ELMA / Nurcihan KIZMAZ

Gelincik baş kaldırdı rüzgara
Hakkıydı çünkü bahar
Ne yağmur umrundaydı
Ne güneş
Onun heyecanı
Bayram çocuklarına eş

Önce kelebek öptü
Titrek yapraklarını
Sonra arı
Onun da meramı başkaydı
Kısa günün kârı

Cesaret aldı kuşlar
Tomurcuklardan
Sen varsan ben de varım dedi
Papatyalar
Seviyor sevmiyor demeye
Çoktan hazırdılar

Merhamete geldi toprak
Açtı kollarını
Yumuşamıştı bağrı çoktan
Gök gürültüsüne inat
Yeşillendi kainat

Geldiği gibi geri gittiler
Soğuk ülkelerine
Soğuk soğuk
Kardan adamlar

Haydi çocuklar
Meydan sizin
Gülücüklerinizi takın
Elma dersem çıkın.

 

ÖLÜMSÜZ GÜLÜŞLER / Samet YURTTAŞ


Ömer öfkesinde anneler

Ebabil bakışlı çocuklara gebe

Kefenlerde ölümsüz gülüşler

Yıldızlardan gelen kutlu müjdeye

 

Kudüs kanayan ince sızıdır

Suskun dünyanın gönlünde

İri yarı adamlar titrer olmuş

Taş ve sopaların imanlı yürüyüşünde

 

Plastik mermiler ,göz yaşartıcı gaz

Bombalar , füzeler, ters kelepçe...

Ölümsüz gülüşler bütün çehrelerde

Güneş doğacak elbet

Beyaz güvercinler şehri Kudüs de


CAN MERYEM / Miraç DOĞANTEKİN


Duvarı yumruklarım kanım akıtır
İntikamını komaz bir avuç çakıl
Suya nefret kusarım, alır
Gençliğim boğazımda iki düğüm
Umudum kursağımda kalır
Kaybolmak kaybetmekten de ağır

Genç ölüm mü geç ölüm mü iyidir bilmem
Akasya kokusunu sevmem musallada
Hoca şaşırırsa gülerim
İster safta olayım ister tabutta

Hiddetim zıddıyla var oldu bende
Büyüdü katlandı içimde karanlık
Yitirdim sukuneti cam kenarında
Uyurum hüzün ve ölüm başucumda
.
.
.
Bir çiçeğin kollarında hayat bulur
Sarp bir yamaçta
Dağ rüzgarlarına bağlanırım
Bu aşılmaz engellere küfürler yağdırırım

Yalnızca iki kişinin bildiği bir dilden çıkar yalnızlık
Ve iki sonsuzun birleştiği yerde erir
Bu ölmek mi diler kafir kayalık
Küfrüme küfürle karşılık verir

HANGİ DİLDE SÖYLENSE ADIN / Ahmet Şirin

Değerli ağabeyim Osman Nalbant'ın evinde duvarda asılı çerçeveli el yazısıyla yazılmış bir Kudüs şiiriydi bu. O dönem akıllı telefon olmadığından resmini çekemedim tabi ama kalem kâğıt alıp yazmıştım. Yayınlanmış mıdır bilmem. İzin de almadım. Ama paylaşmadan olmazdı. Vesselam.
İsmail Göktürk


"Cebrail aleyhisselama sunulmak üzere Osman Nalbant Ağabeye..."








I.

Yetim peygamberin miracına tanık

Yetim bir ahir zaman ümmetinin

Yetim şehri

El Kuds-ü Şerif

Ömer'in hediyesi, zaferisin Selahaddin'in

Hangi dilde söylense adın

Sen elbette ve her zaman bizim Kudüs'sün


II.

Musa'nın rüyası

Payıtahtısın Hazret-i Süleyman"ın

Makam-ı İbrahim'sin

Harem-i Meryem'sin

Şehr-i Cibril-i Emin'sin

Kalbisin bütün şehirlerin

Ey nebiler şehri

Kalbimizsin


III.

Kanımızın rengini aldı yüzümüz

Kurtar bizi, bu mahcubiyet yeter

Çağır artık mesihini gelsin

Hangi dilde söylense adın

Jerusalem, El Kuds-ü Şerif....

