Ailemin maddi durumunun iyi olmaması nedeniyle lisede okurken çok zorluklar çektim. Okul harçlığımı kazanmak ve oturduğum evin kirasını ödeyebilmek için akşamları markette çalıştım. Hafta sonları kamyonlardan odun, kömür indirdim. Yaz tatillerinde dağlarda teras yaptım. Okula gitmenin ve başka işlerde çalışmanın yanı sıra sosyal faaliyetlerin içinde aktif olarak yer aldım. Okul takımında güreş yaptım. Bayramlarda, törenlerde şiir okudum. Kurtuluş Bayramında Bayrak Harekâtını canlandıran çetelerin içinde yer aldım. Bu kadar ağır yaşam şartları içinde bir gün olsun kaderime küsmedim. Varlığımı kendilerine borçlu olduğum anneme ve babama karşı isyan etmedim. Ben bu işi yapamayacağım diyerek okuldan ayrılıp köyüme gitmedim. Ne olursa olsun ben bu okulu bitireceğim diyerek mücadele ettim. Mücadele sonunda amacıma ulaştım. Kahramanmaraş Endüstri Meslek Lisesinden başarılı bir şekilde mezun oldum.
Lisede okurken sosyal bir insan olmam nedeniyle şehirde memurundan esnafına, öğretmeninden öğrencisine, sporcusundan antrenörüne kadar binlerce insanla tanıştım. Tanıştığım insanların çoğundan iyilik gördüm. Yüce Mevla’m beni kötü niyetli insanlarla karşılaştırmadı şükür. İyilik gördüğüm insanlardan Karamanlı Mahallesinde otururken komşulardan yemek toplayarak karnımızı doyuran Dönüş Teyzeyi nasıl unuturum. Gazi Paşa Mahallesinde otururken bizlere kol kanat geren Çınarlı Caminin müezzini Ökkeş Hocayı hatırlamamak benim açımdan nankörlük olur. Başım ne zaman dara düşse elimden tutan, beni düzlüğe çıkaran Süleyman Beyazıt Hocama ömür boyu müteşekkirim. Bütün maaşını benim gibi beş altı öğrencinin iaşesine harcayan Veteriner Süleyman Abinin iyiliklerini anlatmaya söz bulamıyorum. Konuyu uzatmamak için isminden bahsetmediğim büyüklerimin hoş görüsüne sığınıyorum. O zor günlerde elimden tutup bana yardımcı olmaya çalışan herkesten Allah razı olsun.
Liseyi bitirinceye kadar çeşitli işlerde yarı zamanlı olarak çalışıp nafakamı tedarik ettim. Liseyi bitirdiğim yıl üniversite sınavını kazanamadım. Ücretsiz kontenjandan Kahramanmaraş’ta faaliyet gösteren Adım Dershanesine kayıt yaptırdım. Gündüzleri Bedir Bakkaliyesinde çalışıp akşamları dershaneye gidip gelmeye başladım. Gündüz bakkalda çalışıp akşamları dershaneye gitmek beni çok yoruyordu ama yapacak başka bir şeyde yoktu. Kaldığım evin kirasını, yeme ve içme gibi zaruri ihtiyaçlarımı bakkaldan aldığım maaştan karşılıyordum. Gündüzleri bakkalda çalışıp akşamları dershaneye giderek öğretim yılını bitirdim. Öğretim yılı sonunda üniversite sınavına girdim. Maraş’ta sınav sonucunun açıklanmasını bekliyordum. Bu arada bakkalda çalışmayı da bırakmıştım. Tanıdığım insanları ziyaret ederek vakit geçiriyordum.
