganistan vatandaşı Türkmen arkadaşımla gezmek için troleybus (tramvay benzeri şehir içi elektrik sistemi ile çalışan eski bir Sovyet otobüsü) ile şehir merkezine gidiyorduk.

Troleybusta gittiğim sırada fark etmemiş olmalıyım ki indiğimizde elimi ceketimin dış
cebine attım fakat cüzdanımın yerinde yeller esiyordu. Ben de ilk defa başıma gelen bu durum karşısında hissettiğim öfkeyle karışık üzüntüyle beraber kara kara ne yapacağımı düşünmeye başladım. O sırada arkadaşımın fikri üzerine ilk olarak bindiğimiz troleybüsü bekleyip şoföre cüzdanımı sormaya karar verdik ve beklemeye başladık.

Bir saatlik bekleyişten sonra aynı troleybusa binip ilk defa hayran olduğu kırmızı oyuncak arabaya sahip olan çocuğun sevinciyle şoföre cüzdanımı sordum. Fakat nafile.,. Şoför açık sözle ‘artık o cüzdan bir daha gelmez’ deyip üstüne basa basa da unutmamı tembihledi.

Bunun üzerine inancımı kaybetmeyerek tanıdığım Azerbaycan Türkü gizli polis abiyi aramam ve durumu bahsetmem de pek fayda vermedi. Ve şoför gibi o da yapacak bir şey olmadığını ve cüzdanımı unutmamı söylemesi üzerine bütün umudumu yitirmiştim.

Belirtmek gerekirse cüzdanımda yüklü miktarda para, Türkiye telefon hattım, nüfus cüzdanım, birkaç vesikalık resim mevcuttu.

Bu olayı yaşadığım tarih ise doğum günümden iki gün sonraki 28 Mayıs günüydü ve hazırlığı bitirip Türkiye’ye dönmeme 10 gün kalmıştı.

Demek isterim ki gurbette okuyan bir talebe dahi bazı zamanlarda böylesi tecrübe dolu anılar yaşayabiliyor.


Украли мой портмоне (кошелёк) !

Это случилось когда Я учился на подкурсах, проходили месяцы, закончилась зима и наступала весна, погода была прекрасная и из-за этого Я и мой друг хотели прогуляться, решили съездить в центр города на троллейбусе. Я не заметил как украли мой кошелёк.

Начал думать об этом, размышлять. По совету (своего) друга решил подождать возвращение того троллейбуса, на которой мы сели и спросить у водителя про мой кошелёк. Мы ждали, ждали и дождались того троллейбуса.

Я сразу зашёл и спросил у водителя, вы не видели мой кошелёк? Возможно Я оставил его здесь или же кто-нибудь нашёл и дал Вам его (мой кошелёк). Но водитель сказал, что если случаются такие вещи, то ты не надейся найти и забудь, потому что не найдёшь уже.

После этого Я позвонил знакомому в Полиции, знакомый тоже сказал, что Я не смогу найти кошелёк и должен оставить это. Этот неожиданный, неприятный случай произошёл у меня после моего дня рождения 28-го мая и у меня оставалось 10 дней, чтобы вернуться в Турцию.

Итак, могу сказать, что у студента, который учится заграницей могут произойти такие случаи.



BULUT-Aleksandr Sergeyeviç Puşkin 

Çeviri : M.Memduh GÖKTÜRK

Fırtınadan geriye son bir bulut kalmıştı.
Sadece sen varsın masmavi açık gökyüzünde.
Sadece sen, hüzün dolu, yalnız gölgelere sahipsin.
Ve neşe dolu zamanları bir sen mahvedersin.

Hani büsbütün sarılmıştın ya gökyüzüne.
Şimşek de sarıverdi korkunç bir şekilde seni.
Sen ise gizemli bir şekilde gürleyerek.
Doyumsuz kara toprağı yağmurunla besledin.

Yeter, kaybol! Güneş açıyor ufuklarda.
Toprak tazelendi, fırtına da uzaklaştı buralardan.
Ve rüzgâr da okşarken yaprakçıkları.
Kovuyor seni şu sakinleşmiş mavi göklerden.