Sen elbette ve her zaman bizim Kudüs'sün


14.Ocak.1998

Bakanlıklar

MEKTUP (Çağlar Ötesine) / Ali Rıza Karakale


Bugün on bir aylık yolculuğunun sonunda kapıma kadar gelişinin bayramını kutlayacağım. Hediyelerini aldım, kabul ettim. Allah’ın da benim kulluk vazifelerimi kabul etmesi niyazıyla huzurundayım. 30 gün, 30 yaşımın bana verdiği olgunlukla, 7 yaşımın bana verdiği masumlukla, 10 yaşımın bana verdiği emirle, 18 yaşımda bile; sana olan sevgimle karşıladım seni. Tuttum; ‘tut’ emredildi diye, sözümü de tutmuş oldum. Çocuk yaşlarım ki o zamanlar anamdan babamdan aldığım gelenek olarak gördüğüm imanımla seni sevmeyi denemelerim vardı.  Geleneğin ötesindeki arayışlarımın sonunda sonsuz kudretine teslim olduğum ve kabul buyurulursa gerçek manada iman ettiğim, ‘eşhedü’ dediğim zamanlardan geldim ben de sana. Ben sana, Allah’ın Adem oğullarından yani onların sırtlarından veya sulplerinden zürriyetlerini çıkardığı, kendilerini nefislerine şahit tuttuğu ve onlara, ‘’Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’’ diye hitap ettiği, onların da “evet SEN BİZİM RABBİZSİN” dediği Bezm-i Elest’te söz verdiğim Rabbimin; “Ey iman edenler !Allah’a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı” emriyle geldim. EN SEVDİĞİMİN (sav) öğrettiği gibi sevdim seni, öylece tuttum orucumu. ‘Ed-dînü’l-kayyim’ tabiriyle anılan Hak dinin, biz insanların fıtratına tevdi edildiği değişmeyecek temel özelliğimle yaşamaya çalıştım seni. Ben de epeyce yol katettim. Bilir misin babamın adı Ramazan, annemin adı Bayram’dır benim. Seni henüz ben doğmadan önce de sevebilmem için El-Bari ismiyle tecelli etmiş, ihsanda bulunmuş. Senle mazimiz çağlar ötesine dayanır AlimAllah. 

Bugün onbir aylık yolculuğunun sonunda kapıma kadar gelişinin bayramını kutlayacağım. Hanemi sana misafir, hane halkıma mescid ettim. Bir musibetle imtihandayız ki, coşamadık teravihlerinde, koşamadık mescidlere, birlikte aşk ile övemedik de teravih aralarında Efendimizi (sav). Kendi halimizde; Habibimiz Muhammed’e Salat ile Selam gönderdik, çocukken meleklerin saf saf indiği saf aralarından aşina olduğumuz naatlar sessiz kaldı evlerimizde. Firkatin acısıyla gayet acılara gark olduk.

Bugün onbir aylık yolculuğunun sonunda kapıma kadar gelişinin bayramını kutlayacağım. Buhranımda burhan oldun ey mah-ı gufran. Ben bu sene vardım. Sen ebedisin... Olur da bir daha kavuşamazsam sana, kavuştuğumuz mahşerde şefaatini umarım. Sen yakma yine de gönlümü firakınla… 

Gündüzüme saim, geceme kaim olan; Elveda Ya Şehri Ramazan El-veda …


Ayrılırken ağlamalarım bundandır. 

Sensiz yaşantım daim buhrandır.

Tebessüm yalnızca geldiğin andır.

Bugün bırakıp gittiğin kadarız artık…

 

Ben bir gayret eyledim,

Geldin, yoldaşlık eyledim,

Eyledim nefsimi feda,

Elveda canımın canı El-veda…

 


BOSNA’DA BİR MARAŞ KÖYÜ: MİROŞEVİÇ / İsmail Göktürk


Avrupa’nın ortasında onlarca defa insanlık dışı katliamlara maruz kalma pahasına Ayyıldızlı İslâm sancağımızı dalgalandırmaya devam eden Bosna, Türkleri ilk olarak Akıncı Beyi Paşa Yiğit Beyin, Kur’an-ı Azimüşşan’da “andolsun” diye yemin ifadesi ile anılan, “soluk soluğa koşan”, “toynaklarından kıvılcımlar çakan”, “tozu dumana katarak düşman topluluğunun ortasına pervasızca dalan atlarıyla” gelen yiğit akıncılarıyla tanıdı. Onların gelişi Sırpların, Nemçelinin dilinde “Türkler geliyor!” nidasıyla korku hissi uyandırırken, Katolikliği de Ortodoksluğu da benimsememiş, bunun için sürekli ezilmiş, mağdur edilmiş Bogomil mensubu Bosnalıların dilinde bu nida, zulümden kurtuluş ve sevinç anlamına geliyordu. Zira bu gelenler, insanın insana zulmüne, kulun kula kulluğuna son veren, adalet getiren, korku nedir bilmeyen yiğitlerdi. Bogomil oldukları için ilk defa birileri onları aşağılamıyor, ezmiyor, hor görmüyordu. Bilakis, bu gelenler kimsenin inancıyla, görünüşüyle ilgilenmiyor, zalimlerin zulmüne engel olmak, mazlumun elinden tutmak için geliyordu. Çağlar içinde çok büyük zulümlere maruz kalmış Bogomil köylüleri için Türklerin gelişi gerçek bir özgürlük anlamına geliyordu. Bosna’ya Türk akıncılarının ilk olarak 1386 yılında ayak bastıkları yazılı kaynaklarda bilinmektedir. Osmanlı askerleri Kosova tarafından 1386 yılının sonbaharında Neretva Nehri kenarına kadar gelmişlerdir.