Bir gün Ulu Cami civarında dolaşırken Tarım Müdürlüğünde memur olarak çalışan Süleyman Abi ile karşılaştık. Süleyman Abi çocukluğumdan beri bizim köye gelir giderdi. Yakın aile dostumuzdu. Süleyman Abi ile hâl hatır sorduk. Sınavımın iyi geçtiğine sevindi. Yaz tatilinde ne yapacağımı sordu. Ben de “Ne yapacağımı bilmiyorum abi. Şehirde çalışsam kazancımın hepsi masrafa gidiyor. Köye gitsem iş yok. Biraz para bulsam köyde buğday alır satarım” dedim. Süleyman Abi “Ben sana yüz gram altın vereyim o zaman. Buğday al sat. Buğday ticaretin bitince de benim altınımı getir” dedi. Zihnimden kabaca bir hesap yaptım. Yüz gram altın bozdurduğumda bir kamyon buğday alabiliyordum. Süleyman Abiden bu teklifi duyunca çok sevindim. Çok mutlu oldum. Süleyman Abiye “Allah razı olsun Abi. Çok sevindim” dedim. Süleyman Abi oturduğumuz parkın yakınlarında bulunan kuyumcuya gitti. Kuyumcuya emanet olarak bıraktığı altınlardan yüz gramını getirip bana verdi. Bana da “Altını bozduracağın zaman bu kuyumcuda bozdur” dedi. Süleyman Abi öğlenden sonraki mesaisi yaklaşınca işe, bende bir otobüse binerek köye gittim.
Köyde Bakkal Haydar ile Mehmet Ali Çam’ın ortak olduğu boş bir ambar vardı. Bu ambarı sahiplerinden kiraladım. Sağ olsun Bakkal Haydar kendi payına düşen kirayı almadı. Benim ısrarıma rağmen” Yeğenim okulda harçlık edersin” dedi.
Ambarı kiralayınca buğday almak için şehre geldim. Bulgur olacak buğday nerede bulurum diye küçük bir araştırma yaptım. Biçerdöverlerin Kahramanmaraş Narlı arasında çalıştığını ve yörenin buğdayından iyi bulgur olacağını öğrendim. Bir otobüse binerek Tevekkeli Köyüne gittim. Tevekkeli Köyünün imamı İsmail Hoca benim hem akrabam hem de köylümdü. Akşam İsmail Hoca beni evinde misafir etti. Tevekkeli Köyünde işime yarayacak vasıfta buğday bulamadım.
Sabahleyin Çiğli Köyüne gittim. Çiğli Köyünde istediğim nitelikteki buğdayı buldum. Uzun pazarlıklar sonucu buğdayın kilosunu atmış dokuz liradan aldım. Şehre geldim buğdayı götürmek için otuz beş bin lira ücret karşılığında BMC Marka bir kamyon kiraladım. Kamyon şoförüne “Abi bu kamyonun karuseri ne kadar buğday alır” diye sordum. Şoför ise” en fazla on altı ton buğday alır” dedi. Ben Süleyman Abiden aldığım yüz gram altını bozdurdum. Kuyumcudan aldığım para on altı ton buğday ile nakliye ücretine başa baş yetiyordu. Kamyoncuya vereceğim parayı sol cebime, buğdayın sahibine vereceğim parayı sağ cebime koydum. Tecrübeli bir tüccar edasıyla kamyona binerek Çiğli Köyüne gittim.
Buğday Çiğli Köyündeki Çiğli Çırçır Fabrikasının içindeydi. Çırçır fabrikasındaki işçiler fabrikada bulunan helezon yardımıyla buğdayı yirmi dakika içinde doldurdular. Kamyon kantarda tartılınca buğday on sekiz ton geldi. Aldığım buğday İsrail marka sert bir buğday olunca ağırlığı beklenenden fazla geldi. Buğdayın sahibi Mustafa Abi köyün muhtarıydı. Mustafa Abiye “Abi bende on altı ton buğdaya yetecek para var. Şimdi ne yapacağız” dedim. Mustafa Abi “Canım iki ton buğday önemli bir şey değil ama yaşın çok genç. Bana şehirden bir kefil bulabilir misin” dedi. Tekir Ortaokulunda Türkçe Öğretmenimiz olan Mehmet Kurtar’ın Çiğli Ortaokulu Müdürü olduğunu duymuştum. Ben de” Ortaokul Müdürü Mehmet Bey’i kefil versem olur mu Mustafa Abi” dedim. Mustafa Abi “O zaman bu buğdayın hepsini de para vermeden götürebilirsin” dedi. Atalarımız “Kul sıkışınca Hızır yetişir” demiş. Mustafa Abinin kefil konusundaki tavrından çok mutlu oldum.