А.С.ПУШКИН

ТУЧА

Последняя туча рассеянной бури!
Одна ты несешься по ясной лазури,
Одна ты наводишь унылую тень,
Одна ты печалишь ликующий день.

Ты небо недавно кругом облегала,
И молния грозно тебя обвивала;
И ты издавала таинственный гром
И алчную землю поила дождем.

Довольно, сокройся! Пора миновалась,
Земля освежилась, и буря промчалась,
И ветер, лаская листочки древес,
Тебя с успокоенных гонит небес.



***
TÜRKİSTAN GÜNLÜKLERİ-II



POLİKLİNİK
Hazırlık döneminde yatakhaneye kayıt yaptırmak için kan değerlerimi içeren belgeyi yurt görevlisine vermem gerekiyordu.

Bu amaçla üniversitemin anlaşma halinde olduğu polikliniğe giderken otobüs şoförü yanlışlıkla beni inmem gereken yerden uzakta indirdi.

Bunun üzerine bende karşıma çıkan ilk kişilere polikliniğin tam olarak nerede bulunduğunu sormaya ve bulmaya karar verdim.

Bir süre sonra karşıma iki tane Rus adam çıktı ve nasıl soracağımı bilemediğim için sadece polikliniğin bulunduğu caddenin ismini söyledim ve onlar bana yolu tarif ederek yardımcı oldular.

İlginç olan bana yolu Rusça tarif ettiler fakat ben onların dediklerinden hareketle polikliniği bulmuştum.

ПОЛИКЛИНИКА
На подготовительном курсе во время регистрации общежития, мне надо было дать документы, которые показывают  результаты крови.
Поэтому я поехал в общую поликлинику но я вышел из маршрутки где-то не правильно.
Из-за этого я решил спросить кого-нибудь.
Через несколько минут встретился с двумя русскими, не зная, как спросить и они сказали, где находится поликлиника.
Это было интересно, потому что в то время я не знал русский язык, но я понял все, что они сказали.
И так я нашел поликлинику.

ДЕН СОЛУК БОРБОРУ
Ошентип дарядоо курсунда окуй баштадым.
Жатаканага кируу учун ден соолук маалыматтары керек болчу.
Университетибиздин ден соолук борборуна кайрылдым.
Алар мени башка поликлиникага жиберишти машруткага отурган элем.
Туура эмес жерден тушуп алыптырмын, айланадагы адамдардан жардам суроону чечтим.
Бир канча убакыттан кийин орус улутундагы эки кишиге кайрылдым.
Орусча билбегенимди билдиргендей жон гана бара турган кочонун атын айтып койдум.
Оздорунун тилинде айтып корсотуп беришти.
Орусча жаны уйронуп баштаганыма карабай алардын айткандарынын баарын тушундум.

***

TÜRKİSTAN GÜNKÜKLERİ-I


Girizgah Niyetine

Merak edip görmek istediğimiz bir ülke veya şehirle ilgili bilgileri, ya ansiklopedilerden ya da o coğrafyaları görmüş kişilerin yazdıklarından hareketle öğrenebiliriz.

Ansiklopedik metinler daha çok teknik bilgi mahiyetindedir. Buna mukabil seyahat notları veya hatıratlar, yazılan zaman dilimleri içerisinde daha gerçekçi ve daha canlı bilgiler ihtiva eder.

Ben de bu şuurla üniversite tahsili için Kırgızistan – Türkiye Manas Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Rusça – Türkçe Mütercim Tercümanlık Bölümü okumak üzere 2015 yılından beri bulunduğum Kırgızistan’dan Türkistan Coğrafyasına dair izlenimlerimi dostlarla veya bu bölgeye ilgi duyanlarla paylaşmak istedim.

Yazdıklarım ve yazacaklarım edebi metin kapsamında olmayıp sadece gönülden yazılmış küçük küçük ama biraz da gerçekçi metinlerdir.

Yazılarımı bu doğrultuda değerlendirmenizi temenni ederim.

Muhammed Memduh GÖKTÜRK.


Ata Yurduna Varış

Temmuz ayı sınav sonuçları açıklanmış ve tercihlerimi yaptıktan sonra biraz heyecan biraz da sabırsızlıkla tercih sonuçlarını beklemeye koyulmuştum.