1389'da Sırp Knezi Lazar'ın komutasındaki Bosna askerleri Kosova Savaşı'na katılmışlardı. Savası Osmanlıların kazanmasıyla Sırp Knezligi, Osmanlı hâkimiyetini kabul etmek zorunda kalmıştır. 1392'de Üsküp'ün fethi Sırbistan ve Bosna'nın durumunda önemli değişikliklere yol açmıştır. Bölgede bir hareket üssü meydana getiren Paşa Yiğit Bey zamanında Bosna'ya önemli akınlar gerçekleştirilmiş, 1428-1429 yılları arasında Osmanlılar tarafından Bosna Krallığı haraca bağlanmıştır.

1414 yılında Osmanlı ordusu Vrbas’a kadar ilerlediler. Ordu Bosna Skoplyesinde durdu. (Donyi Vakuf civarında bir yer). 1415 yılında Lasva, 1416 yılında ise Hum (Hersek) yakınlarında Osmanlı akınları sürdü. Bu yıllardan itibaren Osmanlılar devamlı olarak Bosna’da kalmaya başladılar. O yıllarda, Foça, Plevlye, Çayniçe ve Nevesinye ele geçirildi. 1418 yılında İshak Bey Vişegrad ve Sokol’u aldı. II. Murat zamanında 1424 ve 1425 yıllarında, Osmanlı Ordusu Bosna’da bulunuyordu. 1428 yılında Hodidyed ve Vrhbosna ele geçirildi. 1436 Srebrenica ve Zvornik alındı. Böylece, Bosna’yı resmen fethetmeden önce, Osmanlıların elinde Sarayevo ile beraber, Nevesinye, Gacko, Zagorye, Foça, Ustoklina, Podrinye, Plevlye, Çayniçe, Vişegrad, Sokol, Srebrenica, Zvornik ve Vrhbosna gibi yerler Osmanlı denetimine girmişti. Önce Saraybosna, ardından Banaluka akıncı üssü haline getirildi.

Ragusa (Dubrovnik) halkının Macaristan kralı Sigismund’a yazdığı bir mektupta “Bütün Bosna


tüm bölgeleri ile Türklere yıllık haraç ile itaat ediyor” denmekteydi. Ragusa’dan kral Sigismund’a yazılmış mektuplardan Macaristan kralının Bosna’yı, Osmanlı’ya karşı bir savaş meydanı olarak gördüğü anlaşılmaktadır. Nitekim 10 Ağustos 1415 senesinde Hersek Hrvoje Vukçic’i destekleyen Evrenesoğlu Gazi İshak Bey’le Macaristan kralı Sigismund karşı karşıya geldiler. Tarihe Doboy Savaşı (Dobojska bitka) olarak geçen meydan savaşında Gazi İshak Bey ve akıncıları, Sigismund’a karşı büyük bir zafer kazandılar. Ondan sonra Bosna tamamen akıncıların sahası oldu.

Bosna Krallığının toprakları Fatih Sultan Mehmed döneminde, 1463 yazında bizzat Fatih’in katıldığı bir seferle fethedilir. Bu fethi hızlandıran ise Bosna kralı Tomasaevic’in (1461-63) Avrupalı müttefiklerine güvenerek Osmanlı Devleti’ne haraç ödemeyi reddetmesidir.

Son Kral Tomaşeviç, papaya gönderdiği elçiler ile ilettiği mektubunda; “…Türkler benim krallığımda birkaç kale inşa ettiler ve onların tarafına geçen herkesin özgür olacağına dair köylülere söz vererek onlara sıcak davranıyorlar. Köylülerin basit akılları bu sahtekârlıkları anlayamıyor ve sonsuza kadar özgür olacaklarını düşünüyorlar. Eğer benim senin desteğinle güçlendiğimi görmezlerse insanlar kolayca bu hilelere aldanıp beni yüz üstü bırakacaklar ve soylular da köylüler tarafından terk edilen şehirlerinde uzun süre dayanamayacaklardırdiye yazmıştı. Oysa elbette bu bir hile değildi. Bunun bir hile olmadığının en güzel örneği Bosna’da, Foynica Kenti’ndeki Fransisken Kilisesi’nin duvarında asılı duran, Fatih Sultan Mehmet Han’ın fermanı, ahitnâmesidir.

“Nişân-ı hümâyûn oldur ki, Ben ki Sultân Mehemmed Hân'ım, cümle havâss u avâma ma‘lûm ola ki, işbu dârendegân-ı fermân-ı hümâyûn Bosna râhiblerine mezîd-i inâyetim zuhûra gelüp buyurdum ki; Mezbûrlara ve kilisalarına kimesne mâni‘ u müzâhim olmayup ihtiyâtsız memleketimde duranlara ve kaçup gidenlere emn ü emân ola ki gelüp bizim hâssa memleketimize havfsız sâkin olup kilisalarında mütemekkin olalar ve yüce hazretimden ve vezîrlerimden ve re‘âyâlarımdan ve memleketim halkından kimesne mezbûrlara dahl ü ta‘arruz etmeyüp incitmeyeler. Kendülerine ve cânlarına ve mâllarına ve kilisalarına ve dahi yabandan hâssa memleketimize âdem getürirler ise yemîn-i mugallaza ederim ki, yeri ve göğü yaradan Perverdigâr hakkı içün ve ulu Peygamberimiz Muhammed Mustafa sallallâhu Te‘âlâ aleyhi ve sellem hakkı içün ve yedi Mushaf hakkı içün ve yüz yirmi dört bin peygamberler hakkı içün ve kuşandığım kılıç içün bu yazılanlara bir ferd muhâlefet eylemeye, mâdâm ki benim hıdmetime ve emrime mutî‘ olalar.” (Tahrîren fî 28 şehr-i Mayıs / gurre-i Muharremü'l-Harâm sene 883 Be-yurd-ı Kal‘a-i Drac [4 Nisan 1478], Başbakanlık Osmanlı Arşivi. Düvel-i Ecnebiye Defteri 14/2_1)

Bosna’da ilk olarak XIII. yüzyılın sonunda görülen Fransisken rahipler, heretik kabul edilen Bogomillere karşı Papalık tarafından Bogomil/Bosna Kilisesini Katolikleştirerek Vatikan’la birleştirmek misyonuyla görevlendirilmişlerdi. Bogomil Kilisesine karşı koyma, onlarla mücadele etme ve onlara karşı misyonerlik faaliyetlerini yürütme görevi verilen Fransisken rahiplerin birçoğu Bosna engizisyon mahkemesinin üyesi olarak da atanmışlardı. İlk olarak 1291’de Bosna’ya geldikleri ve ilk manastırlarını 1340’ta inşa ettikleri söylenilen rahipler, İngiliz, Alman, İtalyan ve Aragone Fransiskenleriydiler.

Fatih Sultan Mehmet’in Kiselyak’taki otağında Bosnalı Fransiskenlerin manevi lideri Fra Andeo Zvizdoviç’e verdiği, 28 Mayıs 1463 tarihinde Milodraj’da yazılmış olan bu ahitname Fojnica şehrinde yüksek bir tepe üzerinde inşa edilmiş bulunan Katolik manastırında 550 yıldır korunmaktadır. Aynı manastırda Fatih Sultan Mehmet Han’ın bir kaftanı ve o dönemden kalmış dört bine yakın Türkçe el yazması eserimiz de bulunmaktadır. Bu ahitname, 1999 yılında BM Barış Gücü çerçevesinde orada görev yapan Türk birliğinin komutanını ziyaret eden bir Katolik rahibin talebiyle ortaya çıkmıştı. Birliğimiz, orada tahrip edilmiş Türk eserlerinin tadilatını da yaptırmaktaydı. Komutanımızı ziyaret eden Katolik rahip, Fojnica kentinde bulunan manastırın da onarım programına alınmasını, zira manastırlarının Türkler için çok önemli olan bazı belge ve eşyalara yüzyıllardır ev sahipliği yaptığını söylemekteydi. Fojnica'daki Katolik manastırına giden Türk komutanlar gözlerine inanamadılar. Karşılarındaki duvarda Fatih Sultan Mehmet Han’ın 536 yıl önce verdiği bir ferman asılıydı. Yine  Fatih'in aradan geçen beş asra rağmen gayet iyi durumda bulunan bir kaftanı ve kilisenin kütüphanesinde 4 bin civarında Türkçe elyazması kitap bulunuyordu.

Fojnica manastırındaki müzede muhafaza edilen emanetler arasında, III. Selim’den bir manastırın onarımı için aldıkları mermer bir lahit üzerine nakşedilmiş izin belgesi, Rahiplere ve diğer Katoliklere verilen insan haklarıyla ilgili 1483 tarihli Sultan İkinci Bayezid fermanı, Rahiplerden nikâh resmi alınma yasağı ile ilgili 1545 tarihli bir hüccet, Bosna Sancak Beyi olan Mihaloğlu İskender Bey’den 1486’da Prusac’da yine fra. Andeo Zvizdovic’in aldığı hareket ve eylemlerinde Fransiskenlere özgürlüğü garanti altına alan buyruk (Skender-pacha Bujrultija),  Sultan IV. Murad tarafından 1626’da İstanbul’da verilen Katolik kiliselerinin korunması ve Fransiskenlerin özgür hareket etmelerine dair Berat-i Şerif, aynı doğrultuda 1648 tarihli Sultan IV. Mehmed’e ait ferman, Fransisken rahiplerine verilen insan haklarını tespit eden 1621 tarihli Sultan Osman fermanı, Mostar Manastırı'nda bulunan 1553/54 tarihli Mostarlı Çeyvan-kethüda'nın vakfiyesi ve daha pek çok belge bulunmaktadır. Günümüzde Bosna Fransisken yönetimine (Bosna Srebrena) bağlı 21 manastır bulunmaktadır. Bunların biri Sırbistan, biri Kosova, ikisi Hırvatistan ve 17 tanesi de Bosna Hersek’tedir.