Mustafa Abinin otomobiline binerek fabrikadan ortaokula gittik. Mehmet Kurtar beni köy muhtarıyla birlikte karşısında görünce şaşırdı. “Hoş geldin Teyfik. Burada ne geziyorsun” dedi. Halimi hatırımı sordu. Ortaokuldan sonraki hayatımı Mehmet Hocama kısaca anlattım. Mehmet Hocam” Teyfik seninle gurur duyuyorum” dedi. İlkokul müdürü Mehmet Ceren bey de yanındaydı. Mehmet Ceren Bey’de ben ortaokula giderken Tekir’de öğretmenlik yaptığı için beni tanıyordu. Muhtar Mehmet Kurtar Beye durumdan bahsetti. Mehmet Kurtar ile Mehmet Ceren ikisi birden bana kefil oldular. Ben de borcumu bir ay sonra ödemeye söz verdim. Kefillik meselesini hallettikten sonra muhtarla birlikte fabrikaya geri geldik. Ben sevinçli bir şekilde kamyona bindim. Şoför ile birlikte bizim köyün istikametine doğru hareket ettik.
Hava sıcak kamyonun yükü de ağır olunca ancak üç saat sonra Döngel’e varabildik. Yolda yaşadığımız sıkıntılara sözü fazla uzatmamak için girmek istemiyorum ama Harmancık Rampasında kamyonun su kaynatması sonucu geçirdiğimiz yarım saatlik süreyi hatırladıkça hala içim burkuluyor. Buğday yüklü kamyonun şoför mahallinde köye girerken yaşadığım gururu nasıl anlatsam bilemiyorum. Köyden ayarladığım iki kişi buğdayı boşaltmaya başladığındaki yaşadığım sevinci hala unutamıyorum. İşçiler yükü boşaltırken camiden ikindi namazından çıkan bazı insanların eksper gibi buğdayı avuçlarına alarak incelemesi benim için hayırlı oldu. Cemaatin buğdaya yüz üzerinden yüz tam puan vermesi satışı hızlandırdı.
Şoförü akşam yemeğinde evimizde misafir ettim. Yatsı ezanı okunurken buğday boşaldı. Yük boşalınca nakliye ücretini ödeyip şoförü şehre doğru yolcu ettim. Ben de yorgun olduğum için hemen uyudum.
Sabahleyin kahvaltımı yaptıktan sonra gidip dükkânın kapısı açtım. Yarım saat içinde dükkânın içi dışı insanla doldu. Dükkân panayır yerine döndü. Buğdayı tartmak için Kazım Amcamın baskülünü dükkâna getirdim. Kilosu yüz liradan başladım buğdayı satmaya. Sabahleyin erkenden dükkânı dolduran insanlardan kimisi buğdayı inceliyor, kimisi fiyat soruyor, kimisi buğday alıyordu. Getirdiğim buğdayın cinsi İsrail’di. Bu buğday Kahramanmaraş’ta ilk defa ekilmişti. Köyün zahire konusunda tecrübeli ekâbir kadınları İsrail buğdayından çok güzel bulgur ve dövme olacağı konusunda görüş beyan ettiler.
Buğdayın üç tonunu ilk gün peşin parayla sattım. Bir gün sonra Çiğli Köyüne gidip Mustafa Abinin borcunu ödedim. Mehmet Hocam o gün beni bırakmadı. Evinde misafir etti. Mehmet Hocamla gece yarısına kadar sohbet ettik, hasret giderdik. Sabah kalkıp kahvaltımızı yaptıktan sonra köy muhtarı Mustafa Abinin yanına gittik. İki ay vadeli bir kamyon buğday daha aldım. Buğdayı kamyona yükledim, götürdüm köye.