24 Temmuz 2015 gecesi babamın bana seslenmesi üzerine yatağımdan kalktım ve birlikte tercih sonuçlarına baktık.

Sovyetler Birliği’nin sömürgeci etkisinden kurtulmuş, üst üste devrim yaşayan Orta Asya ülkesi Kırgızistan’da bulunan adını Manas Ata’dan alan Manas Üniversitesi Mütercim – Tercümanlık Rusça – Türkçe Bölümü’nü kazanarak Orta Asya kapısını açmış oldum.

Sonbaharın başlangıcı Eylül ayında uçaktan yine adını Manas Ata’dan alan havalimanına inip üniversitenin kampüsüne doğru yol aldığımızda göz alıcı bir gündoğumu Orta Asya bozkırlarında Ata topraklarına hoş geldiniz dercesine bizi karşılıyordu.




Поехать В Средную Азию

В июле должны были опубликовать результаты экзамена и после отбора я с нетерпением и интересом ждал результатов.
Двадцать четвертого июня когда я спал отец позвал меня. Я проснулся и мы вместе посмотрели  результаты.
Я поступил в университет, который находится в Средней Азии. И благодаря этого у меня появился шанс жить в Средней Азии.
В Сентябре мы полетели в Средную Азию и поехали в университет.
Когда мы приехали, нас встретил крутой рассвет! Как будто сказал ‘’добро пожаловать!’’.


АТА ЖУРТКА КЕТУУ

Июль айында сынактын жыйынтыгы айтылып, бир нече жогорку окуу жайдын бөлүмдөрүн тандагандан кийин сабырсыздык менен күтө баштадым. Эми окуу жай мени тандашы керек болчу. 24-июль, 2015-жылы кечинде атам чакырып, тандоонун жыйынтыгын бирге карадык.
Борбор Азиядагы советдоорунун калдыгы болгон өлкөдөгү байыркы Манас атанын атынан коюлган "Манас" университетиндеги орусча - түркчө котормо бөлүмүндө окуй баштадым.
Күз келди. Сентябрь айында учактан түшүп, мен үчүн жаңы мамлекеттин топурагына аяк басканымда күндүн туусу бизди "Борбор Азияга кош келиңиздер" деген сыяктуу жылмайып тосуп алды.


Cami

2015 yılı tam tarihi hatırlamıyorum lakin bir gün ayakkabımın yırtılması vesilesi ile dil hazırlık binamızın sol tarafında yer alan ara caddede küçük bir dükkanı olan ayakkabı tamir ustası sakallı, takkeli Kırgız Türkü bir ağabeyle tanıştım, hoşbeş ettim.

Sohbetimiz esnasında hal hatır sorduktan sonra belki de benim için beklenmedik ve ilginç bir soru sordu: Siz Türkler buraya, Bişkek’e güzel bir cami yapılmasına vesile oldunuz. Fakat neden Türkler cami yapılmasına vesile olduğu halde namazlarını eda etmiyorlar?

Öylece bakakaldım.



Мечеть

В 2015 – ом году честно не помню но однажды разрывала обуви из – за этого я пошел в магазин который находится на улице возле моего университета.
Там работает один кыргыз у котором есть маленький магазин где делает ремонт обуви.
Вовремя беседы может быть для меня он задал самый интересный и неожиданный вопрос.
Он сказал что благодаря вас в Бишкеке сделался мечеть но почему турки не читают намаз?
Я не смог говорить ничего.

МЕЧИТ

Кайсы кун экени эсимде жок. Бир куну бут кийимим жарылып,
Манас университетинин даярдоо  курсунун имараты жайгашкан кочодо бут кийим ондоочу дуконго бардым.
Ал дукондо иштеген байке менен таанышып, суйлошуп калдык.
Ар кайсы темада кызыктуу бир баарлашуу болду.
Ден соолук ,жашоо тууралуу маек курдук. Бир кезде ал, мага да жообу  кызыктуу болгон суроону берди: Силер бизге жардам берип жатасынар. Бишкекте чон мечиттин курулушуна чон салым коштунар.
Бирок эмне учун Турктор оздору намаз окубайт?
Эч нерсе айта албай калдым.