Fatih Sultan Mehmed Han tarafından verilen ferman, İslâm’ın bütün dinlere ve insanlara gösterdiği hoşgörü ve değerin bir örneğidir. Bu emannâmelerin sadece Osmanlı tarihinde değil, bütün bir İslâm tarihinde sayısız örnekleri vardır. Zira yüce dinimizin bir gereği olan bu uygulama Efendimizle başlamıştır. Cahit Tanyol’un dediği gibi: “Senin bayrağın gök olsun, senin bayrağın ateş / Senin bayrağın altında batmasın güneş /  Ve senin gölgende / Kamu mezhepler dinler / Korunsun haşre dek / Ayrı dillerle göklere kalkan eller / Elin ak, yüzün ak, işin ak / Gölgenin düştüğü yerde, bölüşülmez toprak / Sen hem işçi, hem hükümdar / Berhudar ol, berhudar ol, berhudar”.

Fatih Sultan Mehmet’in verdiği ahitnamenin üzerinden 326 yıl geçtikten sonra Fransız İhtilali olmuş (1789) Fransız İnsan ve Yurttaş hakları Bildirgesi yayınlanmıştır. 485 yıl gibi bir süre geçtikten sonra Birleşmiş Milletler öncülüğünde İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi (1948) yayınlanmıştır. Avrupalının gözünde “insan”, sadece kendi vatandaşıdır. Hatta kendi vatandaşı bile olsa örneğin bir siyahî, bir Müslüman, bir Asyalı aslında insan kategorisine girmeyi hak eden bir varlık hiç olamamıştır.  1800'lerin sonu ve 1900'lerin ortalarına kadar Avrupa'da ve Amerika'da sömürgeleştirdikleri dünyanın dört bir yanından getirilen masum “yerliler”, "insan hayvanat bahçesi" adı verilen alanlarda kafeslere konulup "hayvan" gibi sergileniyorlardı. Batılının insan tasavvuru, sadece kendisini o kategoriye koymaktaydı ve el’an öyledir. Aliya’nın ifadesiyle, Batı hiçbir zaman uygar olmamıştır ve bugünkü refahı; devam ede gelen sömürgeciliği, döktüğü kan, akıttığı gözyaşı ve çektirdiği acılar üzerine kuruludur.

Bu fermanın verildiği yerin ismi olan “Milodraje”, “sevimli hediye” anlamına geliyormuş. Ahitnameden dolayı bu ismi almış. Kiselyak yakınlarında vadilerin arasında yüksekçe bir yerde olan bu köye Fatih Sultan Mehmet Han bir de camii yaptırmış. Camiin imamı olarak orada İslâm’ı öğretmesi için yanında götürdüğü bir Maraşlı ailenin büyüğü görevlendirilmiş. Balkan topraklarına akıncılarımızdan önce Anadolu erenleri ulaşmıştı. Sarı Saltuk Baba gibi Horasan erenleri halkın gönlünü kazanmış, gönüllerini İslâm’a açmıştı. Fatih Sultan Mehmet’in Bosna seferine giderken yanında kırk derviş götürdüğü söylenir. O dervişlerden biri de Manisa’da şehzadeliği döneminde yakından tanıdığı Ayvaz Dede’dir. Bosna’da her yılın haziran ayının son haftasında Bosna Hersek’in Donyi Vakuf şehrinin Prusac kasabasına yedi-sekiz kilometrelik bir mesafede (Prusac Boşnak dilinde Akhisar anlamındadır ki Ayvaz Dede’nin memleketinin adıdır), Ayvaz Dede’ye ait bölge halkının Müslüman olmalarına vesile olan menkîbede geçen, ortadan ikiye ayrılan kayanın da bulunduğu bir ormanlık alanda bulunan Ajvatovica’da Ayvaz Dede Şenlikleri yapılır. Bu şenlikler, Bosnalıların millî kimliğini tahkim için, Müslüman olmalarının yıldönümü kutlaması olarak yapılmaktadır. Ayvaz Dede bayramı olarak ifade edilir.

Boşnaklar, Fâtih Sultan Mehmed’in Bosna seferi sırasında, 1463 yılında Yayçe ovasında 30.000’i aşkın kişinin katılımı ile İslâm’ı topluca kabul edince, Fatih çok memnun olmuştu. Onlar Fatih’ten kendilerine dinlerini öğrenmeleri için mektep açmalarını, mevcut toplum düzenlerini sürdürmeleri için izin vermesini ve çocuklarının devşirilmeye devam ile Osmanlı’ya hizmet etmeye devam etmelerini talep etmişlerdi. İşte İslâm’ı öğretmesi için Fatih’in Bosna’ya götürdüğü o büyüklerden biri de Maraşlı bir âlimdi. Ahitnâme’nin verildiği yer olan Milodraj’da Fatih Sultan Mehmet’in yaptırdığı camiin bahçesinde kendisinin ve eşinin mezarı bulunan bu büyük zâtın çocukları, bu bölgeye yukardan bakan bir tepede bir köy kurmuşlar, o köyün adı Miroşeviç, yani Maraşlıoğulları. Her ne kadar haberdar değilsek de orda bir köyümüz var. O köyü Osman Nalbant ağabey ve Ali Yurtgezen hocamla ziyaret ettiğimizde savaş döneminde büyük tahribata uğradığına şahit olduk. Birkaç ev yenilenmişti. Evlerin çoğu boş ve harabeydi. Ufuk odur ki o köyü Maraş’ın civar köylerinden farklı görmemek ve oraya bir şekilde ulaşabilmektir. Kahramanmaraş elbette bunu yapmaya muktedirdir. Lakin bunu yapacak ufuk ve cehd lazımdır. Orada İslâm sancağını dalgalandırmak için binlerce kilometre uzaktan kalkıp giden büyüklerimize bir vefa gereğidir bu aynı zamanda.

2015 yılında ziyaret ettiğimizde TİKA hem savaşta zarar gören camimizi, hem camiin çok geniş olan haziresini tadilat yapmıştı. Ziyaretimizde TİKA Fatih Camiin bahçesine Fatih Sultan Mehmet Han hazretlerinin bir makam türbesini inşa etmekteydi. Fatih Sultan Mehmed'in Bosna fethi sırasında, batıda ulaştığı en uç noktada ordusuna toplu bir şekilde cuma namazı kıldırdığı Sanski Most kentindeki Musalla meydanında, her yıl Temmuz ayının ilk cuması toplu halde cuma namazı kılınarak bu hadise yâd edilmeye devam etmektedir.

İşte batının son ucunda Maraş’ımızın bir civar köyü olan Miroşeviç’ten çektiğimiz görüntülerin yer aldığı kısa video: Bosna'da bir Maraş Köyü - Miroşeviç (video: İsmail GÖKTÜRK):


https://www.youtube.com/watch?v=a8vWWZovl48

 

 

YENİ GÜNE, BAŞLAYACAK OLAN ORUCA BİSMİLLAH / Halit Dilipak

Bismillahirrahmanirrahim.

Kapısından adım attığımız Ramazanı şerifi hakkıyla tamamlayıp alnımızın akıyla, temizlenmiş ve affolunmuş bir şekilde çıkabilmeyi nasip eyle Ya Rab. 

Allah’ım kolaylaştır zorlaştırma. Senin ilahi emrinle, senin rızan için, kendi nefsimi huzuru ilahide aklayıp, Sana layık olabilmek niyetiyle mübarek kıldığın Ramazanı şerifte niyet ettim. Yalnızca aç kalmaya değil; doğru olmaya, dürüst olmaya, yalan söylememeye, ahde vefa göstermeye, hıyanet ve ihanet içinde olmamaya, kendi çıkarlarım için her şeyi mubah görmemeye, verdiğim sözde durabilmeye, insanları bekletmemeye, söze ve vakte riayet edebilmeye, çıkarlarımı değil hak olana riayet etmeye senin rızan için niyet ettim. Sen yardım et. Yardım et ki, namazla huzurunda olabilip, sana geldim diyebilelim. Sana dua ile yalvarıp içimizi dökebilelim. Faniden değil, Baki olandan medet ummaya niyet ettim. Oruçla farkında olabilmeye niyet ettim. Sen yardım et. Niyetimi halis eyle. Niyetimi geçici, anlık bir heves eyleme. Yalnızca bedenimle değil ruhumla Sana yönelebilmeyi nasip et. Eşiğinden adımımızı attığımız Ramazandan Sana layık olarak çıkabilmeyi nasip et. 

Allah'ım birsin, teksin, bilen, gören, gözeten, rahmet ve mağfiret sahibisin. Sen rahmet ve mağfiret etmezsen bizler helak oluruz. 

Allah'ım bildiğimiz ve bilmediğimiz şeylerin şerrinden sana sığınırız. Sen hak ve hakikatsin. Her şeyin künhünü sen bilirsin. Bizler aciz kullarınız, bizlere vermiş olduğun cüzi irade ile bizlere vermiş olduğun sorumlulukların altından kalkamıyoruz. Ya Rab, Haktan ve hakikatten ayrılır olduk. Sana kul, Habibine ümmet olamıyoruz. Senin kıymet vermediğin üç günlük dünya için kalpler kırıyor, canlar yakıyoruz, Mü'min kanı oluk oluk akar oldu yeryüzünde. Hani sevgili peygamberimiz Muhammed Mustafa s.a.s efendimizin duası gibi "bu bir avuç mü'mini yok edersen yeryüzünde sana kulluk edecek kimse kalmayacak" sen bu milleti ve ümmeti muhafaza eyle Ya Rabbi. 

Bir eksiklik var, sanki bir şeyler noksan. Ruhunu, manasını yitirmişiz gibi. Kapısından ilk adımını attığımızdaki hissettiğimiz, o yoğun manevi atmosfer yok sanki. Neyi kaybettik, neyle irtibatı kopardık, çok mu dünyevileştik. Derinliklerimizde bulunan iman olmazsa sanki tamamen kopacağız. 

Sadece Ramazana özgü burcu burcu bir hava olurdu eskilerde. İçine çektiğin o hava ruhuna huzur verirdi. Farklı bir âlemdeymiş gibi olurdu insan. Ramazanda huzur bulurduk, Ramazan ayında sanki başka bir boyuta geçerdik. Yaşın ilerlemesinin sonucu mu, yoksa yıpranan maneviyattan mı. 

Yeni güne, başlayacak olan oruca bismillah. 

Allah’ım evimize, hanemize, ülkemize, ümmetimize birlik, dirlik ve beraberlik nasip eyle. Birliğimize, dirliğimize, berberliğimize halel getirmek isteyenleri ıslah eyle. Eğer ıslah olmuyorlarsa helak eyle. 

Allah’ım, evimize ve hanemize huzur ver. Ana babamıza, eşimize, çocuklarımıza, kardeşlerimize ve tüm sevdiklerimize eş, dost ve akrabalarımıza sağlık, sıhhat ve afiyet ver. Dertli olanlara deva, hasta olanlara şifa, borcu olanlara ödeme kolaylığı nasip eyle. 
Ya Rabbi. Sen niyette sabit olanın yolunu açarsın. Bizlerin niyetlerini ve yolunu senin yolun eyle. Bize Senin yolundan başka yollar edindirme. 

Ya Rabbi. Çocuklarımızı ve sevdiklerimizi muhafaza eyle. Devrin hastalıklarından, kötü alışkanlıklarından sen koru Bizlere, onlara doğruyu, dürüstlüğü, hakkı ve adaleti öğretebilmeyi nasip eyle. Her daim hakkın yanında olan, haksızlığın ve zalimin karşısında dimdik durabilen kimseler eyle. Kendi çıkarı ve menfaatleri uğruna yoldaşlarını satan kişilik yoksunu yaratıklar güruhundan onları emin eyle Allah’ım. 

Bizlere hayırlar nasip eyle. Bu ümmete ve millete faydalı, gözü kara, okumuş, akıllı, dinini imanını bilen, ilimde kendilerini geliştirmiş, devletimizi ve ümmetimizi daha ilerilere taşıyacak, cehaletten uzak bir nesil yetiştirebilmeyi bize nasip eyle Allah’ım. Bu nesil, benlikten uzak, bir olan senin dosdoğru yolun üzere hak ve adalet için ilimde, fende ve dahi savaş meydanlarında mücadele edebilecek nesiller olsun Allah’ım. 

Dua, acziyetin sızısının kalpte hissedilmesidir. Dua, kalpteki o sızının, yine kalp aracılığıyla yaratana arz edilebilmesidir. Dua, bir yaratanının olduğu bilincine varabilmek ve onu en derininde hissedebilmektir. Dua, aşığın maşukuna halini arz edip ondan, medet ummasıdır. Dua arz ve taleptir. Arz ettiğin acizliğinin karşılığını, Ondan talep edersin. Acizliğinle elde edemeyeceklerini istersin. Aşkın anlatımıdır dua, arz ve talep ettiklerinle maşukuna ona olan muhtaçlığını anlatırsın. Dua, maşukuna olan muhtaçlığının bilincinde olduğunun halidir. 

Ya Rab, Senin emrin üzere mübarek kıldığın Ramazanda aç kalmaya niyet ettim ve aç kaldım. Allah’ım bu açlıklarımı oruç olarak huzuru ilahide kabul buyur. 

Bir iç sızlaması, bir kalp acısı, bir ruh daralması hisseder de bir çıkış yolu arar durur ya dertli gönüller. Allah’ım, bu bayramı bolluğa, berekete, hayra, birliğe, beraberliğe, kâfirin, küffarın helâkine vesile kıl. 

Yeryüzündeki acılara derman, yaralara merhem olma çabasında olan bu millete yardım et. Hiçbir karşılık beklemeden yalnızca Senin rızan için veren, çabalayanlara bolluk bereket ver. İnsanlığının unutturulup köle yapılarak sömürülenlere ezilmişliklerinden kurtulmaları için çaba sarf edenlerin yollarını aç. Onları engelleme çabasında olanların oyunlarını başına geçir.
Bir nasıl ki Bayram yapacağız, o garip, ezilmiş, horlanmış, zulüm altında inleyenlere de bayram sevinci yaşat Ya Rab. 

Biz kendi nefsimize, çoluk çocuğumuza bir verebiliyorsak; o zalimin zulmüyle ezilenlere senin rızan için yüz, bin, onbin verebilme zenginliğini, cömertliğini, onların acısını, onların yokluklarını hissedebilmeyi nasip et Allah’ım. Bayram coşkusunu yaşarken, onların yokluklarını hissedebilen buruk bir kalp nasip et. 

Bir ramazanı şerifin, kutlu ve Allah Teâlâ tarafından mübarek kılınmış bir zaman diliminin daha sonuna geldik. Huzurlu ve manevi bir atmosferin sonuna. Açlıkla terbiye edilerek Allah’ın güç ve kudretine teslim olunan bir ay daha sona eriyor. Bu aydaki teslimiyet ve bağlılık umulur ki kalbe sirayet ederek, kalbin Allaha olan bağını kuvvetlendirmiş olsun.
İnşallah yalnızca aç kalmamış olalım. Onca nimetin kadrini ve kıymetini anlayabilmiş olabilelim.
Her şey öyle sıradan ve olağanmış gibi bir hayat içerisinde dünyaya kaptırıp giderken kutlu bir ay bize ne olduğumuzu, kime muhtaç olduğumuzu hatırlatıyor. Muhtacız, aciziz, bahşeden olmazsa bir hiçiz. Allahım, seni bilmeyi, seni sevmeyi, senin yolundan gidebilmeyi nasip et. 

Ya Rabbi. Sana sığınırız, senden dileriz, bizi başka yola sapanlardan eyleme. Seni hüzünle, hasretle, özlemle anabilen kalp nasip eyle. Sensin, bizim acziyetimize, hatalarımıza, kusurlarımıza, nefsimizle hareket etmemizden doğan hadsizliklerimize merhamet ederek bağışlayacak olan. Bütün hata ve nefsaniyatımıza rağmen senden medet umuyor, senden yardım diliyoruz, affet Allah’ım. Ramazanın, Cumanın ve Kadir gecesinin hayrına erebilmeyi, erişebilip affedilebilmeyi, affedilip cemalinle şereflenebilmeyi, bana, aileme, ana-babama, gardaşlarıma, cümle ümmet-i Muhammed’e nasip eyle Allah’ım. 

Bir sonraki Ramazan bize gelecek mi? Gelmeyecek mi? Allah hayırlısını nasip eylesin. Bir manevi iklimin son günlerini yaşıyoruz. Gönül hüzünlendi sanki. Bir aylık manevi hava, korkarım yerini yine şeytanlaştırılmış nefislere bırakacak. Ramazanın verdiği o manevi iklimle, açlıkla bir nebze insanileşmeye başlayan insanlık yine eski haline dönecek. Kalpler yine katılaşmaya başlayacak. Benlik yine zirvelere ulaşacak. Dünya yı ele geçirebilme savaşı yine başlayacak. İnsanlık yeniden "ölümsüz"leş(eşe)cek. Sanki o bir aylık zaman dilimi hiç yaşanmamış, sanki o hava hiç teneffüs edilmemiş gibi kalındığı yerden leşleştirilmiş hayatlar devam ettirilecek. 

Allah Teâlâ Ramazan ayının son günleri hürmetine, hayırlarla donattığı cumalar hürmetine; bizlere af, mağfiret ve hidayet nasip eylesin. Ramazanda da, sonrasında da af eylesin inşallah. Her hatamızdan, her kusurumuzdan sonra af eylesin inşallah. Allah inancı, bir an kalbimizden, ruhumuzdan eksik olmasın inşallah. Hata, kusur, günah anında bile inancımız, imanımız bizi rahatsız etsin, ruhumuz daralsın, içimiz sızlasın inşallah.. O sızı tevbemiz olsun inşallah.. Bizler başarıp İslam’ı yüceltemedik, onu yüceltmek evlatlarımıza nasip olsun inşallah. Allah Teâlâ onların inançlarını, imanları, bağlılıklarını, sebatlarını güçlendirsin. İslam’ın birer neferi, birer askeri olmalarını nasip eylesin inşallah.. İslam’ı, Kur’an’ı, Hz. Peygamberi s.a.s anlayarak, imanla, ihlasla yeryüzüne hakkı, Allah’ın hükümlerini hakim kılmalarını Allah Teâlâ gençliğimize, evlatlarımıza nasip eylesin inşallah. 

Allah’ım, af ve mağfiretini sağanak sağanak yağdırdığın ramazanı şerif hürmetine isteriz. Ya Rabbi. En büyük iflas mahşer alanında heybenin boş çıkmasıymış. Ya Rabbi. O dehşetli günde sen bizleri iflas edenlerden eyleme. Ya Rabbi, O mahşer ki; kişi bu dünyada en sevdiğinin bile yakasına yapışıp hak talep edecekmiş. En sevdiğin evlatların bile tanınmayacağı gibi hak talep edilecekmiş. Ya Rabbi, sen kitabında şirk hariç her türlü günahı affedebileceğin müjdesini veriyorsun. Bizlerin sana şeksiz, şüphesiz imanla kavuşabilmemizi nasip eyle Allah’ım. 

Mübarek Ramazan bayramınız hayırlara vesile olsun. Bir çocuk saflığında, günahlardan temizlenmiş olarak Bayrama erişme bahtiyarlığını Allah Teâlâ bizlere bahşetmiş olsun inşallah. 

Hakkınızı helal edin. Ramazan dolayısıyla nefsani davranıp dualarla rahatsız ettim. Allah vatana, millete zeval vermesin. Allaha emanet olun. Allah iki cihanda da üzmesin. Allah u Teâlâ Eşinizle, çocuklarınızla ve sevdiklerinizle hayır dolu bir ömür nasip eylesin.