İki kamyon buğdayı on beş gün içinde sattım. Mustafa Abiye olan borcumu yirmi gün sonra ödedim. Süleyman Abiden aldığım altınında tedarik etmeye başladım. Bu ticaretten güzel para kazandım. Kazandığım para bir memurun bir yıllık gelirinden çoktu. Ben de çok mutluydum. Köylülerden alacağım paraları toplayarak en kısa sürede Süleyman Abiye olan borcumu ödemeyi düşünüyordum. Köyün kadınları aklıma girdi. Bir kamyon buğday da Elbistan’dan getir. Elbistan’ın yazlık buğdayının unu güzel olur dediler. Ben de bu kadınların tavsiyesine uyarak buğday almak için Elbistan’a gittim.
Elbistan’ı daha önce hiç görmemiştim. Doğru düzgün tanıdığım kimsede yoktu. Elbistan’ı şehir merkezine girdiğimde büyülenmedim desem yalan olur. Ortasından Ceyhan Irmağı akıyor. Caddelerin etrafında beş altı katlı binalar. Binaların altında devasa büyüklükteki iş yerlerinde ticaret yapılıyor. Elbistan o güne kadar gördüğüm ilçelerin fevkinde bir yerdi.
Otogarda otobüsten inince doğruca buğday pazarına gittim. Pazarda yaraya merhem olarak sürecek bir kilo bile buğday yoktu. Hububatçı çarşısına gittim. Hububatçı çarşısında fiyatlar çok yüksekti. Lisedeki matematik öğretmenimiz Recep Yazıcı öğretmenlikten istifa edip Elbistan’a dershane açmıştı. Benim de Recep Yazıcıyla muhabbetim iyiydi. Hububatçı Çarşısında Recep Hocanın dershanesin adını ve yerini öğrendim. Örnek İş Hanındaki Modern Fen Dershanesine gittim. Recep Hocam beni sevgi ve muhabbetle karşıladı. Çayımı kahvemi ikram etti. Buğday konusundaki talebime yardımcı olması için beni Göksun’un Tombak Köyünde yaşayan dayısının yanına gönderdi.
Elbistan’dan Çardak’a giden bir minibüse binerek Tombak Köyüne gittim. Tombak Köyünde Recep Hocanın dayısını evini buldum. Recep Hocamın dayısı gün görmüş geçirmiş olgun bir insandı. Bana buğday bulmak için çok çaba sarf etti ama bulamadı. Akşam evinde misafir etti.
Sabahleyin Tombak Köyünün karşı tarafında bulunan Afşin’e bağlı Soğucak Köyüne geçtim. Soğucak Köyünden bir kamyon yazlık buğday aldım. Kamyon ayarlamak Göksun’un Çardak Kasabasına gittim. Çardaktan hem kamyonu hem de kamyonu yükleyecek işçileri ayarladım. Buğdayın sahibinden buğdayı çelik üzerinden satın aldığım için bir kamyon buğdayı çelik ile ölçüp yükledik.
Gece saat on bir civarında Soğucak Köyünden hareket ettik. Kamyonu yükleyen arkadaşları Çardak’ta indirdik. Çardaktan sonra elma bahçelerinin arasından yılan gibi bükülerek giden dar yollardan geçerek Göksun’a vardık. Göksun’dan sonra Değirmendere Rampasına tırmandık. Rampa bittikten sonra Püren Geçidinden geçip Tekir’e indik. Tekir’deki Turistik Lokantasında yemek molası verdik. Kamyondan inip lokantaya girince elimin siyahlaştığını fark ettim. Elimi sabunlu su ile yıkayarak temizledim ama bu siyahlaşmaya bir anlam veremedim. Elimi kamyonun egzoz borusunun ucuna tutmadım. Elimi siyahlaştıracak soba borusu, ekmek sacı, mangal gibi bir malzemeyle temas etmedim. Acaba benim elim neden kararmıştı. Lokantada yemeğimizi yedik. Sabaha karşı bizim köye varıp yattık. Sabah ezanından sonra hava ışıyınca iki tane işçi bulup buğdayı ambara boşalttırdım.
Şoförün nakliye ücretini ödeyerek yolcu ettim. Ben tekrar yattım. Kuşluk vakti uyanıp dükkânı açtım. Köyün kadınları buğdaya bakmak için dükkâna gelmeye başladılar. Bu arada Deli Nigâr namıyla bilinen Nigâr Ablaya beş yüz kilo buğday sattım. Nigâr Abla aldığı buğdayı yıkamak için meydan çeşmesine götürmüş. Meydan çeşmesinde buğdayı yıkarken su siyah olarak akmaya başlayınca Nigâr Abla buğdayın içinde kör olduğunu anlamış. Bana haber vermeden “Teyfiğin sattığı buğdayın içinde kör var” diye basmış yaygarayı.
Acı haber tez duyulur. Bana Elbistan’dan yazlık buğday getir diyen kadınlar yanıma geldiler. Getirdiğin buğdayın içinde kör varmış. Buğdayını alamayacağız dediler. Ben o ana kadar körün ne olduğunu bilmiyordum. Kadının biri eline bir avuç buğday aldı. Buğdayı iki eliyle ufalıyınca bazı buğdaylar ezilerek içinden baca isi gibi siyah toz çıktı. Ben buğdayın bu halini görünce çok üzüldüm. Belim on yerden kırıldı sanki. Ne yapacağımı şaşırdım. Gece lokantada gördüğüm siyahlığında körlü buğdaydan olduğunu anladım. Durumu anlatmak için zaman kaybetmeden evimize babamın yanına gittim.
Babama buğdayın içinde kör olduğunu söyledim. Babam “Başa gelen çekilir. Yapacak bir şey yok. Ben o buğdayları kışın hayvan yemi olarak satarım. Sen tatlı canını sıkma oğlum” dedi. Babam ile istişarem bitince evden ayrıldım. Dükkâna geldim. Ortalığı toparladım. Dükkânın kapısına kilit vurdum.
Önceki sattığım buğdaylardan kalan alacaklarımı toplamaya başladım. Elde etiğim kardan Süleyman Abiye olan altın borcumun yarısını ödedim. Süleyman Abiye durumu anlattım. Süleyman Abi hoş görülü bir insandı. Beni teselli etmek için” Benim alacağımı sorun etme. Eline geçtikçe ödersin” dedi. Süleyman Abinin bu vakur davranışı karşısında çok duygulandım. Ağlamamak için kendimi zor tuttum. Tabi Süleyman Abiye olan borcumu ilerleyen süreçte elime geçtikçe ödeyerek bitirdim.
O sene üniversiteye kayıt yaptırdım. Buğdaydan kar edemesem bile okulda ekonomik yönden sıkıntı çekmedim. Rabbim kapattığı bir kapının yerine beş kapı açtı. Hiç tahmin etmediğim yerlerden krediler ve burslar aldım. Bu kredi ve burslar sayesinde öğrenci iken ekonomik yönden rahat bir hayat yaşadım.
Babam kış mevsimi gelince ambarda kalan buğdayı köylülere parasını Kurban Bayramı’nda almak üzere vadeli olarak satmış. Köylülerin Kurban Bayramı’nda hayvanları satılmayınca parayı tahsil etmekte sıkıntılar yaşadık. Alacağımızı zaman içerisinde az çok tahsil ettik ama bir kamyon buğdayın parası sabun köpüğü gibi eriyip gitti.
Benim de böylelikle başarıyla başlayan ticaret hayatım başarısızlıkla sona ermiş oldu. O günden sora bilmediğim köyün kenarında yattım. Anlamadığım hiçbir işe girişmedim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder